Tüm dünya yeni bir gerçekle karşı karşıya: Rusya, Suriye krizinde aktif bir aktör olarak rol oynamaya başladı. Aslında geleneksel olarak Baas rejimleriyle Rusya arasında, Sovyetler Birliği döneminden kalma bir ilişki vardır. Bu bağ hiç kopmadı. Rusya'nın Suriye'de askeri üsleri, birlikleri hep varoldu.
Suriye'deki iç savaşın başladığı dönemde(2011), Batı ve ABD sürece aktif olarak müdahaleye hazırlanırken, Rusya büyük oranda sessiz bir görüntü veriyordu. İtirazları, süreci etkileyebilecek düzeyde değildi. Sovyetlerin dağılmasının yarattığı siyasi ve ekonomik zafiyet, Moskova'yı eski gücünden uzaklaştırmıştı. Kuzey Afrika ülkelerindeki ayaklanmalara, Batı'nın manipülasyonlarına ve özellikle ilişkisinin bulunduğu Libya'ya yönelik müdahaleye o dönemde itiraz edebilecek gücü kendinde bulamadı Rusya. Batı ülkelerine oranla pasif bir dış politika profili izledi.
Ukrayna krizi
Moskova, eski Doğu Bloğu ülkelerinin AB'ye katılmasından da hoşlanmamıştı. Ancak karşı koyacak gücü yoktu. Batı'nın Rusya'ya ilişkin hesapları, Ukrayna krizine kadar büyük ölçüde tuttu.
Ukrayna krizi, Moskova'yı köşeye sıkıştırmakla kalmadı, aynı zamanda da öfkelendirdi. Batı ağır bir ekonomik ambargo ile Putin rejimine baskı uyguladı. Rusya, fazla geri adım atmadı. Batı'nın ekonomik ablukasından etkilenmekle birlikte, Ukrayna'nın kendi nüfuz sahasından çıkarılmasına karşı koymayı sürdürdü. Ukrayna krizi, Putin'in direnişiyle bir açmaza doğru sürüklendi.
Putin'in Batı'yla olan gerilimini, Erdoğan'la Batı arasındaki gerilimine benzetenler oldu. Erdoğan'a "Anadolu'nun Putin'i" benzetmeleri yapıldı.
Suriye ortada kalınca
Aynı dönemde, Suriye'deki iç savaş da her geçen gün daha dramatik bir hal alıyordu. IŞİD, Irak ve Suriye'de belli bölgeleri kontrolü altına alırken, Batı kararsızlığın şaşkınlığını yaşıyordu. “Arap Baharı”ndan ağzı yanan Washington, Suriye muhalefeti içindeki “ılımlı İslamcı” akımlara mesafeli durunca, ortalık Esad'a ve IŞİD'e kaldı.
IŞİD'in Batı kamuoyunu ayaklandıran kafa kesme sahneleri, özellikle Avrupa merkezlerinde hareketlenmelere neden oldu. “IŞİD’in bitirilmesi” birinci gündem haline geldi. Suriye krizinin başlarında Batı tarafından bir müttefik olarak kabul edilen Türkiye, bu kez Esad karşısında yalnızdı.
İç muhalefetin de yönlendirmesiyle, Türkiye, Batı basınının büyük bir kısmının gözünde "IŞİD işbirlikçisi" ilan edildi. Bir yandan bu propaganda yapılıyor, öte yandan, Türkiye'nin IŞİD'e karşı kara harekatının aktif gücü haline gelmesi talep ediliyordu.
Türkiye'nin itirafı
Türkiye'nin temel itirazı, Suriye'nin artık Esad'la yönetilemeyeceği ve Esad'ın içinde bulunduğu çözüm formüllerinin mümkün olmadığı yönündeydi. Batı ise, “İslamcı muhalefet” ile “Esad Rejimi” arasında tercih yapamayan bir noktadaydı.
Batı’nın kararsızlığı, Moskova'nın elini güçlendirdi, cesaretini artırdı. Suriye'de daha aktif bir taraf olabileceği, yeni bir stratejik hamle yaptı Rusta. NATO'nun bölgedeki gücüne karşı, bir seçenek olarak, yeni bir güç olarak sahneye çıktı.
Rusya'nın tarafı belli: Esad rejiminin yanında. Zaten bu rejimle uzun ve köklü bir geçmişe de sahip. Batı ise açmaza girmiş görünüyor.
Rusya ile birlikte Bağdat'taki Şii iktidarı, İran Molla rejimi ve de bölgenin etkin siyasi güçlerinden Lübnan Hizbullah'ı, Esad rejiminin yanında saf tutuyor. Güçlü bir ittifak ağı var. Suriye'deki Kürt kantonlarına egemen olan PYD de, bu cepheye yakın bir yerde durmayı sürdürüyor.
IŞİD'i ortadan kaldırsanız bile
Rusya uçakları, IŞİD'i bombaladıklarını söylüyorlar. Ancak gelen haberler, bu saldırının Suriye muhalefetinin bütün unsurlarını ve onların dayandığı sivil güçleri de hedef aldığı yönünde. Rusya şimdi "tamam ben de istediğiniz gibi IŞİD'i vuruyorum" noktasında. Bu dinamiğin Esad rejimine güç vermesi kaçınılmaz.
Türkiye'nin başından beri itirazı tam da bunla ilgiliydi: “Sırf IŞİD'i hedef alan ve Esad rejimini hesaba katmayan bir müdahalenin çözüm üretemeyeceği”ni vurguluyordu Türkiye. Batı ise bu tür itirazları uzun bir süre görmezden geldi.
Şimdi Rusya vuruyor, bundan kaçınılmaz olarak ilk ve en çok etkilenen komşu ülke Türkiye. Moskova, Esad rejimini meşrulaştırmak ve çözümü onun üzerinden kurmak amacıyla hareket halinde.
Türkiye’nin konumu son derece kritik. Ankara, NATO üyeliğinin yanısıra, Rusya ile iyi bağlara sahip. İki ülkenin büyük bir ticari ilişkisi ve enerji bağlantısı bulunuyor.
Türkiye'nin zora girmesi
Rusya'nın harekete geçmesi ve Türkiye açısından kritik bir sürecin başlaması, iç polemikleri artırdı… Bir kesim "Türkiye uyguladığı maceracı siyasetlerin bedelini ödüyor. Rusya ile şimdi başa çıksın bakalım!" diyerek eleştirilerini sürdürüyor.
IŞİD'i yaratan ortamın sorumlusunun Türkiye olduğunu söylemek çok haksız bir iddia. Irak'ta ve Suriye'de Sünnilere uygulanan ağır baskıların neye yol açtığı görülebilse, Sünniler tamamen oyununun dışında kalmasaydı, IŞİD böylesine güçlenebilir miydi?
Suriye'de Esad rejimi ve Irak'ta, İran'ın egemenliği altında Şii iktidarı varken, Sünniler tamamen çaresiz bir durumdayken, onların taleplerine cevap verecek bir ortam yaratılmamışken, IŞİD etkisiz hale getirilse bile yeni tepkiler kaçınılmaz olur.
Türkiye'nin itirazları önemliydi. Irak'ta Şii Maliki yönetimi Sünnileri ezerken bu duruma seyirci kalan Batı ülkeleri, bu tablonun ortaya çıkmasına neden oldular.
Rusya, Esad için bombalıyor… Batı içindeki görüş farklılaşmaları her geçen gün belirginleşiyor: “Esad çözümün değil sorunun parçasıdır” değerlendirmesi yaygınlık kazanıyor.
Hangi ülkenin dış politikasının daha doğru veya yanlış çıktığı da, aslında şu noktadan itibaren çok büyük önem taşımıyor. Umuyoruz, bu kriz, dostane görüşmelerle aşılır ve olaylardan doğrudan etkilenen bölge ülkelerinin ilişkileri daha fazla sertleşmeden bir çözüme ulaşılır.