Ana SayfaYazarlarSelamlaşma ve modern yorumu üzerine

Selamlaşma ve modern yorumu üzerine

 

Selam, merhaba veya yerine ikame edilen her bir kelime, son tahlilde, huzur ve selamet duygusunun inşa edilmesi için kullanılıyor. Söyleyen kişinin kendisiyle birlikte muhatabının da adalet ve güvenlik atmosferi içinde ve ortak bir payda etrafında buluşmasına kaynaklık ediyor. Bu yüzden iletişim için olmazsa olmaz bir ortamın oluşmasına zemin hazırlanmış oluyor. Sırf bu özelliği ile de tasavvufi bir kavram olarak insanın sözle ve gözle mayalanmasına yol açıyor. İnsanın olduğu her yerde söze girmeden önce emniyet anlamında selamın var olması biraz da bu yüzden belki. Tevakkuf ve güven, iletişim kurmanın asgari şartlarından olarak selam şeklini alıyor. Ayrıca selam, açıkça bir eş düzeylik fikrini de her iki tarafa ihsas ederek adalet duygusunun pekişmesini mümkün kılıyor. Böylece zenginlik, fakirlik, imkanı kısıtlılık, yetişkinlik, ergenlik, çocukluk, erkeklik, kadınlık, amirlik yahut memurluk gibi hem manevi hem de maddi dünyaya ait farklılıkların bir anlığına da olsa ortadan kaldırılmasını mümkün hale getirebiliyor. Bu yüzden selam harikulade bir enstrüman halini alıyor. 

Harikuladelik din, ırk, kültür yahut coğrafyaya bağlı kalmaksızın insanın olduğu her ortamda uygulanan insani bir karakter haline dönüşmüştür. Bu yüzden İbrani dininde, Nasraniyaşamında, Hint kültüründe yahut Uzak Doğu öğretilerinde kendine kolaylıkla yer bulabilmektedir. Böylece evrensel ve insani tabiatı görünür kılmaktadır. Dolayısıyla biçim ve şartları farklı da olsa, selam, işlevsel bir görev ifa etmektedir. 

Selamın Türkçedeki anlamları, maddeten ve manen emniyet, barış, huzur, şefkat, diğergamlık, bolluk, bereket, ferahlık, esenlik gibi içeriklere ve anlamlara kavuşmuş durumdadır. Kelimelerin semantik değerlerine bakıldığında zaten nasıl bir zenginlik içerdiği kolaylıkla da anlaşılabilecek haldedir. Toplumdaki genel uygulama ve görgü, sözlü ve ilahi içerikli kaynaklardan neşet ettiği için genel görüntü de bu kıymette gelişmektedir. Bununla beraber anlamı kuvvetlendirmek maksadıyla fiili pekiştirmelerin varlığına da değinilmelidir. El, baş, göz işaretleri bu türlü fiili selamlara örnek olarak verilebilir. Ne var ki bu tarzların, toplumun iletişim kurma yetenek ve becerileriyle de senkronize bir şekilde geliştikleri unutulmamalıdır. Günümüzde teknoloji ile sözlü ve fiili selamların yerini mesajlaşma ve mektuplaşmalar alabilmektedir. Dolayısıyla nitelik olarak selam aynı kalmakta nicelik değişebilmektedir. Ancak bu değişime rağmen selama ilişkin hükümlerin aynı kalması kaçınılmazdır. Son tahlilde emniyet telkini olarak selamın selam olarak kalması cari ve meşrudur.

Selamın bu topraklardaki bilindik formunun meşruiyeti dinden kaynaklanmaktadır. Örfe ve folklora da hiç zedelenmeyecek bir biçimde köklü bir şekilde nüfuz etmiştir. Dinden kaynaklanması selamın toplum yaşamından bireysel davranışlara kadar geniş bir yelpazede görünür olmasına imkan tanımıştır. Edebiyat ve müzikle de somut ürünler halinde maddi kültürel formlara dönüşmüştür.  Risaleler, na'tlar, miraciyeler, mevlitler ve tevşihler selamın bizzat kendisi ile müzeyyen ve münakkaştır. Dinin tebliğcisi olarak Hz. Peygamber'in davranışlarıyla selamı uygulanması mecburi davranışlar sınıfında tutması ve önemli kılması mühimdir. Bu çerçevede selam vermenin sünnet, almanın ise farz görülmesi meseleyi daha da ehemmiyetli kılmaktadır. Bu türlü ehemmiyet, Hz. Peygamber'in mescitte gördüğü kadınlardan müteşekkil bir topluluğa selam vermesi yanında anlaşılması için de eliyle işaret etmesinde yahut karşılaştığı çocuklara selam vermesinde kolaylıkla görülebilmektedir. Selamın hayır ve bereket getireceğini, selam vermemenin ise cimrilik olarak anlaşılması gerektiğini buyurması, meselenin can alıcı noktalarından sayılabilir. 

Selamlaşmanın toplumsal boyutta görgü kuralı olarak anlaşılmasından daha işlevsel yanlarının bulunduğu meydandadır. Bunun için bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinde niteliğin kıymetlendirilmesinde selamlaşmak kıymetlidir. İçerik ve samimiyet, hiç kuşkusuz karşılıklı etkileşimin kuvvetlenmesine yol açacaktır. Temasın eksikliği yahut niteliksizliği iletişim kurmaktan diğergamlığa kadar geniş bir yelpazenin yoksunluğu ile sonuçlanabilir. Neticede toplumda birlik, beraberlik ya da en azından bir arada yaşama iradesinin örselenmesiyle de somutlaşabilir. Tek tek kişilerden aileye, aileden mahalleye, mahalleden baskı gruplarına doğru genişletilen ve bir ağ şeklinde kurgulanan toplumsal ilişkilerin sağlıklı olması hayatidir.  Böylesi hayati fonksiyonların etkinleştirilebilmesinde selam, anahtar işlevinde görülmelidir. 

Selamın ya da merhabalaşmanın kültürel, dini ve psikolojik yanlarının yanında sosyolojik bir ima içermesi kimi bakımlardan sorun kimi bakımlardan da imkan nispetinde düşünülebilir. Özellikle selamın sınıf ve cemiyet tasnifinde bir araç olarak kullanılmasına artık sıklıkla rastlanılmaktadır. Zira sınıfsız bir toplum yaklaşımının somut bir tezahürü olarak ortaya çıkmış bulunan selamın bunun aksine bir hiyerarşiye karşılık gelecek şekilde yeniden tasarlanması bir hatadan daha çoğuna karşılık gelecektir. Çünkü muhataplık ve karşılıklı aynı düzlemde olunduğu fikrine zarar verilmesi  toplum açısından ölümcül olabilir.  İnsanın sözle ve gözle mayalandığı irfani yaklaşımın paralize ediliyor olması, toplumun kılcal damarlarını zehirleyecektir. Kılcal damarların zehire maruz kalması, damarların ulaştığı her yerde yavaş ancak nihai bir felç durumuna sebebiyet verecektir. 

Selam vermenin, bilinen formunun dışında, teknolojik imkanların da yaygınlaşmasıyla farklılaştığı herkesin malumudur. Bu bakımdan telefon, e-posta, yaygın sosyal medya uygulamaları ve benzerlerinin bu kapsamda değerlendirilmesi artık mümkündür. Karşılıklı fiziki yahut görsel temasın olmadığı bu ortamlardaki selamın da hem gerçekliğinden hem de sıhhatinden söz edilebilir.  Dolayısıyla her ne biçimde olursa olsun kültürel, dini yahut sosyolojik her halde ve şartta geçerli olan hüküm ve anlayışların yukarıda adları anılan alanlarda da cari olması aklidir. Aksini düşünmek ise var olan bir normun işlevsiz bırakılması anlamına gelecektir. Bununla birlikte gündelik yaşamdaki kimi zorlukların varlığından da bahsedilebilir. Ne var ki zorlukların bile isteye selam meselesine dahil edilerek içeriğinin boşaltılması masumane bir yanlış anlaşılmayla geçiştirilemez.

Selamlaşmanın klasik ve temel kurucu düşünce formundan kültürel kod haline dönüşmüş ve yaygınlaşmış olan eşitleştirici kimliğinden uzaklaştırılması yahut uzaklaşmış olması dikkat çekicidir. Oysa selamlaşmanın, basit ve nitelikli içeriğinin bilgi, servet, ırk, folklor ve benzeri özelliklerine karşın insanları birbirlerine denk bir konuma getirmesi son derece etkileyicidir. Bu bakımdan selam, insanların fiziki bakımdan eşitlendiklerini andırır bir biçimde psikolojik bariyerlerin kırılmasına yol açar. Her türlü ayırt edici unsurun maddi ve manevi iletişim kurulmasına engel olma ihtimali, selamlaşmakla tamamen ortadan kaldırılabilir. Sırf bu yüzden olsa gerek insani olanın bu derece etkili bir biçimde hızla yaygınlaşması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak modernleşmeden ziyade toplumsal anlamda görünür olan yabancılaşmanın selamlaşmayı bir hiyerarşik enstrüman haline dönüştürmesi, acıdır. 

Çokça örneği görüldüğü üzere öyle ya da böyle selamlaşmanın üç sınıf halinde yorumlanmakta olduğu söylenebilir. Hiç kuşkusuz ilk ve en önemli olanı klasik tarzda gündelik yaşamı destekleyici bir görev ifa etmesidir. Geleneksel form halinde sürdürülen ve şehir yahut kır fark etmeksizin belli bir olgunluğun eseri olan selamlaşmada manevi bilinç üst seviyede tutulur. Bireysel temaslarda aranır ve bu yüzden de verilip alınmasında özen gösterilir. Manevi köklerinin olması zamanla ananevileşmesine de imkan tanımıştır. Dolayısıyla sıradan kimseler de dahil münevverlerin de birbirleri ile olan ilk temaslarında kültürel, folklorik ve hepsinden daha da önemlisi dini bir işleve sahipliği dikkat çekicidir. Bu seviyedeki selamlaşma doğrudan doğruya hem nitelik hem de nicelikçe asli selamlaşmadır; selamlaşmanın kendisidir. 

İkinci sınıf selamlaşmadaysa ilkindeki gibi selam bir güven ve barış ifadesinden daha çok bir parola ve işaret haline evrilme sürecindeymiş izlenimi vermektedir. Selam ne yazık ki toplumu oluşturan kültürel içerikli ve dar kapsamlı alt birliklerin kendilerini tanımlamak için kullandıkları bir slogana dönüşme eğilimindedir. Farklı sosyal tabanlardan gelmiş olsalar da olmasalar da fikri yakınlık ve ünsiyet inşa etmiş olanların selamı birbirlerini tanımada kullandıkları bir şifre ya da motto haline dönüştürmeleri şaşırtıcı görülmemelidir. Zira selam yerine geliştirilen söz ya da sözlerin, söyleyiş biçim, tavır ve vücut diliyle kuvvetlendirilmesi kişilerin hangi düşünsel bütünün parçası olduğunun aleni olmasa da zımni işaretleri olarak görülmesi çok daha muhtemeldir. Bu bakımdan form değiştirmiş selam ve selamlaşmak fiili asli görevini sosyolojik anlamda ifaya devam eder. Ne var ki bu devam edişte bir arada yaşamak fikrinden çok mensup olunan grubun temel niteliklerinin vurgulanmak istenmesi dikkat çekicidir. Baştan farkına varılamasa bile zamanla ayrılıkları birleştiren unsurlardan daha ziyade görünür olmaya başlaması bir arada yaşama tecrübesini de örseleyecek yoğunluğa erişmesine sebebiyet verebilir. 

Selam meselesinin üçüncü ve bugün görülen en acımasız şekildeki kullanılma biçimi ise hiyerarşik bir uygulamaya dönüşmekte olma endişesidir. Zira selamın bir ast üst, bir amir memur yahut bir güçlü güçsüz tasnifine yol açmak için kullanılıyor olma ihtimali korkutucudur. Bu korkutucu uygulama imkansız gibi görünse de modern çağın imkanlarıyla irtibat kurma biçimlerinde en açık ve ağır şekliyle kendini göstermektedir. Kendisine e-posta, telefon ya da sosyal medya ortamıyla yollanmış ve selam olarak görülmesi gereken mesajlara dönülerek karşılık verilmemek gibi bir alışkanlığa artık sıklıkla rastlanmaktadır. Bilhassa daha üst mevkide olan birinin alt mevkide olan başka birine dönmemesi, kendisine yollanmış mesaj, telefon ve diğer iletilere cevap vermemeyi konumunun bir gereği olarak  algılaması endişe verici olmaktan daha da üzücü bir duruma karşılık gelmektedir. Bu davranış biçimi açık bir aşağılama değilse de onunla eş değer bir kalıba uygun düşmektedir. Toplumsal ve ekonomik sınıfların kaldırılmış olduğu bir ortamda bunun tekrar ihsası ve hatta ihyası faydalı bir eylem olarak telakki edilemez.

Bu türlü uygulamaların göreceli de olsa bir kasta delalet ettiğini ifade etmek izahtan elbette varestedir. Zira bu türlü uygulamalara hemen pek çok kişi rastlamış ve deneyimlemiştir. Erişmek ve temas etmek niyetiyle bir kimseyle iletişime geçmek artık neredeyse imkansız ölçüsünde zordur. Yollanan e-postalara ve aranan telefonlara dönülmediği ve bunun da sıkça yaşandığı bir sır değildir. Benzer ve ağır bir örneğini bu satırın yazarı yaşamıştır. Kendisiyle temas edilmek istenen bir kişiye defalarca yaygın hesap uygulamalarından e-posta yollanmış ve telefon edilmiş olmasına karşın geri dönüş olmamıştır. Bu durum çevredeki dost ve arkadaşlarla paylaşıldığında görülmemiş olabileceği ihtimali dile getirilmiş ancak yukarıdaki bahisler akla getirilmemiştir. Bununla beraber Birleşik Krallık'taki bir üniversiteye ait ac.uk uzantılı bir e-posta ile ilgili kişiye tekrar bir mesaj yollanmış bu durumdaysa karşı taraf zaman kaybetmeksizin mesajı cevaplamıştır. Görüleceği üzere cevap kişiye değil kuruma olmuştur. Dolayısıyla durumun vahameti izah edilemeyecek denli çetindir. Bu satırların yazarı bu türlü pek çok deneyimi yaşadığından artık üzüntü duymaktan da ötede bir duyguya sahiptir. 

Sözün özü olarak tavır ve davranışların dil ile tekrar edilen hususlarda birbirini tamamlaması önemlidir. Buna sözü ile özünün bir olması denilir. Başkalarından yapmasının istendiği her ne var ise öncelikle isteyenlerin bu kalıplara muvafık davranması elzemdir. Ahlak, adalet ve medeniyet kavramları çerçevesinde selam edenin selamının alınması ve ziyadesiyle mukabele edilmesi hem ahlaki, hem örfi hem de medenice bir tavır sergilenmesi anlamına gelmektedir. Kişilerden kendi yapmadığının yapılmasının istenmesi ve beklenmesi haklı ve tutarlı bir tavır değildir. Bilhassa bir üst mevkide olduğunu düşünen kimselerin, kendilerine e-posta, telefon ya da sosyal medya aracılığıyla verilen selamlara mukabele etmemesinin zaman darlığından ziyade bir hiyerarşi ihsas etmesiyle anlaşılması çok daha mümkün görünmektedir. Selam verip almak, toplumu dinamik bir hale sokmak ve canlı tutmak nimeti iken hiyerarşik bir taassup içinde olmak anlaşılamaz bir haletiruhiyeye karşılık gelmektedir. Ayrı ve aykırı olmak isteğinin alenileşmesi, selam verildiğinde almamak meselesi burada geçersiz bir iştir. Selam her ne şekilde olursa olsun verildiğinde alınır ve hürmet gösterilirse bereketlenme olur. Aksi halde küçük görmek iyi bir şey değildir. Bir kimseyi tazim edene tazim edilir. Son tahlilde herkes kendi heybesini doldurur. Bu heybeyle de gideceği yere doğru yol alır.

- Advertisment -