24 Haziran’a bir haftadan az kaldı. Liderler, adaylar son bir gayretle seçmene sesleniyor, ikna etmek için çabalıyorlar. İlk araştırmalar “kararsızlar”ı normalin çok üstünde gösteriyordu.
“Kararsız” demek, daha önceki tercihini sorgulayan seçmen demek. Ya da ilk kez bu seçimlerde oy kullanacak, kafası karışık yeni seçmen demek.
Seçim tahminleri yapmaya alışık bir gazeteci olarak, bu kez geçmişteki kadar net tahminlerde bulunamıyorum. Bazı izlenimlerimi sizlerle paylaşmak isterim.
İktidara geldiğinden bu yana dinamizmiyle dikkat çeken AK Parti seçmeni, bu seçimlerde o kadar heyecanlı ve istekli görünmüyor. Tayyip Erdoğan, “metal yorgunluğu” saptamasıyla harekete geçerken çıkış noktası buydu.
Tabii bu yorgunluğu, yalnızca art arda yapılan seçimlere bağlamak gerçekçi değil. İktidarı zorlayan ekonomik sıkıntı, bölgesel gerilim ve çözülemeyen temel sorunlar, seçmenin bir kesimini de kararsızlığa itti.
Bu köşede çokça dile getirdiğimiz gibi “Başkanlık Sistemi” denge ve denetim mekanizmalarıyla dengelenemedi. Uyum yasaları çıkarılmadı, ya da çıkarılamadı.
15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından ilan edilen OHAL, siyaseti sıkıştırırken, idareyi otoriterleştirdi.
AK Parti değişim vaat eden, gücünü bundan alan bir parti iken, “güvenlik”, “beka” gibi statüko yanı ağır basan sloganların sözcüsü haline dönüştü.
Bu sıraladıklarım iktidar partisinin zorlukları ve seçmenin kararsızlığının nedenleri arasında sayılabilir.
Muhalefete gelince
Muhalefet iktidarın anti tezi olarak şekilleniyor. AK Parti "değişimci" iken, muhalefet “tutucuydu.” O dönemde Avrupa Birliği'ni en çok arzulayan iktidar iken, buna en çok karşı koyan CHP'ydi. Reform adımları atılırken muhalefet statükodan yana bir tavır sergilemekteydi.