Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISeçmen sandığa gitmiyor, temsili demokrasi tekliyor

Seçmen sandığa gitmiyor, temsili demokrasi tekliyor

Günümüzde birey, aynı zamanda yurttaş olduğunu unutuyor sanki, sadece birey olarak kalmak, her meseleyi sadece evet sadece “kendisi için ve kendisine ait bir mesele” olarak değerlendiriyor.

Fransa’da birinci turu 20 ikinci turu 27 Haziran 2021’de yapılan bölge meclisleri ve il özel idaresi/il genel meclisleri seçimlerinde oylamaya katılmama rekoru kırıldı: Sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 66. Gençlerde bu oran yüzde 80.

Şimdiye kadar bu tür yerel seçimlere daha düşük bir katılım olması doğal görülüyordu. Fakat bu kadar düşük düzeyde katılım, 1958’de kurulan 5. Cumhuriyet tarihinde hiç görülmemişti.

Seçmenlerin üçte ikisinden biraz fazlası oy sandığına uğramıyor. Gençlerin ilgisizliği politikaya meydan okuma sayılabilir: 18-24 yaşları arasındakiler siyasetle hiçbir ilişkileri yokmuş gibi davranıyor. Oy kullanmayı bir hak ve aynı zamanda bir “görev” olarak görmüyorlar. Hatta bazıları “oy kullanmamak hakkından” söz ediyor (!)

Yurttaşlığın en belirgin karakterlerinden olan ortak/kollektif bir tercihte oyumuzla yerimizi almak kuralı es geçiliyor. Korkutucu olan budur.

Evet günümüzde birey, aynı zamanda yurttaş olduğunu unutuyor sanki, sadece birey olarak kalmak, her meseleyi sadece evet sadece “kendisi için ve kendisine ait bir mesele” olarak değerlendiriyor.

Bizzat yapmak arzusunu siyasetin, günlük yaşamın, insani ilişkilerin ve her şeyin tek tayin edicisi olarak görüyor, sunuyor, uygulamak istiyor, uyguluyor… Aile içi cinayetlerde göze çarpan tayin edici etkenlerden biri de budur. Katil kendi “kanununu” bizzat kendisi uyguluyor, toplumun kendisine özgü siyasi tercihleri sonucu oluşturduğu kanun koyucu mekanizmaların kanunlarını umursamıyor. Ortak/kollektif hukuk yerine kişisel tercih tayin edici oluyor. Korkutan da işte budur.

Gençlerin büyük bir kitlesi “siyaset beni ilgilendirmiyor, kendi dertlerimi kendim, kendi kurallarımla çözüyorum” inancında. Meclislerin, hükümetin, kurumların, siyasi liderlerin işe yaramadığı kanısında. Oy sandığına da bu ve benzeri birçok etken sonucu uğramıyor. Ama bunun yetmediği de ortada. Çünkü yurttaşın, tek tek her bireyin toplum içinde doğmak, yaşamak, çalışmak, yaratmak, ölmek ve benzeri bin bir konuda topluma ve devlet kurumlarına ihtiyacı var. İhtiyacı oluyor, olacak, olabilir. İşin ilginç tarafı da burada: Bu tür kanı veya inanca sahip birey(ler), kibrit kutusu kaybolsa hemen telefona sarılıp kentte polisi, kırsal kesimde jandarmayı yardıma çağırıyor!

Sadece, tarihi olarak oy sandığını umursamamak geleneğinin epey derin ve kalıcı olduğu bilinen Fransa’da değil, birçok “gelişmiş devlet”te de oy kullanmayanların oranının yüksek olduğu biliniyor. Gençlerde ise oy kullanmayanların oranı genel ortalamadan biraz daha yüksek ve kimi devlette ve kimi seçimde müthiş derecede yüksek…

Bugün Fransa’daki ve “Batı”daki ciddi siyasi meselelerden biri de budur: Bu nedenle gençleri oy kullanmaya teşvik etmenin yolları aranıyor.

Yine aynı amaçla ve gençleri siyasetle yakından ilgilendirebilmek umuduyla, on yıllardır -kimi için yüzyıllardır- uygulanan, “temsilciler aracılığıyla demokrasi”nin mutlaka a’dan z’ye sorgulanmasının, bu alanda kitlenin kararlarda ve uygulamada rol oynaması için yeni yollar bulunmasının gündeme alınması konuşuluyor, tartışılıyor, yazılıyor.

Dernekleri, öğrenci sendikaları, tartışma platformlarıyla, toplumsal iletişim şebekeleriyle, gösteri ve yürüyüşleriyle siyasete müdahale etmek, katılmak yollarını arayan azınlıktaki gençlerden daha fazlasını istemek, aktif ve sorumluluk alıcı siyasi eylemlere davet etmek, katmak gerekiyor.

Irkçı, sağcı partilere yarıyor

Böyle giderse “temsili demokrasi” bütün kurumlarıyla aşırı sağcı, ırkçı partilerin ve onların otoriter yöneticilerinin eline düşebilir. Çünkü azınlıktaki ama sıkı sıkıya örgütlü gençlerin içinde bu tür partilere yakınlık oranı yüksek. Fransa’da bu oranın genellikle yüzde otuzdan fazla olduğu, kimi yerde yüzde kırkı aştığı biliniyor. Onlar her seçimde mutlaka oy sandığına gidiyor ve oy kullanıyor. 1920’lerin sonunda ve 1930’ların başında otoriter, faşist veya faşizan ve Nazi partilerin iktidarının oy sandığından çıktığının unutulmamasında yarar var. Günümüzde ırkçı, aşırı sağcı, otoriter rejim yanlısı gençlerin ve onların dışında kalan gençlerin de bir bölümünün “sistemle kanlı bıçaklı hesaplaşmak”tan, her şeyi alt-üst etmekten yana olduğunu da eklemeliyim. 1930’lara dönüş gündemde maalesef.

Tedirgin edici bu oluşumlar yanında seçimle gelmiş cumhurbaşkanı ve başbakanların tek adam olma arzusu… Kiminin patronların ya da bir dinin fedaisi rolünü oynamaya kalkması… Meclislerde, tabanın sesini tavana duyurmakla yükümlü anayasal ve/veya yasal kurumların ötelenmesi… İşçi sendikaları başta olmak üzere sivil toplumun dokusunu oluşturan yapıların bozulmak istenmesi, görmemezlikten gelinmesi, yok sayılması da… Temsili demokrasinin mezarını kazıcı rol oynuyor:

Fransa’da Cumhurbaşkanı’nın, Macaristan’da malum siyasi liderin, Polonya’da iktidardaki dinci partinin, İtalya’da kimi zaman koalisyon hükümetlerinde yer alan birkaç ırkçı partinin ve bildiğimiz veya bilmediğimiz birçok devletteki siyasi liderlerin yaptıkları bunu ispatlıyor.

Evet 21. yüzyılın başında temsili demokrasi tehlikede. Temsili demokrasi tekliyor. Yerine ne koyulacak? Ne dersiniz? Dersimiz ne?

(21 Temmuz 2021, ayorum.com.)

- Advertisment -