Seçimin AKP açısından hem güven verici hem de uyarıcı bir mesajı oldu. Nesnel bir bakış iktidar partisinin son altı ay içinde epeyce savrulduğunu söylüyor. Bunda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına karşın pratik anlamda liderliği sürdürmesinin ortaya çıkardığı belirsizlik ve boşluklar önemli rol oynadı. Mesele Erdoğan’ın fikir ve değerlendirmelerinin kullanılıp kullanılmaması değildi. Böyle deneyimli bir lidere sahip bir partinin onun görüşlerini dikkate almaması düşünülemez. Ancak söz konusu gelgitlerin kamuoyu önünde yaşanması AKP’nin ortak aklını arka plana itmiş bir parti olarak algılanmasına neden oldu. Yüce Divan ikilemi, şeffaflık yasasının ertelenmesi, Hakan Fidan olayı, faiz tartışması, başkanlık vurgusu bu algıyı adım adım derinleştirdi. Cumhurbaşkanı’nın ‘sahaya inmesi’ ve zorlayıcı söylemi de zihinlerdeki soru işaretlerini bir ‘ortak ikircikliliğe’ dönüştürdü.
Diğer taraftan bu genel başkanı, yetkili kurulları ve teşkilatıyla koca bir parti… Yanlışın tek bir insanın davranışına indirgenmesi gerçeklerden kaçış olur. Görünen o ki bütün deneyimine karşın AKP nesnel eleştiriyi kendi içinde yeterince kurumsallaştıramamış. Buna rağmen parti yüzde 41 ile açık ara birinci parti olmayı sürdürdü. Oylarını veren insanların çoğu belki bu süreçte AKP’yi ‘beğenmediler’ ama gönül bağlarını koruyup desteklediler. Başkaları ise gidecekleri bir başka ‘evleri’ varsa oraya gittiler ya da sandığa gitmemeyi tercih ettiler.
Bu karamsarlık vermemesi gereken bir tablo… AKP geçen seçime göre 9 puan kaybetti ama niçin olduğu belli ve hiçbir hata bu partinin kalıcı niteliksel özelliği değil. Nitekim başta Erdoğan ve Davutoğlu olmak üzere seçim sonrası duruş ve davranış AKP’nin kendisini yenileme yeteneği hakkında açık bir ipucu taşıyor. AKP geçmişte en fazla öğrenen ve kendisini en fazla değiştiren siyasi hareket oldu. Bu yönde her zaman cesur davrandı ve risk almaktan kaçınmadı.
Çünkü siyasi bağlam açısından AKP’nin daha temelde yatan bir özelliği var ve bu partiyi toplum nezdinde son kertede güven verici kılan da bu: AKP’nin kendini değiştirme, düzeltme ve geliştirme dürtü ve kabiliyeti aslında nesnel durumunun sonucu…
Basitçe söyleyecek olursak AKP topluma mahkûm olan tek parti. Arkasında resmi ideoloji, asker, yargı, ABD veya silah yok. Oysa diğer partilerin hepsi bu ‘avantajların’ en az birinden yararlanıyorlar. O nedenle AKP demokratik siyasete, demokrat zihniyete doğru zorlanan tek parti. Diğerleri gibi güzel söylemler geliştirmesi yeterli değil. Hatta yıllar içinde hizmet yoluyla kendisini kanıtlaması da yeterli değil. Çünkü AKP toplumun en hızlı dönüşen, normları en hızla yükselen, özeleştirel tavrı benimsemeye ve seslendirmeye en yatkın kesiminin temsilciliğini yapıyor. Partinin omurgasını oluşturan muhafazakâr kitlenin sürekli yeniden ‘kazanılması’ gerekiyor ve onların önemli bir bölümü partiden daha hızlı değişebiliyor…
Bir partinin anlamı ‘yarına’ dair ne söylediğidir ve bu da bugünün ‘yenisini’ taşımayı gerektirir. AKP’nin mukayesesiz avantajı o ‘yeninin’ AKP’nin seçmeni olması ve partinin buna cevap vermeden ayakta kalamayacağının apaçık bir gerçeklik haline gelmesi.