Ana SayfaYazarlarTanıyalım tanıtalım

Tanıyalım tanıtalım

 

Otoriter zihniyet dediğimiz zaman onun içine yerleştiği bir kişilik yapısından da söz ediyoruz aynı zamanda. Yani; sadece akıl, bilinç ve anlamlandırma düzeyinde kurulu bir yapı değil bu. Aynı zamanda duygusal, sezgisel davranış kalıpları da barındırıyor.

            Örneğin, mizahla arası iyi değil. O, hep ciddi.

            Ne kendisiyle dalga geçebilir ne de başkasının ironisini kolayca kaldırabilir.

 

Kontrolsüzce, içten gelen ağız dolusu bir kahkaha… Ağır bir havayı dağıtabilecek komik bir çağrışımı dillendirip insanları gülümsetmek…Kıvrak bir zekanın pırıltısını taşıyan hakikaten sürprizli, sarsıcı bir espri uğruna yadırganmayı göze almak…Bunlar otoriteyi eksilten, hafifleten şeyler; uzak durmak gerekir! Belki “yeri geldiği zaman” herkesin bildiği, sıkıcı bir fıkra anlatılabilir. Ama dediğim gibi, yeri geldiği zaman!

 

Kuşkusuz, humoru güçlü, neşeli, kıvrak insanların hepsi demokrat zihniyetlidir, otoriter kişilik yapısından uzaktır gibi tuhaf bir genelleme yapamayız. Fakat, fazla ciddi; şakadan, ironiden vebadan kaçar gibi kaçan insanların da çoğunluğunun otoriter kişilik yapısında olduğunu varsayabiliriz.

Otoriter kişilik yapısının bir başka özelliği de iletişim dilidir.

 

Otoriter kişiliğin sesi buyurgandır. Çok kolay “siz”den “sen” e kayar. Fakat kendisine kayıtsız şartsız “hürmet” ister. Ya yaşlı olduğu için, ya erkek olduğu için, ya baba olduğu için, ya başkan olduğu için, ya güçlü olduğu için, ya da “herkesten daha iyi bildiği” için… Ona hep hürmet gösterilmelidir. Yaşlı, güçlü, bilgiç, erkek ve başkan niteliklerinin bir otoriterde birleştiğini düşünün bir de… Kaçın oradan derim ben…

 

Bütün bu “hürmet” kategorilerini kendisi de önemser. Toplumun bu kategoriler içinde hiyerarşik bir işleyişe sahip olmasını düzenin, istikrarın teminatı görür. Kendisini de bu hiyerarşiye tabi sayar. Kendisinden güçlü, kendisinden üstte, kendisinden yaşlı vs vs gördüklerine karşı “altta” kabul ettiklerine kullandığı dili kullanmaz.

 

Otoriter kişilik soruları sevmez. Onun lisanı kendi cevapları için yaratılmıştır. Katı, köşeli yargılarla dolu bir dildir bu. Kendisi itham edici, eleştirici olmaktan kaçınmaz. Sorgulama ve eleştiri ona yöneldiğindeyse tahammülsüzdür; hakaret, aşağılama, cezalandırmayla cevap verir.

 

Otoriterliğin hakkını veren bir kişilik için hayatta karışılıp, üzerine öğüt verilmeyecek, kural koyulmayacak yaşam alanı yoktur. Bitmez tükenmez bir iyilik kötülük listesine sahiptir bu “Gold Otoriter”ler. Güçlerinin yettiği, seslerinin ulaştığı son sınıra kadar bunların kabul görmesi için çabalarlar. “O da böyle yaşıyor, bu da şöyle düşünüyor, beni ilgilendirmez” cümlesi zihinlerine hiç uğramamış gibidir. Onlar dünyaya kendi bildikleri şaşmaz doğrularını kabul ettirmek için gönderilmiş Mesihlerdir sanki.

 

            Otoriter kişilik, güçlü aidiyetler içinde var olur. Homojen, tek sesli bir toplum ideali taşır. İdeal hayatta bireysel çıkıntılıklara yer yoktur. Herkes merkezin çevresinde toplanmalı, hiza tutturmalıdır. Birey ancak topluluğa adanmış olduğu ölçüde değerlidir.

 

            Evet, rekabet elbette olacaktır. Ama bu asla bütünlüğü zayıf düşürmemelidir. Rekabet ve yarış, otoritenin çizdiği sınırlar içinde ve onun belirleyici iradesi altında yapılabilir. Hiçbir bireysel talep otoritenin temsil ettiği ve hepimizi bağlayan “büyük dava” dan önemli olamaz.

            Ne kadar tanıdık değil mi bu profil?

            Size hadi böyle üç isim sayalım desem, hepimiz kamusal alandan aşağı yukarı aynı aktörleri söyleriz. Bunlardan bir tanesi ezile ezile Fenerbahçe’nin başından dün gitti.

            İkincisi, döndü dolaştı bir başka kulübümüzün futbol takımının başına geldi.

            Onlar pek önemli değil…

            Bakalım üçüncüsü kazanabilecek mi?    

 

 

 

  

 

 

- Advertisment -