20 Ocak 2018] Dünkü yazımda daha çok Nuh ve Tufan öyküsünün arkaplanı, tarihsel bağlamı, belirli bir gerçek payı içerip içermediği üzerinde durmuştum. Yer verdiği maddî ögelerin anakronistik (zamanıyla uyumsuz) olmadığının altını çizmiştim. Tabii çok abartılmış, efsaneleştirilmiş ve doğaüstüleştirilmiş olmakla birlikte, ardında muhtemelen İÖ 7500-5500 arasına tarihlenebilecek bir taşkının yattığına işaret etmiştim. Günümüzde bu, demiştim, daha çok Buzul Çağının sonu, deniz seviyesinin yükselmesi ve Akdeniz’den taşan suların Boğazları da yarıp Karadeniz çukurluğunu basmasıyla ilişkilendiriliyor. Kıyı şeridinden kaçışan halkların Ortadoğu’nun kalanına taşıdığı mübalağaların, zaman içinde şekillenip kesifleşerek Sümer ve Babil mitolojilerinde, son olarak da Tevrat’ta kendine yer bulduğu kabul ediliyor.
Bugün ise bu çerçeveye Yavuz Örnek’in yaptığı “ileri teknoloji” eklentileri üzerinde duracak ve mefhumun muhalifi üzerinden gitmek diye tarif edilebilecek sorular yönelteceğim. Tutun ki bilmiyorum ve öğrenmek istiyorum, ikna edilmeye de açığım; Dr Örnek’in iddialarına ne malum, belki de doğrudur deyip, olabilirlik koşullarını kurcalayacağım. “Doğru cevap”ları ise ilk yazımdan farklı olarak bazen verecek, bazen hiç vermeyeceğim. Çünkü ya yok, ya da zaten âşikâr. Gene de böyle bir ayrıştırma ve didik didik etme egzersizinin bizi sağlıklı bir tarihsel düşünme tarzına yaklaştıracağını umuyorum.
İddia: Nuh’un gemisi ahşap değildi; çelik (saç) levhalarla kaplıydı.
(1) Arkeoloji, âlet ve silâh yapımının ana malzemesine göre, teknolojiyi hangi büyük “çağ”lara ayırır? (Doğru cevap: Taş, Bronz ve Demir çağları.)
(2) Ortadoğu’da ve Avrupa’nın genelinde, bu açıdan nasıl bir kronoloji söz konusu? (Doğru cevap: Bronz Çağı kabaca İÖ 3300 – 1200; Demir Çağının başlangıcı ise ise İÖ 1200 dolayları.)
(3) Tufan açısından, belki olabilir diye söz ettiğimiz tarihlerde bunların hangisi mevcut? (Doğru cevap: Hiçbiri. Hele demir teknolojisi, kesinlikle mevcut değil. İÖ 7500-5500’de, bronz (tunç) teknolojisine daha en az iki bin, demir teknolojisine ise daha en az dört beş bin yıl var.)
(4) Belirli bir dönemde demir teknolojisinin varlığının kanıtları nelerdir? (Doğru cevap: (a) demir ve çelikten yapılma âlet ve silâhlar; (b) bit zamanlar demir ergitmede kullanılmış fırınların kalıntıları. Çünkü demiri ergitmek çok yüksek ısıya ihtiyaç gösteriyor (1585 Celsius ve yukarısı). Zaten bakır ve kalaya göre demir metalurjisinin daha geç gelişmesinin nedeni de bu. İÖ 4. – 2. binyılların çömlekçi fırınlarında kalay ve hattâ bakır eritilip ayrıştırılabiliyor, ama demir için gerekli yüksek ısı elde edilemiyor. Öte yandan bir fırında demir ergitilmişse, geriye mutlaka soğuyup donmuş metal kalıntıları kalıyor.)
(5) İÖ 7500-5500 arasında, bu tür kalıntılar var mı? (Doğru cevap: Hayır, yok. Demir araç gerece ve silâhlara, meselâ kılıçlara ya da ok ve mızrak uçlarına da, demir ergitmede kullanılmış fırınların kalıntılarına da rastlanmıyor.)
(6) Diyelim ki vardı; Nuh’un gemisi, nerede ve nasıl bir tezgâhta çelik levhalarla kaplanmış olabilirdi? Tam ne kadar çelik gerektirirdi? (Farazî cevap: Tevrat’a göre Nuh’un gemisinin boyu yaklaşık 137, eni 23, yüksekliği 14 metre. Tam bir yarım silindir olsa, dış yüzölçümü 6020 metrekareden fazla eder. Bu yüzeyi 1 mm kalınlığında saç levhalarla kaplamak, toplam en az 6 metreküp çelik demek (Yavuz Örnek bu levhaların tam kaç mm olduğunu da bilebilir, ama ben şimdilik 1 mm farzediyorum). Bu da, metreküpü 7874 kilogramdan, 47 tonu aşkın çelik anlamına gelir. Bu 47 ton (veya 50 ton veya daha fazla) çelik nerede, nasıl bir tesiste üretilmiş ve tekneye (her nasılsa) raptedilmiş olabilir? Bunun da esaslı bir arkeolojik kalıntısı olması gerekirdi. Ahşap zamanla çürür, dağılır ve doğada yokolur. Demir öyle değil. Öyleyse Cudi veya Ağrı dağlarında Nuh’un gemisinin kendisini arayacaklarına, (elbette ovada, düzlükte) yapıldığı tezgâh ve tersaneyi aramak çok daha akıllıca olurdu.)
(7) Madalyonun diğer yüzünde, büyük bir teknenin üzerine kaplanmış bu kadar çok çeliğin kendisi, şimdiye kadar çoktan radarlara takılmaz, metal tarayıcı ve dedektörlerle bulunmaz mıydı?
(8) Nuh ve oğulları, herkesten önce (hem de birkaç bin yıl önce) buldukları bu demir teknolojisini nasıl olup da kendilerine saklayabilmiş? Bu sır nasıl yayılmamış; devletlere değilse bile (çünkü ortada devlet yok) irili ufaklı kabile şeflerine, savaş başbuğlarına nasıl malolmamış?
(9) Ya da sonra ne olmuş? İÖ 7500-5500 civarında demir metalurjisi bulunmuş da sonra unutulmuş mu? İnsanlık tarihinde var mı, böyle büyük teknoloji kayıpları? Neden İÖ 1200 dolayında demir metalurjisinin yeni baştan icat edilmesi zorunlu olmuş?
İddia: Gemide nükleer enerji kullanılıyordu.
(10) İnsanlık nükleer enerjiyi ne zaman kontrol altına aldı? (Doğru cevap: Nükleer enerji için gerekli teorik fizik temelleri 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın ilk yarısı boyunca gelişti. İlk nükleer reaktör (CP-1) 1942’de Chicago Üniversitesi’nde kuruldu. Gizli Manhattan Projesi’nin bir parçasıydı. İlk kontrollü nükleer reaksiyon da bu reaktörde, 2 Aralık 1942’de gerçekleştirildi. Bunu, 16 Temmuz 1945’de Alamogordo çölünde yapılan “Trinity” denemesi izledi. Hiroşima 6 Ağustos, Nagazaki 9 Ağustos 1945’te bombalandı.)
(11) Nuh ve oğulları, nükleer enerji için gerekli yüksek fiziği nerede, nasıl öğrenmiş olabilir?
(12) Nuh ve oğulları, nükleer enerjinin kontrollü kullanımı için gerekli nükleer reaktör teknolojisini nerede, nasıl, ne zaman öğrenmiş olabilir?
(13) Uranyum mu, plütonyum mu kullanıyorlarmış? Doğada mevcut uranyumun ancak yüzde 0.71’ini meydana getiren U-235 ve U-239 izotoplarını, doğal uranyumun kalanından nasıl ayrıştırıyor ve zenginleştiriyorlarmış? Tamamen yapay bir eleman olan plütonyumu ise nerede ve nasıl üretmeyi başarmışlar?
(14) Reaktör çekirdeğini ne zaman, nerede inşa etmiş; reaksiyon hızını düşürmek veya artırmak için “nötron massedici” kontrol çubuklarını sokup çıkarmayı nasıl öğrenmiş ve uygulamışlar?
(15) Atom bombası da yapmış ve patlatmış olabilirler mi bu arada? (Farazi cevap: Tevrat’ta, Tanrının başmeleklerine sarkıntılık yapacak kadar günaha batmış Sodom ve Gomorre şehirlerine gökten “ateş ve kükürt” yağdığı da yazar. Ne demek şimdi, ateş ve kükürt? Hazır nükleer enerji mevcutken… Sodom ve Gomorre aslında tarihin ilk Hiroşima ve Nagazaki’si olmuş olamaz mı? Çeşitli çoktanrıcı kültürlerin baş tanrıları, Eski Yunan’da Zeus, Roma’da Jüpiter, İskandinavya’da Thor da sağa sola şimşek ve yıldırım yağdırdıklarında, acaba şuraya üç kiloton, buraya beş kiloton misali, nükleer ve termonükleer savaş başlıkları mı kullanıyorlardı?)
(16) Diyelim ki her nasılsa bir nükleer reaktör yapmayı ve kurmayı başarmışlar. Peki, ne için kullanılıyormuş? Tam ne imiş, nükleer enerjiyle çalışan? Neye yarıyor, neyi harekete geçiriyormuş? (Farazî cevap: Tevrat’ta Nuh’un gemisinin ne kürekleri, ne yelkenleri var. İtici güçten yoksun; sadece yüzen bir platform; sular çekilinceye kadar oradan oraya sürükleniyor; sonunda karaya oturuyor. Tutun ki geminin ortasına bir nükleer reaktör monte ettik. Bu enerji kaynağı suya nasıl intikal edecek (ediyormuş)? Reaktörden çıkan yüksek ısı ve basınçtaki buharın döndürmesi gereken buhar türbinleri geminin neresindeymiş? Teknenin arkasında bir pervane ve/ya iki tarafında yandan çarklar da mı varmış, türbinlerin bağlandığı? Ya da bu nükleer enerji sırf ısınma (çelik radyatörlerle?) ve/ya aydınlatma (elektrik ampulleriyle?) için mi kullanılıyormuş?)
(17) Radyasyondan nasıl korunmuşlar? Önce, zenginleştirilmiş uranyum izotoplarını elde eder ve reaktörü kurarken; sonra, gemide reaktörü çalıştırırken, nasıl bir radyolojik korunma sistemi kurmuşlar? Gamma ışınlarına karşı kurşun yelekler mi giymişler? Reaktörü 4.2 metre kalınlığında bir su tabakası veya 2 metre kalınlığında beton veya 45 santim kalınlığında kurşun bir duvarla mı çevirmişler? Veya hiçbir şey yapmamışlar da tufandan sonra hilkat garibesi hayvanlar mı yayılmış yeryüzüne? Yani meselâ bizim bugün tanıdığımız yaratıklar, tufandan öncekiler değil de radyoaktivite yoluyla genetiği değiştirilmiş canlılar mı acaba?
(18) Demir metalurjisinde olduğu gibi, böyle çok daha büyük bir sır da nasıl saklanabilmiş o dönemde? Başkaları hiç mi merak etmemiş, Nuh ve oğullarının neler karıştırdığını? Nükleer atıkları kalmış mı geride; radyasyon yayılmaya devam etmiş mi dağların tepelerinden? (Ve bir kere daha, öyleyse neden bir türlü bulunamıyor bu gemi?) Ya sonra ne olmuş, bu da mı unutulup gitmiş? Yoksa… daha sonra da soracağım ama, gizliden gizliye “bize”mi malolmuş?
İddia: Gemiye canlı hayvan alınmadı; her cins ve tür için “döllenmiş bir dişi bir erkek yumurta” alındı.
(19) “Döllenmiş bir dişi bir erkek yumurta” tam ne demek? Dişi yumurta, evet, döllenir de… “erkek yumurta”nın döllenmesi ne anlama geliyor? Ya da dişi yumurta zaten döllenmişse, neden bir de erkek yumurta (daha doğrusu sperm hücresi) alınıyor? Acaba dişi yumurta döllenmişlik halini yitirirse (bu nasıl olur; döllenmiş bir zygote, ölmesi dışında nasıl “düşük” yapar, bilemiyorum), gemiye alınan yedek sperm hücresi sayesinde (diyelim ki kastettiği budur), o dişi yumurtanın tekrar dölleneceği mi farzediliyor? Ya da birinin dişi, birinin erkek olarak büyüyeceği her nasılsa bilinen iki döllenmiş dişi yumurta mı söz konusu?
(20) Diyelim ki öyledir, yani nisbeten mantıklı olan sonuncu yorum geçerlidir. Şimdi gelelim bu işin teknolojisine. Bu döllenmiş yumurtalar ve sperm hücreleri, nasıl toplanmış olabilir ilgili türlerden? Mikroskopik objelerden bahsediyoruz (oldukça iri bir memeli olarak insan dişisinin ovum’u 0.1 mm çapında; çoğu canlınınki ise bundan çok daha küçük). İÖ 7500-5500 yıllarında, veya haydi diyelim ki Tevrat’ın yazıya geçirildiği yıllarda (yani İÖ 800-500 civarında) olsun, Nuh ve oğulları bunları nasıl elde etmiş olabilir, söz konusu hayvanların dişilerinden — hem de her birinden tek bir tane olmak üzere? (a) Belirli bir dişi hayvanın (yumurtasının) mutlaka döllenmiş olduğundan, nasıl yüzde yüz emin olabilmişler? (b) Hayvanın bedeninde, tam nerede olduğunu biliyorlar mıymış o tek döllenmiş yumurtanın? (c) Vakumlamışlar mı, kazımışlar mı (kürete mi etmişler), rahmi veya döl yatağından nasıl çekip alabilmişler? (d) At, eşek, sığır, koyun, keçi gibi evcil memeliler; sonra (belirli bir korunma ve zaptetme problemi olsa bile) fil, gergedan, zürafa, hipopotam gibi yaban hayvanları… haydi neyse de, küçük ve miniklerden (faraza kurbağalardan, tırtıllardan, farelerden, sincaplardan, kertenkelelerden, serçelerden, arılardan ve sinek kuşlarından) hangi mikroskopik cerrahi prosedürlerle toplayabilmişler döllenmiş yumurtalarını; bravo doğrusu!
(21) Diyelim toplayabildiler; nereye koymuşlar, nerede saklamışlar bunları? Test tüplerinde mi? Karışmasını nasıl önlemişler; nasıl etiketlemişler bütün bu deney tüpleri veya Petri kaplarını? İÖ 7500-5500’de yazı bile icat edilmemiş henüz. İşaret kullanmışlarsa, kaç işarete ihtiyaç duymuşlar, neredeyse sonsuz sayıda canlı türü için?
(22) Bütün bu embryoları nerede dondurup muhafaza etmişler? Soğuk zincir sorununu nasıl çözmüşler? Derin dondurucuları, soğuk hava depoları mı varmış Nuh’un gemisinin? Üç ambara hayvan ağılları, tavuk kümesleri ve kuş kafesleri değil de küçük küçük raflar mı yapmışlarmış, sıra sıra bu kap ve tüpleri istif etmek için? Birden aklıma geldi; ısıtma ve aydınlatma için değil de soğutma için kullanılmış olabilir mi o nükleer reaktör? Bir de, gerekli hijyen koşullarını gözetiyorlar mıymış bu soğuk depolara girip çıkarken? Sahi, kaç kişilik bir tıbbî ekip söz konusuymuş? Hekimler, cerrahlar, embryo toplayıcılar, naklediciler, laboratuar teknisyenleri… Bir dahaki Tufan filminde, Nuh’un ailesi üzerlerinde beyaz doktor gömlekleri, yüzlerinde maskeler, ellerinde plastik eldivenlerle mi çıkacak karşımıza?
(23) Sular çekildikten ve herkes karaya çıktıktan sonra… nasıl büyütmüşler bu embryoları? Gene de bir “taşıyıcı anne” sorunu yok mu? Gemiye canlı hayvan almadıklarına, daha önce mevcut bütün yaratıklar ise tufanda öldüğüne göre, embryoları rahmine yerleştirecekleri “taşıyıcı anne”leri nerede bulmuşlar? Yoksa hepsi laboratuarda mı büyümüş o canlıların? Meselâ bir Petri kabından bir fil mi çıkmış?
İddia: Bu siparişler o dönemde Amerika ve Fransa’dan karşılandı.
(24) Neden? Sekiz on bin yıl önce de, bugünkü gibi miymiş yeryüzünün bilim ve teknoloji hiyerarşileri? Bu ileri, anakronistik, zamanını şaşırmış tıp teknolojisi İÖ 7500-5500’de Ortadoğu’da yokmuş da Amerika ve Fransa’da mı varmış? (Farazî cevap: Bırakalım Amerika’yı. Bırakalım modern embryo nakli teknolojisini. Günümüzden on bin yıl önce, bugün Fransa dediğimiz yer, yani Avrasya blokunun en batı ucu, Ortadoğu’ya göre ileri bir yöreyi değil, tam tersine, olabilecek en geri periferiyi oluşturuyordu. Derece derece tarım, sonra bronz metalurjisi, sonra uygarlık (yazı, kentler, devlet), sonra demir metalurjisi, hep Ortadoğu’dan halka halka çevreye ve oralara yayılıyordu.)
(25) Amerika ise mevcut muymuş o dönemde? Yani Avrasya halkarı, Eski Dünya kavimleri açısından var mıymış, biliniyor muymuş?
(26) Ortadoğu ile Fransa ve sonra Atlantik ötesi arasındaki haberleşme nasıl cereyan etmiş olabilir? Nuh ve oğulları Fransa ve Amerika’daki büyük tıp laboratuarlarına telefon mu açmışlardır (fakat unuttum, cep telefonları var tabii), email mi yazmışlardır, fax mı geçmişlerdir bu embryo toplama işi için?
(27) Ne demiş olabilirler; faraza şöyle bir şey mi: Yahweh’ten haber aldık ki büyük bir tufan geliyor, siz de kurtulamıyacaksınız ama ne yapalım, olacak o kadar; iyisi mi, yaşamın ve insanlığın devamı uğruna elinizdeki bütün donmuş embryoları âcilen bize yollayın?
(28) Ödeme de yapmışlar mıdır üstelik? Dünyanın neredeyse sonunun geldiğini bile bile? IBAN’la, SWIFT transferiyle veya kredi kartıyla?
(29) Tutun ki yukarıda doğrudan doğruya Nuh ve ailesi için sözünü ettiğimiz bütün maddî ve teknolojik koşullar Amerika ve Fransa’da mevcut. Dev laboratuar ve ekipler söz konusu. Böyle bir teknoloji varsa, Nuh’tan haberi alan Fransız ve Amerikalılar, sizce neden insanlığı biz kurtaralım deyip kendi gemilerini inşa etmek yerine siparişleri kuzu kuzu Nuh ve ailesine teslim etmiş olabilir?
(30) Bilemiyorum, eksiksiz bütün hayvan ve bitki türlerinin embryolarını bulabilmişler midir “Fransa” ve “Amerika”da? Ortadoğu, Afrika ve güney Asya flora ve faunası açısından ıskaladıkları unsurlar olabilir mi? Gene filler, gergedanlar, hipopotamlar, zürafalar, hattâ tek ve çift hörgüçlü develer vb geliyor aklıma. Acaba bunlar Fransa ve Amerika’dan gelmedi de yerel şirketler aracılığıyla mı sağlandı?
(31) Sonuçta, teslimat nasıl yapılmış olabilir? Bütün bu (tabii donmuş) embryolar nasıl gelmiş, (a) Amerika’dan ve (b) Fransa’dan — tâ Karadeniz kıyısında, belki Kafkasya düzlüklerinde bir yere? Bir kere daha, soğuk zincir nasıl korunmuş? Adres neymiş? Bütün o dev tersanenin kurulduğu; yaklaşık 50 ton demirin ergitilip, işlenip, ince saç levhalar halinde gemiye kaplandığı; nükleer reaktörün kurulup tekneye monte edildiği; soğuk hava depolarının çalışmaya başladığı dev şantiyeye, nasıl dakik bir hesaplamayla “tam zamanında” (just in time) intikal ettirilmiş?
* * *
Jules Verne’in Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’ında esrarengiz Kaptan Nemo, bilim ve teknoloji mucizesi denizaltısı Nautilus’un çeşitli parçalarını farklı ülkelerdeki (19. yüzyıl) sanayi tesislerine sipariş edip, hepsini okyanusların keşfedilmemiş bir köşesindeki gizli adasında bir araya getirir. Acaba biz de Nuh Nebi’yi, benzer bir projeyi yedi sekiz bin yıl önce planlayıp gerçekleştiren, zamanından çok önce çıkagelmiş bir Kaptan Nemo gibi mi düşünmeliyiz?
Sizi bilmem; ben çok keyif alıyorum bu işten. Ayhan Aktar ve Taner Akçam’ın Torosyan masallarından bu yana, hiç kendi kendime bu kadar gülmemiştim. Herhalde yarın, cep telefonları, İHA’lar ve “bizim medeniyetimiz” ile bitireceğim.