Türkiye'nin, İran'a o kadar da benzemeyen, İran'la karşılaştırılması o kadar da kolay olmayan sorunlar. İran'ın hem sahip olduğu imkanlar, hem de sorunları; Türkiye'den çok farklı. Türkiye bir İran olmadı. Peki İran bir Türkiye olabilir mi?
24 Ocak 1993'te bir suikasta kurban giden Uğur Mumcu'nun cenazesinde, yüzbinlerin dilindeki sözcükler şunlardı: "Türkiye İran olmayacak." 1990'lı yıllarda başlayan, AK Parti'nin iktidar olmasıyla yükselen temel korkulardan biri, Türkiye'nin İran türü bir şeriat rejiminin tehdidi altında olmasıydı, öyle görülmesiydi. Hala da, bu korkunun tamamen ortadan kalktığı söylenemez.
Hürriyet'te dün yayınlanmaya başlayan İran ilişkin yazı dizisi, İran-Türkiye benzetmelerine yönelik yeni bir değerlendirme yapmaya imkan tanıyor. Dizide, Çınar Oskay'la, Sebati Karakurt; İran'ın değişik yüzlerini anlatıyor, yer yer Türkiye'ye göndermelerde bulunuyorlar.
İran'ın diğer yüzü
Yazı dizisinde, İran'daki değişim ve değişim potansiyeli sergileniyor. ABD ile yeni bir nükleer anlaşmanın eşiğine gelen, 36 yıllık düşmanlığı bitirmeye hazırlanan İran'dan yeni ve değişik mesajlar geliyor. Oskay'la, Karakurt'un izlenimlerine ilişkin başlıklar, bu değişim havasına göndermeler yapıyor: "Ambargonun kalkması, yanıbaşımızdaki 2500 yıllık devi uyandıracak." "Ülkede değişim rüzgarı esiyor." "Rejim, yeni nesli zapt etmekte zorlanıyor."
Oskay, Türkiye'nin olumlu bir örnek (hatta bir rüya ülkesi) olarak, İran'a etkiler yaptığını düşünüyor: "Akşam iki partiye birden davet ediliyoruz. Önce Muhammed’in evinde Baba Kerem’li yemek. Sonra başka bir evde parti…İki katlı, sade, zevkli bir ev…
Camlar, perdeler kapalı. Bir vantilatör havayı çeviriyor.
İçki, arak. Bir tür kuru üzüm brandy’si. Plastik su şişesinde…
Ev sahipliği yarışındalar. Mustafa Sandal, Tarkan, İbo… Her satırı ezbere söylüyorlar!
Türkiye’nin yumuşak gücü bir gerçek.
Herkes Fatmagül, Arka Sokaklar, Kurtlar Vadisi diyor…
Ama bir numara Survivor. Köylerde bile!
3-4 kişi Acun’a selam söyledi. Rica ediyorum, bir programınızda İran’a selam gönderin."
"(…) İran’daki 9-10’uncu günümüzde otelde ATV’yi buldum.
Dakikalarca reklam ve dizi tanıtımı izledim. Türkiye bir rüya ülkesi gibi göründü gözüme. Allahım, ne şanslıyız aslında.
'Bunları korumak için her şey yapılır' diyor insan."
'Türkiye tıkır tıkır'
Oskay, "Üçüncü sinir krizi" adını verdikleri deneyimlerini de, şöyle aktarıyor: "Cumhurbaşkanı Yardımcısı güya yarım saat mesafedeymiş. Bir buçuk saat sonunda hâlâ adres arıyorlardı. Sonunda kapıyı açtım. 'Nerede bu binaaaa!' diye arabadan inip şuursuzca yürümeye başladım, Cumhurbaşkanı yardımcısı bekliyor. Amir hala 'Sakin ol' diyor.Sora sora, takım elbiseyle koşturarak binayı bulduk, söyleşimizi yaptık.
Türkiye’de işlerin tıkır tıkır yürümesine alışmışız.
Ticarette, turizmde başarımızın bir sebebi bu bence.
Biz ne ara bu kadar Batılı olduk?"
Türkiye ile karşılaştırma
On yıl önce İran'a 10 günlük bir gezi yapmıştık. İkili yaşama biz de tanık olmuştuk. Oskay ve Karakurt'un izlenimleri, birçoğumuzun İran'la ilgili genel algılarını doğrulayan nitelikte: İran'daki ikili yaşam, ikili kültür ve her seferinde Türkiye ile karşılaştırmalar… Gizli partiler, Tahran'daki olağanüstü gösterişli yaşam olan yerler… Farah Diba'nın özel sanat koleksiyonu, Michael Jackson'ın yasak olması…
20-30 yıldır, "Türkiye İran oldu, olacak," diyen 'endişeli'lerin çevrelediği bir atmosferde yaşıyoruz. AK Parti iktidarıyla birlikte, bu 'endişe refleksi'nin, daha da 'rutin'leştiği söylenebilir… Aslında İran bizim için uzun zamandır bir kutuplaşma konusu. Hem hayranlık, hem rahatsızlık duyulan bir yer. Bir sevgi-nefret ilişkimiz var İran'la. Bazen, İran'a benzemekten korkuyor; bazen de, İran'ın bize benzemek istediği hissine kapılarak kendimizle övünüyoruz… İran'ın, zihin dünyamızda, diğer Müslüman ülkelerden daha farklı, daha özel bir yeri var. Gerçek İran'dan çok, beynimizde yarattığımız bir İran'la ilgiliyiz belki de…
Kendimize bakarsak: Türkiye'nin, demokrasiyle, özgürlüklerle ilgili sorunları, hala çok ciddi. İnançla siyaset arasındaki sınırların zorlandığı bir dönemden geçtiğimiz ortada. Memnuniyetsiz olmak için birçok farklı sebep var…
İran'a dönersek: Türkiye'nin, İran'a o kadar da benzemeyen, İran'la karşılaştırılması o kadar da kolay olmayan sorunlar. İran'ın hem sahip olduğu imkanlar, hem de sorunları; Türkiye'den çok farklı. Dünya politikasındaki konumu ve arayışları da… Aradaki mesafenin büyüklüğünü, gazetecilerin dilinden, bir kez daha görebiliyoruz.
Evet, Türkiye, İran olmadı. Bu, mümkün de değildi. Türkiye'nin gelişmişlik düzeyi, buna imkan vermeyecekti… Peki, 'İran'daki Türkiye'ye benzeme çabaları', bizler için bir gurur vesilesi olabilir mi?
Neden olmasın…