Çatışmanın durması ve Kürt meselesinin müzakerelerle yürütülmesi, ülkemizin en acil ve önemli ihtiyacı. Ülkenin geldiği siyasi olgunluk düzeyi; tartışarak, konuşarak, konuyu Meclise taşıyarak, çözüm yolunda ilerlemeyi mümkün kılan bir noktada.
Seçimlerin hemen ardından, yeniden canımız yanmaya başladı. Hemen herkesin ortak değerlendirmesi, bu çatışma ortamının uzun süre yürütülebilir olmayacağı yönünde. Konuyu, meşru zeminde, yasal zeminde konuşmak için, eskiye oranla çok daha ileri düzeyde imkanlar var.
Çatışmaların yeniden tırmanışa geçmesinin, nedenlerini, hepimiz anlamaya çalışıyoruz. Herkes, kendi bulunduğu yere göre, bir analiz yapıyor. Kimse kendini “başlatıcı” olarak görmek istemiyor.
PKK silahları bırakmak istemiyor mu?
İktidara yakın kesimlerin tarifi şöyle özetlenebilir: “PKK silahları bırakmak istemiyor. Şam ve Tahran yönetimiyle işbirliği yaparak, Türkiye'yi zor durumda bırakma hedefi var. Konunun barış içinde çözülmesinden yana değiller. Sorunu, Türkiye içinde görmüyorlar. Bölgesel bir güç iddiasıyla, çatışmayı fitilliyorlar.”
Muhalefetin ve PKK'nin tarifi ise yaklaşık olarak şöyle: “Tayyip Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinde istediği sonuçları alamayınca; masayı devirdi ve çatışmanın fitilini ateşledi. Amaç, Türkiye'yi erken seçime götürmek ve yeniden tek parti iktidarı çıkartmak. Gerginliğin tırmandırılması, bundan kaynaklanıyor.”
PKK'liler, kendilerine yönelik eleştirilere verdikleri cevaplarda; "Hayır biz başlatmadık, Erdoğan başlattı" pozisyonunu sürdürüyorlar.
Kimse başlatan olmak istemiyor
Bardağa dolu tarafından bakarsak: Belli ki, kimse, “başlatan taraf” olarak anılmak istemiyor. Bundan belki şu yönde bir sonuç da çıkartılabilir: Seçmen kitlesi, çatışma değil çözüm istiyor. Taraflar da, seçmenin bu eğilimine uygun bir imaj vermeyi, tercih ediyorlar.
Kürtler ortak yaşama oy verdiler
HDP seçmeni açısından bakarsak, bu psikolojiyi daha yoğun olarak saptayabiliyoruz: İstanbul'da 11 milletvekili çıkardılar ve 1 milyondan fazla oy aldılar. Bu oyların çok büyük bölümünün de Kürt seçmenlerden geldiğini ortaya koyan araştırmalar var.
Türkiye'nin batısında yaşayan Kürtler, “çözüm süreci”ni ve “birlikte yaşama imkanı”nı benimsediler. “Meselenin barışçı yollarla halledilme” ihtimali, son derece olumlu karşılanıyor. İnsanlar, kendi kimliklerini temsil ettiğini düşündükleri siyasi partiye, gönül rahatlığıyla oylarını verdiler… Paradoksal şekilde, tam da böyle bir dönemde çatışma başladı. Türkiye ve Kürtler açısından, tablo zorlaşmaya ve karmaşıklaşmaya başladı.
İran ve Suriye ile yakınlaşan PKK-PYD çizgisinin, Ankara'yı zorlaması; bölgesel denklemler üzerinde değişik etkiler yapan bir potansiyel içeriyor. Çözüm süreci, “Türkiye Kürtleri’yle Ankara'yı ortak bir zemine çekme ve birlikte hareket etme” şansını içinde barındırıyordu. Tabloya Barzani de eklenince, önemli bir bölgesel potansiyelden söz etme şansı doğuyordu.
Öcalan’ın Planı
Şu değerlendirmeyi de yapmak mümkün: Abdullah Öcalan'ın uzun süredir, düşünüp planladığı ve PKK'yi getirmek istediği nokta da; “çözüm süreci”ne paralel bir vizyon içeriyordu.
Bu değerlendirme üstünden devam edersek: Bu vizyon; doğal olarak, İran ve Suriye'de rahatsızlığa yol açtı, açmaya da devam ediyor. Şunu da denkleme ekleyelim: IŞİD'in ortaya çıkması, Batı'da yaptıklarıyla bir nefret objesi haline dönüşmesi; yeni bir potansiyel oluşturdu. PYD'nin seküler bir güç olarak bölgede IŞİD'e karşı direnişin önemli unsurlarından birisi olarak ortaya çıkması; muhtemelen, “Kandil'in hedeflerini değiştirici yeni bir olgu” haline dönüştü.
Barzani önderliğindeki peşmergeler, özellikle Irak'ta, daha geniş bir alanda, IŞİD'le ağır bir çatışma yaşıyor olsalar da; Suriye'deki gelişmeler, Batı'nın daha çok ilgisini çekiyor.
Nasıl bitirilir?
Başa dönersek… “Çatışmayı kimin başlattığı” meselesinden ziyade "çatışmanın nasıl bitirilebileceğini” konuşmak daha büyük önem taşıyor.
PKK, "biz başlatmadık" iddiasında ısrarlıysa ve barışı karşı tarafın bozduğunu göstermek istiyorsa yapabileceği bellidir: “O zaman saldırıları durdurun. 2013 yılında Öcalan'ın çağrısıyla kabul ettiğiniz gibi; Türkiye'den silahlı güçlerinizi belli bir zamanlama içinde çekeceğinizi, ilan edin.”
Böyle bir çağrıya, devletten nasıl bir karşılık gelir? Eğer bombalama sürer ve çözüm için somut adımlar gelmezse; Kürt tarafının haklılığı objektif hale gelebilir. İddia ettikleri gibi, AK Parti'nin eğer bir "savaş planı" varsa, böylece deşifre edilmiş olur…
PKK böyle bir hamle yapabilir mi?