Kasım seçimine gidilirken AKP kadrolarının kafasında muhakkak ki 41’e kadar inmiş olan oyun yeniden nasıl yukarı çekilebileceği sorusu bulunuyor. HDP’ye giden oyun bu seçimde en azından bütünüyle orada kalmayacağı anlaşılıyor, ama bu seçmenin yeniden AKP’ye döndüğünü ima etmiyor. Militanlaşmamış Kürt seçmen ilk kez sandığa gitmemeyi bir siyasi pozisyon olarak algılama eğiliminde. Öte yandan AKP’nin 9 puanlık kaybının bir diğer 4 puanı diğer partilere kaymalarla açıklanamıyor. Belli ki burada sandığa gitmemiş bir AKP seçmeni söz konusu. Eğer bu iki grubu birleştirirsek, belirli bir ‘iskonto’ uygulasak bile AKP’nin önünde en az 5 puanlık bir ‘bekleyip izleyen’ seçmen olduğunu görürüz.
Oyları alındığı takdirde tek başına iktidarı sağlayacak olan bu grubun oyu, acaba ana bloktan hiç kayıp yaşanmadan nasıl mümkün olabilir? Söz konusu kayıp ihtimalini de pek abartmamak lazım… Çünkü AKP’nin çekirdek oyu saha çalışmalarında 38 olarak gözüküyor. Geri kalan 3 puanın 2‘sinin MHP, 1’inin ise laik demokrat kesimle bağlantılı olduğunu varsayabiliriz. Eğer sandığa gitmeyenlere hitap edebilecek, demokratik açılımı içeren bir strateji izlenebilirse, bu 3 puandan en fazla 1 puanı kaybedilecektir. Dolayısıyla AKP için 45 puan çok kolaylıkla başarılabilir bir asgari hedef. Türkiye’nin ihtiyacı ise çok daha fazlasının alınması… Çünkü anayasayı değiştirme cesareti ancak öyle elde edilebilecek.
Haziran seçimi şu basit gerçeği herhalde AKP’lilere öğretmiştir: Vasat bir parti olarak kalırlarsa oyları bir süre daha 35-40 arasına sıkışır, sonrasında ise büyük ihtimalle daha da düşer. Ama eğer kendisini yenileyebilir ve toplumun farklılıklarını kuşatarak yeniden gerçekçi ve inandırıcı bir gelecek tasavvuru üretebilirse ilk hamlede 45-50, sonrasında ise belki 55’in de üzerine çıkabilir. Böyle bir ‘esnekliğin’ apaçık ve anlaşılır bir nedeni var: Türkiye kendisini yeniden tanımlayacak ve üretecek bir tarihsel eşiğin önünde duruyor ve bu meseleyi inşa edici bir perspektif içinde muhatap alan başka bir parti yok. Dolayısıyla diğer partilerden farklı olarak, militanlaşmamış kitle için AKP’li olmak da, ondan uzaklaşmak da çok kolay.
Yüzde 55’i hedefleyen bir AKP’nin sadece ‘temsil’ ile yetinemeyeceği açık, çünkü kimliksel aidiyetin toplumsal sınırı 30’lu rakamlarda bitiyor. İki unsuru daha tatmin edecek bir kurumsallaşma yaratılması lazım. Bu unsurlardan biri ‘taşıyıcılık’, diğeri ‘meşruiyet’. AKP sosyal ve kültürel izdüşümü olan her tür farklılık, talep ve tercihi en azından ‘duymak’ ve bu istekleri kendi toplum tasavvurunun parçası olarak entegre etmek zorunda. Ayrıca kendisiyle ilgili tahayyülünün de bugünün yönetim ilke ve normlarına uygun olacağını içselleştirmek durumunda.
Bu temel üzerinde 1) Nasıl bir liderlik/yönetim, 2) Nasıl bir kadro/örgüt, 3) Nasıl bir vizyon/söylem ve nihayet 4) Nasıl bir entelektüellik/intelijensiya sorularına cevap aranması ve her bir alanda stratejik yaklaşımların hayata geçirilmesi gerekiyor. Türkiye’deki siyasi kültürü düşündüğümüzde hiç de kolay değil… Ama bu potansiyel nerede var diye baktığımızda da hala tek bir adres mevcut. Yeter ki vasatlığın tuzağından çıkılabilsin.