Son haftalarda yaşananlar; bir "eskiye dönüş" mü, yoksa yeni ve daha karmaşık bir denklemin içinde miyiz? Sorulabilecek çok fazla soru var. Ne olursa olsun; "silahın bir araç olarak kullanımını" izah etmek, giderek, daha da güçleşiyor.
İMC TV'de, Ayşegül Doğan'ın "Gündem Müzakere" başlıklı programında; "Neden çözüm süreci başarısızlığa uğradı?" sorusuna cevap ararken, şunları söylemiştim: "PKK, bölgede ağırlıklı olarak 'çözüm süreci' döneminde siyasi ve askeri bir hegemonya kurdu. Şimdi bu gücünü, bölgeyi tek başına yönetmek için seferber etti. Sorun, özü itibarıyle bölgeyi kimin, nasıl yöneteceği sorunu. Derinde yatan gerçek bu."
Diyarbakır HDP milletvekili Altan Tan; programda, bu değerlendirmeye, yaklaşık şöyle bir karşılık verdi: "Bu konu günümüzün meselesi değil. Bunları konuşmak gereksiz. Şimdi daha acil çözülmesi gereken sorunlar var. Örneğin hasta tutukluların bırakılması, demokratikleşme hamlesinin hızlandırılması gibi…"
7 Haziran seçimlerinden önceki iyimserlik, yerini karmaşık ve çözümlenmesi zor bir tabloya bırakmış durumda. PKK, yeniden, geniş ve yaygın bir çatışma ortamında. Bazı çevreler de; savaşı PKK'nin değil, Tayyip Erdoğan'ın çıkarttığı görüşünde.
Halil Berktay, üst üste iki yazı yazdı. “Asıl hedefin Kürdistani bir yapılanma olduğu” yönünde bir değerlendirmede bulundu:
"7 Haziran seçimlerinden bu yana ise hedef, daha da Kürdistanî bir şekle bürünmüş gibi. Irak ve Suriye’de merkezî devlet otoritesinin çöküp dağılması ortamında PKK, bir, kuzey Suriye’de, Rojava’da bir devletleşme çekirdeği ve teritoryalitesi yaratmaya girişti. İki, bunu IŞİD’e karşı da savundu ve dolayısıyla, ABD ve Batı nezdinde belirli bir müttefik konumu, en azından prestiji kazandı. Üç, “AKP = IŞİD” iddiasının baş imalâtçılarından oldu; bu dezenformasyonu sürdürürken, hükümeti sadece içeride değil, özellikle dışarıda, Batı’dan izole etmeye çalıştı. Dört, seçimlerde HDP 80 milletvekili çıkarırken, PKK-HDP de doğu-güneydoğu bölgesinde eskisinden çok daha koyu bir hegemonya kurdu. Bu temelde, devletleşme vizyonu bu sefer Türkiye’yi aşan boyutlarla tekrar canlandı. Onlara göre, kuzey ve güney Kürdistan’ı, ya da Türkiye Kürdistanı ile Suriye ve belki Irak Kürdistanlarını birleştirme olasılığı belirdi. Dış koşullar olgun, ABD bizi destekler diye de düşündüler. Şimdiki yeni “devrimci halk savaşı” bu projeyi gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Bu da potansiyel olarak son derece yıkıcı bir durumdur, çünkü Türkiye’nin karşılayamayacağı ve Türkiye içinde karşılanamayacak — kimin, nasıl karşılayacağı da zerrece belli olmayan — uluslararası, sınır ötesi talepleri içeriyor."
Halil Berktay, ayrıntılı analizinde; (PKK'nın yaygın bir şekilde yürüttüğü) son çatışmaların, böyle bir hedef doğrultusunda, sahneye konduğu konusunda; ısrarlı.
Duran Kalkan
Bu ve benzer değerlendirmeler yapılırken; 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından Özgür Gündem gazetesine yazan KCK Yürütme Kurulu Üyesi Duran Kalkan'ın cümleleri de, “eğilimi ortaya koyan bir veri” olarak değerlendirilebilir.
Duran Kalkan,“Demokratik siyaset ne yapmalı?” başlıklı yazısında; 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirirken, şu saptamada bulunuyor:
“7 Haziran genel seçim sonuçları, Türkiye sınırları içinde daha büyük bir Kürdistan’ın haritasını ortaya çıkarmış bulunuyor. Birçok çevre, bunun Kürt halkı tarafından demokratik özerkliğe evet denmesi olduğunu belirtiyor.”
Yeni durum ve değişen siyaset
Gürbüz Özaltınlı da, Serbestiyet.com'daki yazısında, Halil Berktay'a benzer saptamalarda bulunuyor:
"Öcalan’ın barış siyasetinden belirgin bir sapma gerçekleşti. İsyanı yöneten ve yıllar içinde etnik aidiyet üzerinden güçlü toplumsal bağlar kurmuş olan siyaset kadrosunun, devlet olma perspektifini terk etmediği anlaşıldı. Suriye ve Irak’ın çözülme süreci; sınırların hükmünü yitirmesi ve yeni bir haritaya doğru yol alınırken küresel güçlerin güvenilir zemin arayışı, bu kadronun bölgesel iktidar iştahını arttırıyor. Siyasetin bütün olanaklarını toplumu bu yönde manipüle etmek için kullanmasına yol açıyor."
Özaltınlı, değerlendirmesini şöyle sonlandırıyor:
"Savaşı Erdoğan’ın iktidar hırsına bağlayanlar; Haziran seçimleriyle ilişkilendirenler, kendi söylediklerine inanıyorlar mı bilmiyorum. PKK’nın önceliğinin Türkiye’nin demokratikleşmesi değil, bölgesel iktidar için silah kullanmak olduğu müddetçe, bu ülkede herkes acı çekmeye devam edecektir."
Neden ve özet
Şu açık: Bölgede ortaya çıkan son durum, “hedeflerin genişlemesi”ne neden oldu. Hedeflerden biri, “bölgesel(territoryal) egemenlik”… “Bağımsızlık talebi”ni, bu perspektifin bir boyutu olarak değerlendirenlerin iddiaları da,yabana atılamaz.
“Meseleleri siyaset ortamında konuşma imkanı”, her zamankinden fazla. Bağımsızlık dahil her konunun konuşulmasının, koşulları var. Türkiye'de, bağımsızlığı savunan, barışçı Kürt siyasi akımları da var. Türkiye'nin batısında yaşayan milyonlarca Kürt de, denklemin çok önemli bir ayağını oluşturuyor. HDP, İstanbul’dan 11 milletvekili çıkardı. İstanbul’un hemen hemen tüm semtlerinden, HDP’ye oy çıktı. Türkiye’nin batısındaki Kürtler; artık, ülkedeki demokratikleşme ve dönüşüm ivmesinin, merkezindeler. Yaşadıkları yere entegre olmuş durumdalar.
Son haftalarda yaşananlar; bir “eskiye dönüş” mü, yoksa yeni ve daha karmaşık bir denklemin içinde miyiz? Sorulabilecek çok fazla soru var. Ne olursa olsun; “silahın bir araç olarak kullanımını” izah etmek, giderek, daha da güçleşiyor.