Zorla yerinden etme, tehcir, zorla çalıştırma, aç bırakma, üretim modelini değiştirme, uzun süreli ve ağırlaştırılmış hapis cezaları gibi uygulamalar da soykırım kavramının bileşenleridir.
Dolayısıyla soykırımı sadece bir grubun fiziksel imhasını hedefleyen ve yalnızca çıplak ve fiziksel şiddete dayalı bir kitlesel katliam eylemi olarak ele almak yerine onun değişik veçhelerini dikkate almak elzemdir.
Örneğin, Nazilerin Yahudileri topyekûn imha siyasetini daha iyi anlamak açısından, İkinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri Sovyet mahkûmlarına ve askerlerine ya da Slav ırkından gelen topluluklara yönelik zorla çalıştırma ve bu grupların iş gücünden yararlanma politikalarına bakmak bu devasa şiddet eylemi ve gösterilerinin farklı yönlerini ve boyutlarını gözler önüne serer. Dolayısıyla, söz konusu şiddet sadece Yahudileri hedef almamış aynı zamanda değişik biçimlerde ve yoğunlukta başka topluluklara da uygulanmıştır.
Soykırım gibi kitlesel ve total bir şiddet eyleminin nasıl vuku bulduğunun ve bunu gerçekleştiren farklı toplumsal kesimlerden gelen aktörleri harekete geçiren saiklerin incelenmesi etraflıca ele alınması gereken bir konudur. İlk elden altı çizilmesi gereken husus, bu tür aşırı şiddet eylemleri ile malul katliamlardan sorumlu olan kişilerin motivasyonlarını ortaya çıkarmanın oldukça zor bir iş olduğudur.
Şüphesiz ki, herhangi bir soykırımın uygulanışını kavramak ve anlamaya çalışmak için yok etme dürtüsünün ve bu eylemin altında yatan motivasyonların açıklanması üzerine yoğunlaşmak gerekmektedir. Bunun için de, soykırımı gerçekleştirenlerin kimliklerinin deşilmesi elzemdir.
Soykırımı uygulayan kişilerin kendilerini içinde buldukları ya da kendileri için yarattıkları durumu açıklayan durumsal, ideolojik, kültürel, sosyal, örgütsel ve kurumsal faktörler burada son derece ağırlıklı rol oynar. Bir soykırım eylemine katılan merkezi ve yerel aktörleri harekete geçiren motivasyonların, piskolojik, ekonomik, sosyal, ideolojik, askeri, kültürel ve siyasal faktörlerin açığa çıkarılması eylemin kendisini tarihsel bağlamına oturtur.
Uzun bir dönem birbiriyle uyum ve barış içinde yaşayan topluluklar belirli bir zaman ve bağlamda bilhassa söz konusu toplumun beka savaşı verdiği durumlarda ya da kendi kimliğini homojenleştirmeye çalıştığı bir momentte radikal politikalara başvurabilir. Bu durumda uzun bir dönem barış içinde sorunsuz yaşayan topluluklar bir anda birbirleriyle düşman gruplar haline gelebilir.
Baskın olan topluluk diğer topluluklara kendi siyasasını, gücünü, etnik veya dini kimliğini empoze etmeye çalışabilir. Ya da aynı topluluk kendi varlığının bekası adına diğer toplulukları yok etme yolunu seçebilir. Pek tabi bu sürekli bir durum değildir. Bunun için aşırı şiddet eylemlerinin ve araçlarının tercih edildiği ve operasyonel olarak kullanıldığı bir zaman ve mekân vardır.
Cılız başlayan şiddet eylemleri hâkim topluluğun ulaşmak istediği hedefe bağlı olarak yoğunluğunu ve metronumunu artırır ve bu noktada şiddet tekelini legal olarak elinde tutan devlet ve aygıtları toplumun geniş ve farklı bir kesiminin desteği ve yardımı sayesinde “düşman”, “öteki” ve “tehlikeli” gördüğü topluluklardan kurtulur. Dolayısıyla, bütün bu aşırı ve ölçüsüz şiddet eylemleri toplumun kompleks yapısı ve doğası içinde çerçevelendirilmiştir. Bu toplumun içinde yer alan değişik gruplar veya sınıflar arasındaki siyasi, kültürel, sosyal, ekonomik ve psikolojik etkileşimler ve ilişkiler şiddet eylemlerinin yönünü tayin etmede esas konumdadırlar.