Abdullah Gül’ün aday olmayacağını açıklaması iktidar çevrelerine bir miktar rahatlama getirmeliydi. Hele Erdoğan gazetecilerle sohbetinde ‘Cumhur İttifakı’ oylarının büyük farkla önde olduğunu açıkladığına göre, iktidar koalisyonunun seçimle ilgili kaygılarının tümüyle ortadan kalkmış olması beklenirdi. Seçimden başarıyla çıkılacağı garanti gözüktüğüne göre, Mehmet Şimşek’in gelecek vizyonunu öne çıkaran bir kampanya şaşırtıcı olmazdı.
***
Şimşek AK Parti hükümetlerinin ‘mali disiplini devam ettirecek performansa, geçmişe, tecrübeye ve kararlığa sahip’ olduğunu vurgulayarak, “hükümet kurulduktan hemen sonra reformlar öne alınarak çok hızlı bir başlangıç yapılabilir” demişti… Ayrıca enflasyonla mücadelenin önemine değinen Şimşek, “Biz lirada bu kadar hızlı değer kaybı öngörmüyorduk” itirafının ardından enflasyonun daha bir süre bu seviyede kalabileceğinin de altını çizmişti.
Buradan anlaşılan iktidarın geçmişte ekonomiyi olumsuz etkileyen bazı adımlar attığı, bu nedenle öngörülerin şaştığı ve yeni dönemde enflasyonu indirecek hızlı reform adımlarına ihtiyaç olduğuydu…
Dolayısıyla iktidarın koalisyonun seçimleri kazanacağından emin olduğu ve ekonomide neyin yapılması gerektiğini gayet iyi bildiği bir noktada, popülizme sapması gibi bir şey kimsenin aklına gelmemişti. Üstelik henüz bir gün öncesinde Erdoğan şöyle konuşmuştu: “Siyaset ilkelerle prensiplerle belli değerlerle yapılan, yapılması gereken bir iştir. Ahlakı, ilkesi olmayan siyasetin ne ülkeye ne de millete faydası olur. Rüzgar gülü gibi esintiye göre yön değiştiren, eğilip, bükülen bir siyasi anlayış popülizmin bataklığında debelenmeye mahkumdur. Türk siyasi hayatı, gerçekten ibret verici hadiselerle doludur. Siyasi tarihimizde, bir tarafta ülkesine hizmet için gecesini gündüzüne katan asil devlet adamları, diğer tarafta da üç kuruşluk menfaati için 40 takla atan şahsiyet fukaraları vardır.”
Bu sert tespitlerin ardından bizzat iktidarı ‘rüzgâr gülü’ gibi davranmak, ‘üç kuruşluk menfaat için 40 takla’ atmak suçlamasına maruz bırakan bir adım atılacağını hangimiz tahmin edebilirdik?
Ama Başbakan bu ‘müjdeyi’ verdi… İş dünyasının kamuya borçları yeniden yapılandırılıyor ve stok affı getiriliyor, trafikten askerliğe tüm cezalar yeniden ‘düzenleniyor’, emeklilerin borçları siliniyor ve ikramiye ile taltif ediliyorlar… Elli yıllık bir toplumsal kangren olan imar anlaşmazlıkları bir kanunla tek hamlede çözülürken, çiftçiler de el koyup işledikleri hazine arazilerini artık satın alabiliyor. Yaş çay alım fiyatına da garanti veriliyor ve tabii bu arada üniversite öğrencileri de unutulmuyor…
En güzeli, açıklama sonrasında Başbakan’a sorulan soruya verilen cevaptı: “Ana muhalefet lideri ulufe dağıtıyor. Şunu verecem, bunu verecem diye. Asıl popülizmi bunlar yapıyor… Millet kimin yapacağına, bu sözü kimin söylediğine bakacak. Bu sözü AK Parti iktidarının Cumhurbaşkanı, Başbakanı söylüyor. ”
Yani Yıldırım için popülizm tutulamayacak vaatler demek. Muhalefet de seçimi kazanamayacağı için herhangi bir vaatte bulunduğunda popülizm yapmış oluyor… Ama iktidar somut olarak ulufe dağıttığında bu popülizm olmuyor, çünkü gerçekten de dağıtıyor. Muhalefetin seçimi kazanamadığı takdirde söylem düzeyinden öteye götüremediği popülizmi, iktidar seçimden önce ve seçimi kazanmak için gerçek kılıyor ama Başbakan için bu popülizm olmuyor…
***
Siyasi açıdan ise soru şu: Seçimlerde ciddi rakibinin kalmadığını ve zaten büyük oranda muhalefetin önünde gittiğini düşünen bir iktidar, acaba son anda böylesine ‘kör gözüm parmağına’ popülizme niçin ihtiyaç duyar? Üstelik kendi ekonomiden sorumlu bakanı enflasyon ve öngörülemezlikle ilgili uyarıda bulunmuşken…
Anlaşılan o ki, iktidar koalisyonu kendisini pek sağlam hissetmiyor. Belki de suları kabartacak olan Gül’ün adaylığı değildi… Belki sular zaten kabarıktı ve Gül’ün kısa açıklamasında söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu zaten herkes biliyordu… Galiba AK Parti’de cin gerçekten de şişeden çıkmış durumda ve bilindiği üzere geri girmesi mümkün değil.