Özlemiştik futbolu, hem de çok. Benim gibi hafta sonlarını maç programına, bilhassa Trabzonspor’un maçlarına göre ayarlayanların hayatlarındaki büyük bir boşluk nihayet doldu. Çok şükür, düdükler çalmaya, meşin yuvarlak dönmeye, formalar terlemeye başladı. 87 günlük aradan sonra siftahı Göztepe-TS maçıyla yaptık. Açık havada, sosyal mesafe kurallarına riayet ederek ve demli çay eşliğinde, bıraktığımız yerden, heyecanla ve hevesle yine topun peşine düştük.
Koronavirüs salgını sürerken dünyanın futbola dönüşüne Bundesliga rehberlik etti. Bir aylık tecrübe sonunda kötü senaryolar gerçekleşmedi, korkulanlar olmadı. Almanya’da işlerin iyi gitmesi diğer ülke federasyonlarına da cesaret verdi ve peşpeşe liglerin başlatılmasına karar verildi. Stadyumların kapısı açıldı ve futbolcular sahaya indi. Ne yazık ki taraftarlar henüz olmaları gereken yerde — yani tribünde — değil. Ama onların da taraftarı oldukları takımların formalarını sırtlarına geçirip tribünlerdeki yerlerini alacakları günler yakındır. İnşallah!
Artık deplasman yok!
Elbette korona öncesi futbol ile korona sonrası futbol arasında bazı mühim farklar olacak. Evvelâ, maçların seyircisiz oynanması hem saha içine hem saha dışına tesir edecek. Sahaların belli standartlara kavuştuğu, bütün takımların idmanlarını ve maçlarını birbirine benzer sahalarda oynadığı bir vasatta, ev sahibi takımlara avantaj sağlayan unsur taraftarın gücünü arkasına almasıydı. Maçların seyircisiz oynanacak olması, bu avantajı ortadan kaldırdı.
İç saha – deplasman ayırımının bitmesi skorlara da yansıdı; ev sahibi takımların maç kazanma oranında ciddi bir düşüş gerçekleşti. Nitekim Almanya’da korona öncesinde oynanan maçların yüzde 43’ü ev sahibi takımların üstünlüğü ile sona ererken, korona sonrasında bu oran yüzde 21.7’ye geriledi. Bir başka ifadeyle, kendi sahasında oynayan takımlar yüzde 50 daha az maç kazanabildi.
Bizim ligimizdeki şampiyonluk yarışı açısından düşünüldüğünde, bu durumun özellikle Başakşehir’e yaradığı düşünülebilir. Zira nefes nefese bir zirve mücadelesine giren dört takımdan üçü (TS, GS ve Sivasspor) için taraftar ciddi bir destekleyici faktördü. Oysa Başakşehir bundan mahrumdu. Başakşehir’in “seyircisiz” oynamaya rakiplerinden daha alışık olması, bu takıma göz ardı edilmeyecek bir imkân sağlıyor.
5 değişiklik hakkı kalıcı olabilir
Pandemi nedeniyle verilen aradan sonra başlayacak maçlarda futbolcu sağlığını korumak ve sakatlık tehlikesini asgariye indirmek için, Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB), takımların bir maçta 3 oyuncu değişikliği hakkını geçici olarak 5’e yükseltti.
Kuraldaki bu değişikliğin, büyük takımları hem müsbet hem menfi yönde etkilemesi ihtimali var. Zira oyuncu değişiklik hakkının artması bir taraftan kulübesi zengin olan ve maçın sonucuna doğrudan tesir edebilecek ayakları kenarda tutan büyük kulüpleri bir adım öne çıkarabilir. Lâkin diğer taraftan, kadrosu sınırlı ve mücadeleye dayanan bir oyun anlayışına sahip takımların maç sonuna kadar daha dirençli bir performans sergilemelerini sağlayabilir.
Direnç artışı, büyük takımlar için ciddi tehdide dönüşebilir. Barcelona Teknik Direktörü Quique Setien de bundan endişe ediyor. Bu sezon birçok maçı son dakikalarda kazandıklarını ama artık rakiplerinin son anlarda daha dirençli olacağını belirten İspanyol teknik adam, 5 oyuncu değişikliğinin Barcelona’ya zarar vereceğini kanısında.
Ancak zannımca oyuncu değişikliği hakkının artması, bugünün futbolunda bir zorunluluğa tekabül ediyor. Çünkü eskiden bir futbolcu bir maçı 5-6 km ile tamamlıyordu. Oysa şimdi 11-12 kilometreden aşağı koşan futbolcuları neredeyse dövüyorlar. Keza, maç trafiği de eskisiyle kıyaslanmayacak derecede arttı. Oyuncu değişikliğini üç ile sınırlamak, birçok kulvarda mücadele eden takımları takımları zorluyor. Yakın geçmişte iki değişiklik yetmediği için nasıl üçe çıkarıldıysa, bugün de üç yetmiyor ve bu sayının artırılması gerekiyor. Dolayısıyla Setien’in şikâyetçi olduğu bu değişikliğin kalıcılaşması ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum.
Korakor bir mücadele!
Seyircisiz maçların tatsız tutsuz olacağı, idman havasında geçeceği ve futbolseverlerin beklediği lezzeti vermeyeceği yaygın bir kanaatti. Şüphesiz seyircinin yokluğu çok büyük bir eksiklik. Top oynayanlar bilir; mahalle arasında bile maça çıksanız, sizi izleyen birinin varlığı ayrı bir hava verir, ayrı bir sorumluluk yükler, ayrı bir motivasyon sağlar. Gözler daima tribündeki güzellikleri arar, kulaklar daima taraftarın sesini duymak ister. O nedenle seyircisiz bir futbol düşünülemez.
Bununla birlikte, herhalde içinde bulunulan halin geçici olduğu bilincinden olsa gerek, seyircinin olmayışı futbolun kalitesini eksiltmedi. Almanya deneyimi, maçlarda koşu mesafelerinin arttığına ve temponun yükseldiğine işaret ediyor. Hele şampiyonluk iddiası taşıyan ve kümede kalmak için mücadele eden takımlar, sanki hiç ara vermemişler gibi! Futbolcular cansiperane mücadele ediyor, kafalarını top ile tekmenin arasına koymaktan kaçınmıyor, her şeylerini sahaya bırakıyor.
Dolayısıyla taraftar olarak şimdilik doğrudan iştirak edemesek de, sahada korakor bir mücadele var. Keyfini çıkaralım!