Telafer Musul'un 60 kilometre batısında, 100.000 nüfuslu bir ilçe. Nüfusun %80'i Sünni Türkmenlerden oluşuyor.
Stratejik olarak Musul ve Suriye arasındaki ana hat, dolayısıyla olası bir Rakka operasyonunda kilit rol oynayabilecek yerlerden biri.
Şimdiye kadar Musul operasyonu bazı hassasiyetler güdülerek ilerledi. Musul'un demografik yapısı, özellikle etnik ve mezhep gerginliğine sebebiyet verecek bazı müdahaleler Türkiye'nin çabası ile engellendi.
2006 yılında Mukteda es Sadr'ın Mehdi Ordusu'ndan ayrılarak kurulan Asaib-i Ehli'l Hakk isimli Şii grubunun lideri Kays el Hazali, “Telafer'e Hz. Hüseyin'in intikamı için geleceğiz” açıklaması yaptı. Bu Irak'taki Şii milislerin mezhepçi motivasyonlarını göstermek için ibretlik bir açıklamaydı.
Kasım ayının ilk günlerinde bu milislerin Telafer'e yaklaştığını ve çevre köyleri ele geçirdiğini gözlemlemek mümkün.
DAEŞ'le mücadele bu bölgede sadece DAEŞ'le veya terörle mücadele anlamına gelmiyor.
Bu bahane ile bölgede demografik değişimleri hedefleyen ve emperyal bazı heveslerini görmek isteyen aktörler var.
Bu tür demografiyi etkilemeye dayalı emperyal amaçlar en çok Türkiye'nin çıkarlarını ve güvenliğini tehdit ediyor.
Türkiye'nin bu bölgede Türkmenlerle kültürel ve tarihî ilişkisi değil sadece mesele.
Suriye'de ve Irak'ta yaşanan iç çatışmalar Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit ederken, Şii cihatçılığı ile hareket eden grupların farklı etnik ve dinî hedeflere yönelik katliamları on yıllar boyu sürecek bir düşmanlığın fitilini yakıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu Telafer konusunda Türkiye'nin kırmızı çizgisini bir kere daha hatırlattı.
Sahadan gelen haberler sonucu, Türk tanklarının sınıra konuşlanması bu yüzden sürpriz olmadı.
Etkin bir dış politika geliştirmenin en önemli unsurlarından biri caydırıcılık gücünün gerektiği zamanlarda kullanılması.
Türkiye Musul operasyonunda istediklerini kararlı duruşu ile edindi.
Görünen o ki, bu yolda da devam ediyor…