Ana SayfaYazarlarUzlaşmaya evet; kaos ve çatışmaya hayır

Uzlaşmaya evet; kaos ve çatışmaya hayır

AK Partisiz bir koalisyonda ısrar edenler var. Bu işbirliğini savunanlardan bir kesimin, "Tayyip Erdoğan'dan hesap sorulsun" düşüncesinden hareket ettikleri görülüyor. Bu tür arayışların olması, anlaşılabilir bir durum. Burada ince ve sorunlu bir nokta var: Bu beklenti ve taleplerin, bir hesap sorulması beklentisinden öteye geçip, bir linç kampanyasına dönüştürülmek istenmesidir.

Seçim sonuçlarının ortaya çıkmasının hemen ardından yaptığım ilk değerlendirmede, "uzlaşmanın ve sağduyunun zaferi" diye yazdım. Gerçekten de seçmen, hiçbir partiye tek başına iktidar olma imkanı tanımayarak, koalisyon seçeneğini tercih etti. Yani uzlaşmanın yolunu açtı. Kutuplaştırıcı seçim konuşmalarına rağmen seçmenin sağduyulu tercihi önemliydi.

Seçimin üzerinden geçen dört günün sonunda, siyasi parti temsilcileri de uzlaşmaya açık bir yaklaşım sergiliyorlar. Kapılarını hiç bir seçeneğe kapatmadıklarını belirtiyorlar.

Ak Parti-HDP koalisyonu

Aslında koalisyon seçenekleri arasında, (çözüm süreci, demokratikleşme ve yeni bir anayasa gibi bir dizi temel konular açısından bakıldığında) AK Parti-HDP koalisyonu akla en yakın olanı. Ben bu değerlendirmemi, daha önceki yazılarımda da belirttim. Dindarlar ve Kürtler arasındaki ortaklığın Türkiye'yi değiştirecek en temel güç olduğuna dikkat çektim.

Ancak, seçim kampanyaları sırasında iki parti arasında büyük bir gerginlik yaşandı. Köprüler atıldı ve sonuç olarak seçim gecesinden bu yana HDP yöneticileri, "AKP'yle koalisyon yapmayacağız" vurgusunu öne çıkarıyorlar.

Bu durumda en azından kısa vadede AK Parti-HDP koalisyonu ihtimaline kapılar kapalı görünüyor. Bu durumda AK Parti'nin koalisyon yapabileceği iki parti CHP ve MHP olarak görünüyor. Bunun her ikisinin de mümkün olabileceğini, en azından kapıların kapalı olmadığını görebiliyoruz.

Ak Partisiz koalisyon

Bir başka ihtimal olarak dillendirilen ittifak ise; CHP-MHP-HDP koalisyonu. MHP bu ihtimali kabul etmediğini açıklasa da bazı çevreler, bu seçenekte ısrarlılar. Böyle bir birlikteliğin çözüm süreci ve yeni Anayasa'ya imkan vermeyeceği açık.

Olabilir, yine de böyle bir hükümet ihtimali var. Hatta bu üç partinin aynı hükümet içinde yer almadan önergelerle adımlar atmasını isteyenler de bulunuyor.

Bu işbirliğini savunanlardan bir kesimin, "Tayyip Erdoğan'dan hesap sorulsun" düşüncesinden hareket ettikleri görülüyor. Burada, Erdoğan'ın seçim kampanyaları sırasında sahaya çıkması ve muhalefet partilerini hedef alması, gerekçelerden birisi. 17-25 Aralık operasyonlarının sürdürülmesi, Yüce Divan kapısının yeniden açılması için böyle bir işbirliğini savunanlardan da söz etmek mümkün.

Bu tür arayışların olması, anlaşılabilir bir durum. Sonuç olarak, muhalefet partileri yolsuzluk dosyalarını seçim kampanyaları boyunca dile getirdiler.

İntikamcılık

Burada ince ve sorunlu bir nokta var: Bu beklenti ve taleplerin, bir hesap sorulması beklentisinden öteye geçip, bir linç kampanyasına dönüştürülmek istenmesidir.

Unutmayalım ki, Tayyip Erdoğan, bundan 10 ay önce seçmenlerin yüzde 52'sinin oylarıyla seçildi. AK Parti, Mecliste yeterli çoğunluğa sahip olmasa da, yüzde 40'dan fazla oy aldı, kendisinden sonra gelen iki partinin toplamından fazla milletvekiline sahip. Karşılıklı olarak düşmanlaştırıcı bir dil kullanmak ve kutuplaştırmayı tırmandıracak önerilerde bulunmak, gerçekçi değil…

Toplumun uzlaşma istediği bir gerçek. Böyle bir ortamda, "çatışma ve kaos" senaryolarına yol açabilecek, intikamcı bir hesaplaşmayı önermek, genelde fazla bir destek bulmasa da tehlikeli bir eğilimi ifade ediyor.

Bugüne kadar yapılamayan bazı değişiklikleri bu Meclis aritmetiği içinde yapmak mümkün. Örneğin seçim barajının kaldırılması bunlardan birisi. Yolsuzluk dosyalarının yeniden açılıp değerlendirmesi de gündeme getirilebilir. Yeni bir anayasa için yollar aranabilir. Çözüm sürecinin yeni adımlarla desteklenmesi sağlanabilir.

Ancak, "intikamcılık" tehlikeli bir yol. Toplumdaki kamplaşmayı, kutuplaşmayı daha da artırır ve siyasi krizlerin derinleşmesine yol açar.

Bunu toplumun ezici bir çoğunluğunun istemediğine eminiz. Partilerin içinde de böyle güçlü bir eğilim görülmüyor.   

Uzlaşma ve sağduyu, kamuoyunun ağırlıklı tercihi bu yönde…

- Advertisment -