Daha öncekilerle birlikte ele alındığında, Kızılay’daki bomba eylemi ‘terör’ kelimesi ile ifade edilebilecek aşamanın geçildiğini söylüyor. Karşımızda halkı çaresiz, karamsar ve güvencesiz hissettirme peşinde olan ‘kör’ bir terör faaliyeti yok. Stratejisi olan sistematik bir savaşın taktiksel hamleleri var. Cenevre toplantısından hemen önce, Nusaybin ve Yüksekova’da yarı savaş haline girilmişken, Başbakan ve eşi bölgede ‘yara sararken’ gerçekleşen bu cinayet basit bir mesaj içeriyor: ‘İşler sizin sandığınız gibi olmayacak ve siz bizim merkezimize girdiğiniz ölçüde biz de sizinkine gireceğiz…’
Bu fevri bir karşı koyma değil. PKK ile bilumum sol şiddet örgütlerinin oluşturduğu Halkların Birleşik Devrim Hareketi zaten bu tür eylemlerin düzenli ve sistematik olması hedefini güdüyor. Bu birlikteliğin anakronik bir intihar ideolojisinden beslendiği, ‘hayatı’ ölümde bulan bir psikolojinin çok kolay öldüreceği açık… Bu işbirliği zemininin çoktan kotarılmış olduğunu, son eylemin bir ‘mühürleme’ işlevi gördüğünü varsayabiliriz. Ancak bu terör ‘kurumsallaşması’ olmasa bile, Suriye ve çevresinde at koşturan istihbarat ağlarının PKK’ya istediğinden fazla destek sunduğunu biliyoruz.
***
Kızılay’daki toplu cinayet gündemle ilgili yorumlanmaya müsait. Örneğin Meclis’teki fezlekelerin kabulünü ve dokunulmazlıkların kaldırılmasını teşvik ediyor. Kürtleri dışarıda bırakan bir ‘milliliği’ tahrik ediyor. Ayrıca hayatın hiç de Başbakan’ın işaret ettiği türden bir bahara yönelmediğini hatırlatıyor. Barışın bir ‘yenilgi’ olduğunu düşünenlerin, barış ihtimali belirdiğinde savaşı zorlaması şaşırtıcı değil.
Öte yandan daha gerçekçi bir yorum bu olayın gündemden bağımsız olarak sahneye konduğu ve bundan sonra da belirli bir süreklilik arz edeceği varsayımına dayanmak zorunda. PKK gündeme müdahil olma değil, gündem yaratma, dahası gündem ‘olma’ peşinde.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN