Şurası muhakkak ki Türk milliyetçiliğinin palazlandığı tarihsel bağlam ve çerçeve Osmanlı gibi çok dinli ve etnili bir imparatorluğun çöküş dönemine denk düşer. Ancak Türk milliyetçiliğinin tarih sahnesine çıkışının kendine özgü tarihsel dinamikleri vardır.
Pek tabii bu tarihsel dinamikler imparatorluğun parçalanışından etkilenmiştir ve bu süreç Türk milliyetçiliğine farklı bir karakter kazandırmıştır. Devletin bekası ve imparatorluğun kurtarılması düşüncesi Osmanlı-Türk aydınlarının ve siyasetçilerinin yegâne amacıydı.
Bu doğrultuda imparatorluğu bir arada tutmak ve parçalanışını önlemek saikiyle Osmanlıcılık, İslamcılık ve nihayetinde Türkçülük gibi çeşitli fikir akımları denendi. Ve son tahlilde Türkçülük ağır bastı.
Türkçülük ile sonuçlanan bu çözüm arayışının özellikle imparatorluğun çok dinli ve çok kavimli yapısı göz önüne alındığında pek de olumlu getirileri olmadı. Bütün bir gayrimüslim nüfusun imparatorluk bünyesinden kopması veya kopartılması bağlamında konuya yaklaştığımızda bu çözüm arayışının ifrata kaçtığını söylemek mümkündür.
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanışına çare olarak farklı fikri akımlar devreye sokulmuştur. Ancak ne imparatorluğun bütün unsurlarını Osmanlıcılık adı altında bir vatandaşlık bağıyla bir arada tutmak projesi ne de İslamcılık düşüncesi Osmanlı’nın parçalanışına çare olmuştur.
Bağımsızlık faaliyeti yürüten Rum, Ermeni ve Bulgar cemaatlerinin yanı sıra, Arnavutluk’ta başlayan ayaklanmalarla birlikte Müslüman unsurların bile imparatorluktan ayrılma teşebbüsleri artık gizlenemeyecek hale gelmişti.
Bu durum karşısında kendini imparatorluğun asli unsuru sayan Türkler kendilerini tehdit altında ve milliyetçilik yarışında “geri kalmış” hissediyorlardı. 1912-13 yılları arasında Balkanlar’daki toprakların kaybına paralel olarak, Arap milliyetçilerinin de çalışmalarını yoğunlaştırmaları Türk aydınlarını tedirgin etmiş, Türk milliyetçiliği yönelimi güçlenip yaygınlaşmıştır.
Bütün ulus-devlet milliyetçiliklerinde ve özellikle Doğu Avrupa ve Balkan kökenli geç kalmış [Batı Avrupa’ya göre] milliyetçiliklerde milli kimliğin formasyonu ve inşası sürecinde din anahtar bir role sahiptir.
Din, bu tür milliyetçiliklerin vazgeçilmez unsurudur. Bu saptama Türk milliyetçiliğinin özellikle 20. yüzyıl erken dönem varyantı için de geçerlidir. İslam, Türk milli kimliğinin oluşumunda merkezi ve hayati bir rol üstlenmiştir.
İslam, Türklüğün ve Türk olmanın olmazsa olmazıdır. Bu bakış açısı 1911-16 arası dönemde Türk Yurdu yazarlarının istisnasız bütününde görülen bir yaklaşımdır.