Ana SayfaYazarlarİran’da rejim devrildi… Ya sonrası?

İran’da rejim devrildi… Ya sonrası?

 

İran, Beril Dedeoğlu’nun ifadesiyle, Türkiye’nin daha sert bir biçimde keskin tercihlere zorlanacağı bir soruna dönüşüyor. Bu zorluğun iki ardışık süreç olarak yaşanacağı anlaşılıyor.

 

İlk süreç, İran’a müdahaleye kadar geçecek zaman diliminde Türkiye’nin davranış değişikliğine zorlanması şeklinde cereyan edecek. Bu süreç başladı.  Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’yi kaygılandıran manevralarını, Kıbrıs açıklarında Türkiye’nin diskalifiye edilmek istendiği petrol ve doğal gaz arama girişimlerini, kredi düşürme hamlelerini ilk süreç bağlamında yorumlayabiliriz.

 

İkinci süreç, İran’a müdahaleden sonra ortaya çıkacak gelişmelerin Türkiye’ye olası etkileri şeklinde olacak. Türkiye için asıl tehlike, bu aşamada zuhur edecek.

 

Zorlama, yönetilebilir mi?

 

Türkiye, kendisine yönelik zorlama hamlelerini yönetebilir veya üstesinden gelebilir mi? Yani birinci kategorin veya düzlemi yönetilebilir kılabilir mi? Çok zor ama imkânsız değil. Zor, çünkü “hayır” derse dünyanın birinci süper gücünü karşısına almış olacak. Öte yandan, bu süper güçle işbirliğine yönelir, İran’ı istikrarsızlaştıracak bir rejim değişikliğine imkân sunarsa, kendisi için tarihin en büyük ulusal güvenlik problemini tetiklemiş olacak.

 

Dolayısıyla söz konusu süper güçle işbirliği yapmasının da yapmamasının da çok ciddi maliyetleri var. Irak ve Suriye’de ağzı ziyadesiyle yanan devlet aklının, ABD-İsrail hattıyla yol almaya onay vermesi kolay görünmüyor. Bu süreci yönetmek için seslendirilen bir tez var:

 

 “Eğer ABD Suriye’de PKK-PYK’ye olan desteğini bitirir, Türkiye ile işbirliği yaparsa, Türkiye de İran ve diğer bölgesel konularda ABD ile işbirliğine evet der.”

 

Bu teze onay verilemez mi?

 

Tanımlanan müzakere

 

Bir kere, İran olgusunun PKK’nin Suriye kazanımlarının engellenmesi şartına bağlanması, Türkiye’yi Amerika’nın kurguladığı müzakere koşulları içinde aktif değil pasif bir konuma düşürür. Bu kartı pazarlık haline getirmek, ABD’nin stratejik kurgusuna evet demek olur.

 

Diğer taraftan, ABD’nin PKK’nin Suriye kazanımlarından vazgeçebileceği beklentisi de doğru bir öngörü değil. Çünkü Amerika’nın Kürt kartından vazgeçmesi, Rusya-Suriye-İran blokunu söz konusu kartın hamiliğine yükseltebilir. Bu durumda tehlikenin önlendiğini iddia etmek de doğru olmaz. Dolayısıyla, Türkiye’nin mecbur kaldığı için İran konusunda Amerika ile işbirliğine gitmesi, PKK üzerinden oluşacak zararları telâfi etmenin garantisi değil.   

 

Ayrıca, İran’a müdahale PKK’ye Irak ve Suriye’den sonra İran’da Rojhilat olarak tanımlanan bölgede de yeni bir teritoryal egemenlik alanı kazandırmakla sonuçlanabilir. Ki bu ihtimal de son derece yüksek.  

 

İslam’da reform mu?

 

ABD-İsrail ittifakı, İran rejimini devirirse, devirdikten sonra Kürtler, Şiiler ve Beluciler şeklinde konfedere bir İran rejimi oluşturacak. Bunu öngörebiliyoruz. Daha doğrusu öngörülebilir olasılıklar içinde sayabiliyoruz. Ancak bence öngörülerimiz içine dahil etmemiz gereken çok önemli bir varsayım daha olmalı.

 

İsrail ve ABD’deki neo-conlar, İran’a müdahaleyi İslâm açısından bir tür sosyal laboratuvar haline getirebilirler. Bu kapsamda (1) İslâmda reform yapmaya girişebilirler. Bu takdirde mezhep savaşlarına çok ciddi bir ideolojik cephane sunmuş olurlar. (2) Yeni bir İran kurgulayabilir ve bu yeni İran’ı İsrail’in dostu yapabilirler.

 

Eğer yeni İran bu şekilde kurgulanırsa, bu gelişmeler Türkiye’yi doğrudan etkiler. Her şeyden önce, İslâmda reform denemesi Türkiye’nin İran’la ilişkilerinde çok ciddi bir soğukluk yaratabilir. Zaten dinde reform yüzünden Türkiye’nin pek iyi gözle bakamayacağı bir İran, Türk tehlikesi gerekçe gösterilerek silâhlandırılabilir. Batı piyasasına özgür şekilde sunulan enerji kaynaklarından gelen paralar çok ciddi bir silâhlanma yarışı için harcanabilir. İran silâh teknolojisi ve donanımı açısından Türkiye ile denk kılındıktan sonra, bir Türk-İran gerginliği daha da kızıştırılabilir.  

 

İçimden bir ses, İran’a müdahalenin Ortadoğu’daki dinî, siyasî, zihinsel ve sistemik statükonun sonunu getireceğini, Ortadoğu’da yeni ve bambaşka bir dönemi başlatacağını söylüyor.

 

- Advertisment -