Leyla Zana’nın milletvekili yeminini değiştirerek okuması, iktidar ve muhalefet çevrelerinden tepki aldı. Kendi partisinde de bunu onaylamayanların olduğunu biliyoruz.
Ama yapılan eylemin siyasi bakımdan isabetli olup olmaması, onun itirazının haklı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Alışmamamız gerektiği halde alıştığımız, alıştırıldığımız bir dayatmaya, kanıksadığımız bir kötülüğe dikkat çekti Zana.
Ve artık bu onur kırıcı ritüelin değişmesi gerektiğini hatırlattı bizlere.
“Yemin etsek başımız ağrımaz” mı?
Halk kendi kendisini yönetmek, kuralları kendisi koymak için temsilci seçip parlamentoya gönderiyor.
O temsilci kural koyacak, yasa yapacak. Ama bunu yapabilmesi, yani yasama faaliyetine başlayabilmesi için, ona “yemin etmesi” gerektiği söyleniyor.
İşte garabet de, demokrasinin özüne aykırı haysiyet kırıcı dayatma da orada başlıyor.
Milletvekiline yasama faaliyetini halkın ondan beklediği veya onun seçmenlerine vadettiği şekilde değil, belirli bir ideolojik çerçeve içinde yapması gerektiği söyleniyor.
Düşünün, siz bir seçmen olarak bir partiyi veya kişiyi, kuralları değiştirmesi için Meclis’e gönderiyorsunuz, ama ona daha en baştan yapabileceklerinin sınırı çiziliyor.
İnsana inanmadığı değerler veya fikirler üzerinden yemin ettirmek ahlaki değil.
Buna maruz bırakılan milletvekilinin önünde iki yol var:
Ya seçmenlerinin ondan beklediklerinin tam aksine hareket edecek ve inanmadığı şekilde konuşup oy verecek, ya da bu yemine aldırmayarak, kendi siyasi gündemini izleyecek.
Elbette yaşadığımız, vicdana aykırı bütün dayatmalarda yaşanan oluyor: Yemin fiilen etkisiz ve işlevsiz oluyor.
Herkesin aynı fikirde olmadığı bir dünyada, demokrasinin ruhuna ve özüne aykırı biçimde, herkesi aynı fikirdeymiş gibi davranmak zorunda bırakmaya çalışmanın kaçınılmaz sonucu şu: Kimse kimseyi “neden yeminine sadık kalmadın” diye kınayamıyor; çünkü standart bir metnin zorla okutulduğunu herkes biliyor.
Yalana son vermenin zamanı
Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin çok haklı: “İdeoloji, ayrımcılık kokan baştan sona imla hatalarıyla dolu ve tabi ki darbe ürünü bir anayasanın yemin metni” bugün milletvekillerine dayatılan.
Bu yeminle devam etmek mümkün değil.
Yapılması gereken, ya parlamenterlerin vicdanına kilit vurmaya kalkışmamak ve herkesin kendi inandığı değerler adına veya kendi tercih ettiği doğrultuda yemin etmesini istemektir ya da yemini tamamen kaldırmak.
Benim tercihim ikincisi. Tüm milletvekillerinin seçmene karşı yeminlerini, taahhütlerini seçilmeden önce samimi biçimde yapmaları ve sonrasında vicdanıyla baş başa bırakılmaları.
“İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi” benim için de çok önemli ve bugünün dünyasında en fazla ihtiyacımız olan değerler.
Ama Şahin’den farklı olarak, onlar adına bile yemin ettirmemek gerektiğini düşünüyorum ben.
Bugün bu değerlere kimse itiraz etmiyor varsaysak bile yarının dünyasında hangi değerlerin geçerli olacağını bilemeyiz.
“Anayasalara değişmez hükümler koymak, ölülerin dirilere hükmetmesidir” der Thomas Paine.
Bu duyarlılık yemin için de geçerli olmalı.
Kaldırın vicdanlar serbest kalsın ve sorun bitsin.
Kaynak:YeniYüzyıl
.