[6 Eylül] Dayanamıyacağım; olayların onca vahametine karşın, ağır ve ciddi şeyler yazmaya ara vereceğim bir seferlik. Her şey gibi alt-kültürler de habire değiştiğinden, aynı ergen argosu bugün de kullanılıyor mu, bilemiyorum kuşkusuz. Ama benim zamanımın orta-lise voleybol maçlarında, “maden” denirdi karşı takımın zayıf defans oyuncularına. Top karşılama zaaflarını farkettiğinizde “maden bulmuş” olurdunuz. Habire üzerlerine servis atmak, kolay sayı getirirdi. Şimdi ben de böyle bir maden keşfetmiş bulunuyorum, Koray Çalışkan sayesinde. (Bu arada merak etmeyin, başka beceriksizlik timsali madenlere de sıra gelecek; sabrın sonu selamet, son gülen iyi güler, kendi düşen ağlamaz. Eh, yeryüzünde attığı adımın, ağzından çıkan lâfın, (yeniden) başlattığı kavganın sonucunu kestirmekten aciz bu kadar çok kifayetsiz muhteris olduktan sonra, bizim de biraz eğlenmek hakkımız olsun.)
Son uluslararası karşılaşmaların farkındasınızdır sanırım. Avrupa Basketbol Şampiyonası B Grubu maçlarında Türkiye, 58 yıldır yenemediği İtalya’yı geçen gün (hem de dış sahada) 89-87 mağlup etti. Bugün, yani 6 Eylül Pazar, Avrupa Futbol Şampiyonası’nın A Grubunda ise Türkiye, Hollanda’yı 3-0’la tarihinin en ağır yenilgilerinden birine uğrattı.
Söz konusu millî takımların geçmiş başarı profillerine hayli ters düşen her iki sonucun, politik analiz ve teorileştirme kapasiteleri yüksek sosyal bilimcilerimizce mutlaka değerlendirileceğine inanıyorum. Geçmiş performansları ve genel zeka düzeyleri gözönünde bulundurulduğunda, başlıca iki alternatif yorum çizgisi öngörülebilir. Bildiğiniz gibi Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün genç ve tırmanan yıldızı Koray Çalışkan, Letonya beraberliğini fatura ettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’la dalga geçen bir “bravo” tweet’i atmıştı. Ardında, (a) spor ile siyaset arasında kopmaz, deterministik bir ilişkinin varlığı; (b) bu ülkede cereyan eden her olaydan bir şekilde Erdoğan’ın sorumlu olduğu gibi, son derece sağlam iki bilimsel tesbit yatıyordu.
Aynı tahlil çerçevesini muhafaza edersek, sizce İtalya ve Hollanda galibiyetleri bu sefer (1) Erdoğan’ın gerçek bir başarısı olarak yorumlanabilir mi? Bu takdirde (2) AKP taraftarlarının sarkastik değil samimî anlamda “İtalya [Hollanda] zaferi. Bravo Erdoğan” tweet’leri mi, yoksa (3) samimî değil sarkastik anlamda (“Çalışkan anlamı”nda) meselâ “Bravo Kılıçdaroğlu” [veya “Bravo Demirtaş”] tweet’leri atması mı daha doğru olur? Madalyonun diğer yüzünde (4) CHP, MHP ve HDP’lilerin karalar bağlaması gerekir mi? Hattâ (5) İtalya ve Hollanda’nın ya Erdoğan tarafından satın alınmış, ya da tehdit edilmiş olduğu ileri sürülebilir mi, şüphesiz AKP’nin kontrolündeki IŞİD tarafından? (6) Tabipler Odası, İHD ve aydınlar da birer bildiri yayınlamalı mıdır, bu “üzücü” gelişmeleri “ülkede yaratılan genel savaş ortamı”na bağlayan? En az üç basket ve üç futbol eleştirmeni ile üç Kandil yöneticisinin görüşlerini de alıntılayıp dipnotlandırarak, açıklayın ve tartışın.