Birileri Türkiye’yi Ortadoğu’ya sokamadığını görünce, herhalde şimdi Ortadoğu’yu Türkiye’ye sokmaya çalışıyor. Suruç’taki canlı bomba katliamının basit okuması bu… Ötesinin spekülasyon olduğunu gözden kaçırmamakta yarar var. Birileri Türkiye’nin sanki ‘dokunulmazlığa’ sahipmiş gibi barış ortamını sürdürmesinden memnun değil. Bu birilerinin kim olduğuna geldiğimizde karşımıza o kadar geniş bir yelpaze çıkıyor ki tahminin anlamı kalmıyor. Ancak şunu söylemek mümkün: Amerika’daki bazı ‘medeni’ siyasi gruplardan Ortadoğu’nun beşeri coğrafyasının tipik özelliği haline gelen ‘ideolojik bedevilere’ kadar birçok aktör Suruç’taki katliamdan gizli veya açık bir memnuniyet duymuştur. Verilen mesaj Türkiye’nin ‘işinin’ hiç de kolay olmayacağı, daha doğrusu kolay olmasına müsaade edilmeyeceğidir.
Dolayısıyla Türkiye’nin ‘işinin’ ne olduğu, nasıl algılandığı konusuna gelmemiz lazım. AKP iktidarı altında Türkiye klasik Batı takipçiliğini bırakmakla kalmadı, İslami dünyada da çoğulcu ve demokratik bir yapılanmanın teşvikçisi ve destekçisi oldu. Diktatörlüklere karşı mücadele eden gruplara yardım etti, bunu bir söylem, bir ilkesel duruş haline getirdi. Toplumlarla uzun vadede doğru ilişkilerin kurulması mantığına dayanan bu dış politikayı tek bir kelimeyle özetlemek mümkün: Sorumluluk… Türkiye tarihsel mirasının farkında olarak doğal coğrafi çevresine yönelik ahlaki ve beşeri bir sorumluluk duygusu içinde davranıyor ve bu duyguyu bir dış politika stratejisi olarak hayata geçirmeye çalışıyor. Böyle bakıldığında Çözüm Süreci’nin de aynı sorumluluk yaklaşımının parçası olduğunu söylemek mümkün. AKP Türkiye’yi barışa yönelttiği oranda Ortadoğu’yu merkezinde Türkiye’nin yer alacağı bir barış havzasına dönüştürebilmeyi hayal ediyor.
Burada hassas bir denge var. Çok fazla yurtiçi perspektife saplanırsanız, Ortadoğu’yu etkileme imkanını yitirebilirsiniz. Buna karşılık çok fazla Ortadoğu çerçevesi içinden bakmaya başlarsanız Türkiye’deki barış sürecini elden kaçırabilirsiniz. AKP yönetimi şu ana kadar birinci yaklaşıma daha yakın durdu. Ne var ki bu politikanın başarılı olması Kürt siyasetinin de buna uygun davranmasına muhtaçtı. Oysa çeşitli vesilelerle yaşanan gelgitler Kandil’in Türkiye’den ‘bağımsız’ bir siyaset üretmesini mümkün kıldı. Böylece Çözüm Süreci’nin kırılganlığı arttı ve PKK stratejik davranış ve işbirliği yelpazesini genişletti. Gelinen noktada Çözüm Süreci Türkiye’nin hem barış yaratma potansiyelini, hem de kaosa rehin düşmesine neden olabilecek yumuşak karnını ifade ediyor.
Suruç olayı böyle bir arka plana oturuyor. O nedenle Kobani’ye gitmeyi düşünen sosyalist gençlerin toplantısını hedefe koyuyor. Sosyalizmi tehlike olarak gören veya siyasi açıdan ciddiye alan artık pek yok… Ama sol-Kobani-Kürt-Çözüm ekseninin başına bomba konduğunda sonu da yara alacaktır. Hükümetin verebileceği tek bir yanlış tepki ise Çözüm-Rojawa-Suriye -Ortadoğu eksenini patlayıcı bir maddeye çevirecektir.
AKP’nin sorumluluk anlayışı ‘doğru yönetmeyi’ de içermeli. Bu ise ortak aklın geniş bir toplumsal meşruiyete oturtularak kurumsallaştırılmasını gerektiriyor.