Doğan Akın geçen hafta başı T24 sitesinde bir karalama yazmış. Nefretin kuluçka döneminin epeyce uzun sürebildiğini gösteren ‘Hansel ve Gretel ve Ali Bayramoğlu’ başlıklı makalenin özü şu: Albayraklar’ın gazetesinde çalışan Bayramoğlu, patronunun olumlu işlerini anlatırken onun bu parayı nasıl hükümet sayesinde kazanmış olduğunu sorgulamıyor. Herhalde Doğan Akın kendi sitesini finanse edenlerin o parayı nasıl kazanmış olduğunu biliyordur… Ayrıca herhalde kendi çevresinin bugüne dek çeşitli patronlardan aldığı salt transfer parasının ne kadar olduğunun da farkındadır. Bu bir yozlaşma dünyası ve medyadaki herkesi dolaylı da olsa kirletiyor. Belki bu nedenle Akın yazısını doğrudan Ali’ye hakaretle bitirmiş. Nefretini yansıtmak açısından yazılanın ‘yeterli’ olmadığını hissetmiş…
Söz konusu makale ‘daraltılmış’ gerçekliğin nasıl ahlaksızlığa zemin oluşturabileceğinin bariz bir örneği… 1990’ların ortasında Anadolu’daki bir müşterim aramıştı. “Bugün burada bir devrim oldu” dedi. “Kırk yıldan beri ilk kez bir devlet ihalesi Koç gurubu dışında ve yerel bir işadamına verildi”. AKP o devrimin siyasi öznesi olarak ortaya çıktı. İslami kesimin hasbelkader iktidara uzanmasını değil, toplumsal ve tarihsel bir ‘geri tepmeyi’, yerli ve sahici olanın ‘meseleye’ el koymasını ifade etti… O nedenle bu partinin iktidarını bitirebilmek için her şey yapıldı ve hâlâ deneniyor. AKP’nin ise arkasında asker, yargıç, bürokrat yoktu. Eline hiç silah almamıştı. Üstelik global oryantalizmin gözünde fıtraten gayrimeşruydu… Elindeki bütün koz sandıktan çıkan oydu. Bir de bu kavganın ‘askerlerini’ oluşturacak olan medya. Dolayısıyla AKP hızla kendi medyasını oluşturdu. Bu kaliteli bir gazeteciliği ifade etmedi, ama kamusal alanda belirli bir sesin ayakta kalmasını ve direnç üretmesini sağladı. Nitekim sonuçta ortaya muhabiri ve patronuyla gazetecilik değil, her iki kesimi de kuşatan bir ‘medya savaş alanı’ çıktı.
Ne var ki AKP’yi destekleyen bir medya yaratılması para gerektiriyordu ve bu kesimin işadamları Cumhuriyet’ten palazlanma şansına sahip olmamışlardı. Bugün medya zarar yazan bir girişim ama her kesimden bunca patron hâlâ devam ediyor. Acaba neden? Doğan Akın bu soruyu da sorabilirdi ama anlaşılan ‘gazeteciliğin’ bir sınırı var.
Ancak asıl soru Akın ve çevresindeki cemaatin niçin böyle nefret dolu olduğudur. Belki de bu kadar ‘iyi’ gazeteci olmalarına rağmen toplumun onları anlamsız ve işlevsiz kılmasıdır rahatsız eden. Belki Ali’ye de bu nedenle böylesine vurmak isteği duyuyorlar. Çünkü Ali bu toplumun sahici ve yerli kısmıyla konuşabilen, onları etkileyebilen, düşündürten ve onlarla birlikte düşünebilen biri… Kısacası toplumu değiştiren dinamiğin parçası…
Akın ise bu toprakların hikâyesinin dışında kalmış olmanın sonucunda bir masal anlatıcısı ve karakter karalayıcısına dönüşmüş. Birinin üzerine çamur atıp sonra da ‘ayna ayna söyle en güzel kim’ demeyi gazetecilik sanmış. Devam etmesinde mahsur yok… Etrafındaki ‘sensin, biziz’ nidalarıyla mutlu olan cemaat de varsın devam etsin. Nasıl olsa hayat gerçekliğin hikâyesinde yürüyor ve döküntülerin kurtulması için geriye çakıl taşı bırakmıyor.