Şener Topuç, 2006 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un en yakın çalışma arkadaşı, Özel Kalem Müdürü’ydü. Birkaç yıl sonra Genelkurmay Başkanı koltuğunda otururken İlker Başbuğ’un da tutuklanmasına neden olacak Ergenekon davası henüz ortalarda yoktu.
2010-2012 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı oldu. 2012’de sonra Kara Kuvvetleri’ndeki bütün tayin işlerine bakan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tayin Daire Başkanlığı’na getirildi. Arada 17/25 aralık oldu, tam üç yıl Kara Kuvvetleri’nin tayinlerini o yönetmeye devam etti. 2015 yılının Ağustos ayında Afganistan’da Türk ISAF Gücü’nün komutanlığına getirildi.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra, İstanbul’a çağrıldı. Ama o Afganistan’daki Türk Gücü’nün komutanı Tümgeneral Cahit Bakır’la birlikte Dubai’ye kaçtı, havaalanında gözaltına alındı ve Türkiye’ye iade edildi. Darbe olurken biz Afganistan’daydık, bir ilgimiz yok deme lüksleri varken, neden kaçtıkları, neden Dubai’yi seçtikleri, niye iade edildikleri kısımları başka yazıların konusu…
Şener Topuç, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı sancağını 2012 yılında Albay İsmail Güneşer’e teslim etmişti. Güneşer, 2013 Ağustos Yüksek Askeri Şura’sında tuğgeneral oldu. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sırasında Bolu 2. Komando Tugay Komutanı olarak tutuklandı.
Güneşer, Cumhurbaşkanlığı muhafız sancağını 2013 temmuzunda Albay Muhammed Tanju Poshor’a devretmişti. Bu arada 17/25 Aralık oldu. Cumhurbaşkanı Gül’ün yerine Erdoğan geldi. Kurmay Albay Poshor, 2015 Temmuz’una kadar bu görevde kaldı. Buradan Kosova’daki Türk Gücü’nün komutanlığına atandı. 15 Temmuz darbe girişimi öncesi Türkiye’ye gelmişti ve darbecilikten tutuklandı.
2015 Temmuz’unda Albay Poshor, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Sancağı’nı törenle Albay Muhsin Kutsi Barış’a devretti. Kurmay Albay Muhsin Kutsi Barış, YAŞ’ta tuğgenerallik listesindeydi. Cumhurbaşkanı’nın en yakın çalışma arkadaşlarındandı. Silahlıydı ve Beştepe’deydi. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde o da tutuklandı.
Biraz daha geriye gidelim. 2004-2006 yılları arasında Ahmet Necdet Sezer döneminde, tekrar yazayım Sezer döneminde, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı yapan Hamza Koçyiğit de dün gözaltına alındı. Koçyiğit , aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı sırasında Yaşar Büyükanıt’ın başyaveriydi.
Büyükanıt’ın Özel Kalem Müdürü Tuğgeneral Oğuz Serhat Habiboğlu da ilk günlerde darbeden tutuklanmıştı. Yani muhtemelen 27 Nisan muhtırasını yazarken Büyükanıt’ın yanında cemaatçi-darbeci bu iki yakın çalışma arkadaşı vardı. Belki de “sözde değil, özde laik” derken de…
1984’te Kuleli Askeri Lisesi Komutanı iken cemaatçi teğmen adaylarını tespit edip liseden uzaklaştıran Büyükanıt’ın…
Ama Pazartesi günkü serinin ilk yazısında anlatıldığı gibi Özel Kalem Müdürü cemaatçi/darbeci çıkarak 15 Temmuz’dan sonra tutuklanan tek Genelkumay Başkanı Büyükanıt değildi. Hulusi Akar, Necdet Özel, Işık Koşaner, Hilmi Özkök ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Özel Kalem Müdürleri de darbeden tutuklandılar. Peki ya, 1994-1998 yılları arasında yani 28 Şubat günlerinde Genelkurmay Başkanlığı yapan İsmail Hakkı Karadayı’nın Özel Kalem Müdürü kimdi?
TSK’nin sitesindeki biyografisinde yazıyor: 1994-1997 yılları arasında Genelkurmay Başkanı’nın Özel Kalem Müdürü; Kurmay Albay Hulusi Akar’dı.
TSK sitesine göre Akar, bu görevinin ardından önce Bosna’ya sonra da Tunceli’ye gitti. 2000-2002 yıllarında arasında da Napoli’deki Müttefik Kuvvetler Karargahı’nda görev yaptı, 2002-2005 arası Kara Harp Okulu Komutanlığı, 2005-2007 arası Harp Akademileri Komutanı oldu. 2009-2011 yılları arasında da Ayazağa’daki 3. Kolordu’nun Komutanı’ydı. (Burası aynı zamanda HRF olarak bilinen NATO Acil Müdahale Gücü.)
2011-13 Genelkurmay İkinci Başkanlığı yapan Akar, 2015 yılında da Genelkurmay Başkanı oldu.
Bu kariyere çok benzeyen bir kariyeri olan başka bir subay daha var. Dünkü ifadesine göre Hulusi Akar’la tam 16 yıl birlikte çalışmışlar.
Tam yıllarını çıkarmak mümkün olmasa da çok yakın yıllarda Akar, Kara Harp Okulu Komutanı’yken orada tabur komutanlığı yapmış, yine açık kaynaklardan teyidi mümkün olmasa da ya çok yakın zamanlarda ya da birlikte Napoli’de ve 3. Kolordu Komutanlığı’nda bulunmuşlar.
Ama Hulusi Akar’ın Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu yıllarda onun da Genelkurmay karargahında görev yaptığı kesin.
2012 yılında Genelkurmay Başkanlığı Proje Yönetim Daire başkanı olmuş. Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı olarak bir süre ayrıldığı karargaha 2015’te Genelkurmay Başkanı olarak döndüğünde, o isim hala karargahtaymış. Birimimin adını değiştirecek kadar da güçlü bir isimmiş.
Genelkurmay Stratejik Dönüşüm Daire Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli.
AK Parti’nin kurucularından Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’nin kardeşi olan Mehmet Dişli, 2015’te tümgeneralliğe terfi ettirildiğine göre güvenilir bulunan da bir isimdi. AK Parti’yle doğrudan bağı yüzünden muhtemelen danışılan bir figürdü. Hasdal’daki hapishaneye komutanlık da etmişti.
13 temmuz 2016 akşamı Genelkurmay karargahında ne olduğuyla ilgili ise 16 yıl birlikte çalışmış bu iki ismin birbirine taban tabana zıt iki ifadesi var elimizde.
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ifadesine göre Dişli net bir şekilde darbecilerin içinde. Dişli’nin ifadesine göre ise o “Hulusi Akar’ın talimatlarını yerine getirmiş, darbecilere karşı onu korumuş’
Tek bildiğimiz darbe bastırıldıktan sonra Hulusi Akar’ın tutsak tutulduğu Akıncılar Üssü’nden Çankaya’ya geldiği helikopterde yanında 16 yıllık dostu Mehmet Dişli’nin olduğu.
Akar “onu yakalatmak için yanında getirdiğini” söylerken, Dişli, “Başbakan’ın ve yakın çalışma arkadaşlarının da olduğu Çankaya Köşkü’nde toplantılara katıldığını” anlatıyor. 240 insanı öldürmüş, Meclis’i vurmuş bir darbenin öncülerinden biri olarak bir süre sonra tutuklanacak Dişli, anlaşılan uzun bir süre devletin zirvesi ile birlikte oturmuş, toplantılara katılmış.
Acaba son üç yılda da böyle mi oldu? Paralelle mücadele orduda paralellere mi emanetti?
Ucuz atlatılan 17/25 Aralık Türkiye’ye tanınmış bir kredi gibiydi aslında.
17 Aralık süreci daha önce cemaatin karanlık yüzünü görmeyenler için bir uyarı fişeği olmuştu. Her ne kadar cemaat kendisine bu kez AK Parti muhaliflerinden müttefikler ve kullanışlı aptallar bulmakta zorlanmasa da özellikle iktidar için bu 3 yıl paralel devleti devletten temizlemek için büyük bir imkandı.
Neredeyse her gün bunun önemi üzerine konuşmalar dinledik ve yazılar, haberler okuduk.
O haberlerden biri 27 Haziran 2014 günü Akşam Gazetesi’nin manşetten verdiği “Karargahta 40 paralel paşa” haberiydi.
Hatırlayalım:
“Derin örgüte hizmet eden paşaların, 20’si ‘tuğgeneral’ ve 5’i bölge komutanı. 7’si ‘tuğamiral’, diğerleri ‘tümgeneral’ ve ‘tümamiral’ düzeyinde. Başbakan’ın talimatıyla üç aydır çalışan ekip 40 general ve amiralin örgüte çalıştığını tespit etti. Bir kuvvet komutanı da paralellere hizmet ediyor. Temizlik Yüksek Askeri Şura'dan önce..”
Aynı gün sürpriz bir şey oldu ve hükümete yakın Akşam’ın manşeti peş peşe Genelkurmay, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamalarla yalanlandı.
Yalanlamaları da hatırlayalım:
Genelkurmay: TSK'nın kurumsal kimliği ile mensupları hakkında olumsuz algı oluşturma çabasını içeren iddia ve yorumların, hiçbir hukuki, insani ve vicdani dayanağı bulunmamaktadır"
Cumhurbaşkanlığı: "TSK'nın komuta kademesi ve üst rütbeli subaylarıyla ilgili yapılan yayını Sayın Cumhurbaşkanımız büyük bir sorumsuzluk örneği olarak görmüş ve bundan derin üzüntü duymuştur"
Başbakanlık: “TSK da dahil olmak üzere resmi kurumlara yönelik her türlü gizli yapılanma girişimleri karşısında neler yapılacağı yasalarla belirlenmiş durumdadır. Devlet kurumlarının bu tür girişimlere karşı hukuk sınırları çerçevesinde gerekli hassasiyeti göstermekte olduğunun dikkate alınması, herhangi bir kuruma ilişkin yanlış algıya yol açılmaması hususunda medya organlarının da daha titiz davranmalarında yarar görülmektedir."
2014 YAŞ toplantısına giderken Vatan Gazetesi’nde Hüseyin Yayman da YAŞ toplantısında "TSK içinde paralel emir komutanın tasfiye edileceğini” yazdı.
(O günlerde uyarı için yazdığım bir yazı:
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/581725.aspx)
Peki ne oldu?
2014 YAŞ’ında Kara Kuvvetleri’nde Kurmay Albay’lıktan Tuğgeneralliğe terfi ettirilmiş 19 kişiden 12’si 15 Temmuz darbesinin içinde yer aldı. Bu isimlerden Semih Terzi, Özel Kuvvetler’i teslim almaya gittiğinde şayet kahraman Astsubay Ömer Halisdemir tarafından vurulmasa belki darbe başarılı olacaktı.
2015 YAŞ toplantısında giderken de MİT’in Milli Savunma Bakanlığı’na 1200 kişilik bir paralel subay listesi verdiğini bizzat Milli Savunma Bakanı “ihbarlar geldi” olarak açıkladı. Yine orduda paralel temizlik yapılacağıyla ilgili haberler çıktı.
Sonuç?
2015 YAŞ toplantısında Kara Kuvvetleri’nde Kurmay Albay’lıktan Tuğgeneralliğe terfi ettirilen 24 kişiden 18’i şu an darbenin içinde olmaktan tutuklu.
Tuğgenerallikten Tümgeneralliğe ise Ergenekon’da tutuklanmış orgeneral Nusret Taşdeler’in kardeşi Hasan Nevzat Taşdeler ve AK Partili Şaban Dişli’nin kardeşi Mehmet Dişli terfi ettirildi. Onlar da darbeden tutuklular.
Ve 2016 yılı YAŞ toplantısına giderken. TSK 31 mart 2016 günü, bazı gazetelerde çıkan darbe iddialarıyla ilgili açıklama yaptı ve şöyle dedi:
“Milletinin engin sevgi ve güveninden güç alan, demokrasiye bağlılığını her ortamda dile getiren Türk Silahlı Kuvvetlerinde idari ve adli mekanizmalar sürekli ve etkin olarak çalıştırılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplin, mutlak itaat ve tek emirkomuta esastır. Hiçbir yasa dışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşum ve/veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir. Bambaşka saiklerle yapıldığı anlaşılan ve hiçbir hukuki, insani, vicdani ve akli dayanağı olmayan, basın etiğinden ve üslubundan uzak, haddini aşan haber ve yorumları yapanlar hakkında hukuki işlemler başlatılmış ve suç duyurusunda bulunulmuştur.”
3 Nisan 2016 günü ise Sabah gazetesinde Rasim Ozan Kütahyalı bir yazı yazdı ve “F-16 pilotlarının bile en az yüzde 50’sinin Fethullahçı olduğuna dair çok sağlam raporlar var. 2016 yılında TSK’dan toplu şekilde atılacak bunlar. Hulusi Akar direnmeye kalkarsa da istifasını verir. Bu kadar basit” dedi.
Genelkurmay Kütahyalı hakkında da suç duyurunda bulundu ve acil koduyla Genelkurmay’a ifadeye çağırdı. Rasim Ozan, Genelkurmay’a gitti, ifade verdi, bir askeri savcı ona TSK’nın paralelle mücadeledeki ‘kararlığını’ anlattı. Bugün o askeri savcı da darbeden tutuklu.
Terörle mücadelede askerin siyasette yeniden artan önemi, orduyu “şimdi bir kere daha yıpratmayalım” hassasiyetleri, kurmay heyetine aşırı güven, Hz. Hamza’nın savaşlarını anlayan asker vaizlerden, Ramazan’da toplu iftar yapan, namaz kılan ‘milletin değerlerine düşmanlık etmeyen” ordu propagandasına kadar pek çok neden ordudaki paralel tasfiyesini engelledi.
Ama esas neden ordu içinde çok üst düzeylere kadar çıkmış yapılanmanın direnciydi.
Belki de zannedildiği gibi cemaatin orduda paralel değil esas güç olduğu tam olarak tespit edilemedi. Bu kadarı da yakıştırılamadı. Cemaatin gücü ve yapabileceklerinin sınırsızlığı küçümsendi. “Arkasında ABD, İsrail var yoksa nasıl bunları nasıl yapsınlar” gibi açıklama biçimleri gerçeğin üzerini örttü.
15 Temmuzla ortaya çıkan Orgenerel, Korgeneral, Tümgeneral düzeyine kadar çıkmış, Tuğgenerallerin yüzde 70’ini elinde bulunduran, alt kadrolara doğru hakimiyeti yüzde 70’in de üzerine çıkan bir yapı var karşımızda…
Hatırlatalım; cemaat çok uzun yıllar önce askeri liselere giriş sistemini de ele geçirmişti. http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/591076.aspx
ÖSYM’nin tespit ettiği son verilere göre 2000 yılından itibaren ÖSYM’nin yaptığı Askeri Lise Giriş sınavlarında 2004-2013 arası bütün sorular cemaatin elindeydi ve sadece kendi adamlarını bu okullara soktular. Çok başarılı olan öğrenciler de Şok Mangalarında elendi. 2000-2004 arası ise soruların bir kısmının cemaatin elinde geçtiği tespit edildi.
Kara, Deniz, Hava’daki bütün askeri liselerin ve Harp Akademileri komutanların darbeden tutuklu olduğunu da hatırlayalım.
15 temmuz akşamı televizyonlardan bağlılık açıklamaları yapmış olanlar dahil, darbecilere karşı hiçbir askerin halkın ve polisin yanında sokağa çıkmadığını, sonucu beklediğini de (Özel Kuvvetler Komutanlığı dışında) bir kenara not edelim.
İşte 15 temmuz darbe girişimini atlattıktan sonra 2016 yılı Yüksek Askeri Şura’ya giderken tablo böyle. Pek iç açıcı görünmüyor.
Elimizdeki en büyük şans ise bütün bu tecrübeleri yaşamış ve kime güvenilip, kime güvenilemeyeceğini artık görmüş başta Cumhurbaşkanı olmak üzere siyasi ve sivil kadrolar.
Karargahların, taburların önündeki çöp kamyonları neden hala çekilmiyor, neden her akşam sokaklardayız sorularının cevabı da bu galiba.