Suriye yakın komşu ama hiçbir zaman yakından tanıyamadık onları. I. Dünya Savaşı’ndan sonra İslam coğrafyasındaki halkların birbirinden kopması için sayısız manevra gerçekleştirildi. 2003’te Doğu Konferansı heyetiyle ilk kez Şam’a gittiğimizde hiç unutamam, zamanın Yazarlar Birliği Başkanı, “neden yüz yıldır hiç gelmediniz” diye sitem etmişti. Dünyanın her yerine seyahat eden fakat yolu bir türlü komşuya düşmeyen Türkiye entelektüelleri için zorlu bir soruydu bu. Fakat onlar da Paris’e, Brüksel’e, Londra’ya uçarken İstanbul’a selam vermemişlerdi. Zamanın ruhuydu bu durum.
Şimdi kitlesel bir karşılaşma deneyiminden geçiyoruz ama bu sefer de savaşın acılarıyla kayıtlı, mültecilere yönelik acıma ya da hoyratlık üzerinden.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da daha önce de Marmara Üniversitesi’nin Sultanahmet’teki sergi salonunda sergilenen Suriye Plastik Sanatları(Syrian Plastic Arts ) sergisinin küratörü ilgisizlikten yakındı. Türk halkı Suriyeli kardeşlerine çok değer veriyor, bütün güçleriyle seferber oldular ama sadece yardıma muhtaç insanlar olarak görülmemiz doğru değil diye düşünüyor. Şehirleri kültürü medeniyeti yeniden kuracak birikime, bu birikimin dinamiklerine ve sanatçılara da ilgi gösterilmeli.
Sergiye daha çok yabancıların ilgi göstermesine bir hayli üzülmüştü. Küratörlerden Hüseyin Emiroğlu ise dünya çapında başarılar kazanmış sanatçıların eserlerine Müslümanların daha çok ilgi göstermesini istiyordu. Amerikalıların eserleri toptan ucuz fiyatlara kapatma taleplerine canı sıkılmıştı haklı olarak.
Suriyeli küratör Adnan Al Ahmad Dar Kaleemat adlı galerisini Halep’te 2000 yılında kurmuş. Zamanla İstanbul’da da bir şube açmış. Yüzden fazla sergiye ev sahipliği yapmakla kalmayıp çeşitli yayınlar da gerçekleştirmiş. Bunlardan bazıları Abdulsalam Ojeili’nin şiirleri, Saad Yagan’ın hikayeleri, büyük şair Adonis’in şiirleri, Nizar Kabbani’nin mektupları. 2006’da Halep Unesco tarafından İslam Kültür Başkenti ilan edildiğinde açılan sergide, yüz civarında Suriyeli sanatçıya ev sahipliği yapmış. Kızı da sanatçı olan Al Ahmad sanat eleştirmeni ve küratör olarak Orta Doğu’daki çağdaş sanatı desteklemek, gençleri yüreklendirmek istiyor.
Birlikte gezerken gözyaşlarımızı tutamadık. Çünkü bazı sanatçılar ülkelerini terk etmiş aileleri dağılmıştı, bazıları ise bombardımanlarda hayatını kaybetmiş ve eserleri kalmıştı geriye.
Genç sanatçılar bütün olumsuz koşullara rağmen seferber olmuş durumda. Arap dünyasının sınırlarını aşacak dünyanın en önemli sanat müzelerinde yerlerini alacak eserlerle zaman ve mekan içinde yola çıkmışlar. Eserleriyle olup bitenlere sessiz kalan dünyayı Suriye halkıyla yüzleştirebilirler.
Yaşananlar insan ruhunda neye yol açar bütün yıkıntıların arasında parıldayan insanlık nasıl yukarı tırmanır çalışmalarda bunları görmek mümkün. Suriyeli ressamlar biriktirdikleri acıyı da değerleri de evrensel bir yetkinlikle aktarabilmişler.
Bir karşılaştırmayla başlamak istiyorum. Halep’e defalarca gitmiş biri olarak Faruk Muhammed’in çizdiği Halep’ten yayılan huzur inayet dolu atmosferden sonra, 1989 doğumlu Zain Al Ahmad’in çalışmasındaki yanmış yıkılmış, kargaların ağıt yaktığı, hiç kimsenin ses vermediği Halep’i kabullenmek çok zor.
Ölülerin ölemeyen yüzlerini çizerek bir seri hazırlayan ressam Ahmad Youssef, onların hala bize baktığını, gördüğünü ima ederken, hiç kimsenin masum kalamayacağını, sorumluluktan kurtulamayacağını düşündürüyor insana.
Ahmad Aljoumaa’nın savaş cehennemini muazzam bir temsille, imgelerin gerçekliği netleştirdiği bir dille aktaran eserinin başında sesi titredi küratör Al Ahmad’ın, çünkü bombardımanda ölmüştü genç ressam. Ölmeden ülkesinin kalbinde muhayyilesinde kalan son resmini ulaştırmıştı bize. Belli ki bu manzara karşısında zaten ölmüştür de hayatını kaybetmesi ikinci ölümüdür adeta.
Kesik kafaların ressamların fırçasına tuvaline yansıma biçimlerini taşıyamadım bu yazıya açıkçası, benim yüreğimin dayanmadığından okuru da korumak adına. Nizar Sabour’un Don Kişot tablosundaki şövalyeler şövalyesinin de gücünün son damlasını kullandığı açıkça görülüyordu.
Belki Tareg Albutaihny’nin Flüt Çalan Adam’ının içinden yükselen tevekkül teslimiyet ve imanla, umudun meşakkatli ama bir o kadar da kutlu yoluna açılabiliriz. Ali Alo’nun Kedi ve Çocuk’undaki masumiyet de yorgun ruhları, şurada bir ev, şurada bir çiçek diyerek bir yerden başlatacak güçte. Seçkide Saad Yagan’ın birbirine sarılan iki insan resmi dayanışmanın sarılmanın tutunmanın sembolü. Yine Yagan’ın gazeteler tarafından kuşatılmış hatta oluşturulmuş insanı da çok manidar. Savaşın ve barışın en önemli bileşeninin günümüzde basın olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor, hatırlatıyor. Basındaki yazı video ve fotoğrafların dili artık bombalardan daha etkili bir silah kıvamında.
Diğer sanatçıların birçoğu gibi Şam Üniversitesi Güzel Sanatlar bölümünü bitiren genç ressam Besher Koushaji’nin Şehir çalışması zihnimde kalan son izlenim oldu. Şehrin katmanlarının karanlık yerlerine karşılık ışık düşen bir ucundan aydınlanan parçalar da var. Adonis’in el yazması şiirleriyle kolajlar ise ustaların gençlerle dayanışmasının bir parçası.