Rojava’nın (Suriye Kürdistanı) en etkili ve güçlü siyasi hareketinin PYD olduğu malum. PYD’nin zihniyet itibariyle ve örgütsel paralellikler nedeniyle, “Öcalan’a yakın” bir siyasi akım olduğu da, sır değil.Suriye’nin geleceği, Türkiye’yi bir çok açıdan ilgilendiriyor: Komşu olması nedeniyle; Esed rejimiyle iplerin tamamen kopması ve düşmanlaşma nedeniyle ve belki hepsinden önemlisi bölgedeki Kürtlerin varlığının nasıl bir yapılanma içine gireceği nedeniyle…Suriye’deki düğüm, tabii ki, Kürt meselesinden ibaret değil. Ancak, “Kürtleri yok sayan yeni Suriye planı”nın da anlamlı olduğu söylenemez. Salih Müslim’e göre, büyük güçler, 1920’lerde bölgedeki sınırları çizerken, Kürtleri yok saymışlardı. Aynı tutum, günümüzde de devam ettiriliyor.PYD ile bölgedeki Barzani’ye yakın Kürtler arasında sorunlar bulunuyor. Son Cenevre Konferansı’na PYD kabul edilmedi. Ancak, PYD lideri Salih Müslim, Cenevre’ye gitti ve Suriye’nin geleceğiyle ilgili “kendilerinin de dikkate alınmasını” dile getirmeye çalıştı.Burada Türkiye’nin rolü gündeme geliyor ve önem kazanıyor. Ankara, Irak Kürdistanı’yla son yıllarda çok dostane bir ilişki içinde. Siyasi işbirliği, ekonomik işbirliği, kültürel işbirliği, giderek daha kalıcı özellikler gösteriyor. Çözüm süreciyle birlikte, Türkiye Kürtleri’yle olan ilişkiler de olumlu bir yolda seyrediyor. Ancak, iş Suriye noktasına gelince, tablo karmaşıklaşıyor. Türkiye’nin Suriye’nin geleceğine ilişkin ne yapacağı, netlik kazanmış değil.Barzani, PYD’nin Suriye’de diğer Kürt örgütleri üzerinde baskı kurduğunu söylüyor. Öte yandan, Türkiye’nin bölgedeki muhalif güçlerle ilişkisi de karışık. PYD; Türkiye’nin, hâlâ, bölgede, Kürtlere saldıran, “El Nusra” tipi örgütlenmelere yardımı sürdürdüğünü iddia ediyor. Türkiye bunu reddetse bile, sonuç olarak, Türkiye ile PYD arasındaki ilişkiler, bir türlü normalleşmiş değil. Yapılan görüşmelere rağmen, durum karışık.Salih Müslim, Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’le yaptığı söyleşide, “Türkiye ile Barzani arasındaki ilişkilerin kendilerini dışladığını, ötekileştirdiğini” söylüyor: “Bu petrol işi malum. Biz seviniyoruz, Türkiye ile Kürtler arasında bir bağ olsun. Biz de buna ortak olalım, yardımcı olalım isterdik. Ama birini ötekine karşı kullanmak çok kötüdür, olmaması gerekir.”Müslim, Barzani’ye yönelik değerlendirmesinde ise, şu vurguyu yapıyor: “Sayın Barzani davet yollarsa gider konuşuruz. Barzani bizi küçük kardeşi olarak görüyor, bu olmaz. Ama bizimle Rojava Kürt’ü olarak görüşecekse, her şeyi yapmaya hazırız. Gelecek için her şeyi imzalamaya hazırız. Ama onun küçük kardeşi değiliz.”“Karmaşık görüntü”ye rağmen, bazı “ana ipuçları” şunlar olabilir: Türkiye’nin bölgedeki en önemli dost ve müttefik potansiyeli, Kürtler. Aralarında ayrım yapmadan, aradaki çekişmeleri bir kışkırtma imkanı olarak görmeden yaklaşılmalı. Kürtlerin birbirine düşürülmesi; bölge güvenliğini olumsuz etkilemenin yanında, Türkiye’nin Kürt sorununu çözümünü de baltalar.Çözüm sürecinin ana ekseni, Türkiye Kürtleri. Tabii, “eksen”, Suriye ve Irak Kürtlerinden bağımsız düşünülemez. İran Kürtlerini de ilave edebiliriz… Türkiye, bölge Kürtlerinin kardeşliğinin tarafında olmalı; bu yeni ve güçlü dinamiği, bölgenin demokratikleşmesi, istikrara kavuşması, için bir imkan olarak görebilmeli.Salih Müslim’in Türkiye’ye yaptığı şu çağrıların da dikkate alınmasında yarar var: “Karkamış kapısı, Nusaybin, Akçakale kapısı… Bunların hepsi Kürt bölgelesinin kapıları ve İŞİD’in elinde. En azından Kobani’den bir kapı açalım insani yardım için dedim. Söz verdiler ama açmadılar. Hatta biz halkımıza ‘Türkiye bize yardım edecek’ diye propganda yaptık. Belki bir 20 kamyonun geçişine izin verdiler Dırbisi’ye. Sonre tekrar kapattılar. Biz onlara Türkiye’ye hiçbir zaman düşman olmayacağımızı anlattık. ‘Sınıra bakın Kürtlerin bulunduğu yerlerden Türkiye’ye karşı bir tek silah sıkılıyor mu’ dedik.” (…) “Görüşmelerin durması bizden kaynaklanmıyor. Biz hâlâ bekliyoruz.”28-01-2014 / Radikal
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik