Türkiye’de, Fransa’dakine benzer “sarı yelekli” gösterileri olabilir mi? Yeni bir “Gezi eylemleri” dalgası ortaya çıkabilir mi? Son günlerde bu konular üzerinden sert tartışmalar yaşanıyor. Ağır suçlamalar birbirini izliyor.
Uzun bir eylem geçmişi bulunan, ülkenin iniş-çıkışlarına tanık olmuş birisi olarak şunu söyleyebilirim: Her ülkenin ve her dönemin eylem biçimleri, hem birbirine benzer hem de kendine özgüdür. “Gezi eylemleri” o koşullara özgüydü. O günlerin farklı dinamikleri vardı. Farklı bir siyasi atmosferin ürünüydü.
Fransa’nın “sarı yelekliler”i tabii ki buraya gelmez. Ancak yoksulluk ve gelir dengesinin bozulması her ülkede kitleleri harekete geçirebilir. Tabii, o ülkenin alışkanlıkları, eylem biçimleri, gelenekleri, o ülkeye özgüdür.
Fransa’da içine şiddet de giren onca gösterinin ardından, devlet başkanı Macron, “Haklı ve derin öfkeyi anlıyorum” diyebildi, halktan özür diledi.
Eylem ve ‘beka’ meselesi
Bizde son dönemde hemen her eylem sözcüğü, bir “isyan” çağrısı gibi görülerek bir gizli kumpasın parçası sayılıp mahkum edilebiliyor. İktidar-muhalefet mücadelesi, bizde genel olarak bir “beka” sorunu olarak “işlem gördüğü”nden, siyaset, “tehdit” algısı üzerinden yürütülmek isteniyor. Yönetimin uygulamalarına yönelik eleştiriler, iktidar çevrelerince “tehdit” algısının kapsama alanı içine alınarak kriminalize edilebiliyor. Ülkenin en büyük muhalif partisinin başındaki kişi, işçileri, barışçı eylem yapmak üzere sokağa çağırabilir. Bu, dünyanın her normal demokrasisinde, normal karşılanan bir siyasi hamledir. Yasal ve meşru eylem biçimlerinin “komplo” kapsamına alındığı oranda, akıl ve mantık geri plana itilmiş olur.
İktidar muhalefet ilişkisini, varlık yokluk meselesi haline getirmek, siyaseti normal olmayan bir mecraya oturtabiliyor.
Demokrasinin en önemli ölçütlerinden biri, yönetimlerin makul ortamda el değiştirebilmesi. Son örnek Almanya: Ülkeyi 16 yıl başarıyla yöneten, Almanya’yı dünyanın en güçlü ekonomilerinden birisi haline getiren Angela Merkel, “siyasetin de bir ömrü var” diyerek iktidarı da parti liderliğini de bırakıyor. Oturmuş kurumları olan demokratik bir ülkede “gitmek-gelmek” bir “beka” bağlamında ele alınmıyor.
Bizde “eylem”, “eylemci” sözcükleri, uzun yıllar bir suçmuş gibi kabullenildi. Kaderin garip cilvesi, bu “devletçi bakış” açısı peşimizi hiç bırakmıyor.
…….
Bir kitap: 68 Kuşağının kadın militanlarından Gülay Ünüvar-Özdeş’in anıları. Tuncer Sümer, ‘Adsız Kahramanlar’ Ayrıntı Yayınları…