Hatırlayalım, IŞİD neredeyse bir kurşun bile atmadan Musul'u, yani Irak'ın en büyük ikinci şehrini epey kolay bir şekilde ele geçirmesinden sonra ABD Başkanı Barack Obama'nın hedefindeki isim dönemin Irak Başbakanı Maliki olmuştu. Obama Musul'un ele geçirilmesinden sonra yaptığı ilk açıklamada Maliki'yi IŞİD'in ilerlemesinden sorumlu tutmuş ve Maliki'nin başbakanlık makamını kaybetmesi ile sonuçlanan süreç böyle başlamıştı.
Peki neden Maliki IŞİD'in ilerlemesinden sorumlu tutuluyordu?
IŞİD'in Musul'u bu kadar kolay alması aslında Irak'ta uzun zamandır alarm veren bir sorunu Irak politikası "deve kuşu modeli" ile özetlenebilecek Amerikalı yetkililerin bile gözünü açmıştı. ABD'nin Irak müdahalesi ile adım adım İran'ın etkisine giren bir ülkede Sünniler artan baskılarla karşı karşıya kalmıştı. Maliki, ABD'nin Irak'tan çekilmesini takip eden süreçte Erbil anlaşması olarak da bilinen bir dizi taahhüt vermiş ve Irak'ta farklı kesimlerin hükümetin ortağı olacağını vadetmişti. Ancak bu olmadı. Önce Sünni politikacılar hedef alındı. Kendisine itiraz eden Sünni siyasetçiler üzerinde baskı kurdu ve hatta bazılarını sahte davalar üzerinden ölüm cezasına mahkûm ettirdi. On binlerce Sünni sivil el-Kaide bağlantısı iddiası ile hapse atıldı, işkence gördü. Arap ve Sünni olmak neredeyse Maliki'nin gözünde terörist olmaya eşti. Sünni siyasetçilerin tutuklanması 2012'de Sünni şehirlerde bir protesto dalgası ile sonuçlandı. Bekleneceği üzere bu protestolar silahla bastırıldı, sivil göstericiler güvenlik güçleri tarafından hedef alındı.
IŞİD Musul'un kapısına dayandığında birçok Sünni, Irak hükümetini kendileri açısından IŞİD'den daha tehlikeli görüyordu.
Ancak IŞİD'in Musul'u işgali ile işler Sünniler açısından daha da kötüye gitti.
IŞİD ile mücadele bahanesi altında Sünni köyler, kasabalar, siviller İran güdümündeki Şii milisler tarafından hedef alınmaya başlandı.
20 Eylül 2015 tarihli Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) raporunun başlığı şu oldu:
“Irak: [Şii] militanların insan hakları ihlalleri IŞİD'e karşı savaşa zarar veriyor.”
Tikrit'te IŞİD'e karşı mücadele bahanesi ise siviller evlerini terk etmeye zorlanmış, evleri yok edilmiş, 200'den fazla -içlerinde çocukların da bulunduğu- kişi kaçırılmış ve ciddi insan hakları ihlalleri işlenmişti.
Amerikan hükümeti Irak'ta birçok kere hata yaptı. İşin kötüsü bu hatalarından ders almış gibi görünmüyor.
Türk yetkililerin Maliki konusunda uzun zaman süren uyarılarını dikkate almayan ABD ancak IŞİD Musul'u işgal edince Maliki'nin mezhepçi ve despot politikalarının oluşturabileceği yıkımı gördü.
Şimdi ise IŞİD ile mücadele adı altında devam eden operasyonların bölgedeki Sünnileri IŞİD'den medet umar hâle getirdiğini görmek istemiyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu "Musul'dan Türkiye çekilirse, IŞİD gelir" derken önemli bir noktaya temas ediyor.
Bu bölgede Sünnilere güvence vermeyen herhangi bir IŞİD operasyonu başarısızlığa mahkûm. IŞİD'i bitirmek bir yana, Sünni sivilleri hedef alan bu politikalar, IŞİD'i daha da güçlendiriyor.
ABD ise İran'a bıraktığı Irak'ta "deve kuşu politikası"na devam ediyor.