992, 947, 933, 926, 918, 924, 931, 928, 902, 913, 937, 921, 927, 919 963, 967, 982, 996, 987 ,995….
Bu rakamlar 14 Temmuz – 3 Ağustos tarihleri arasında Sağlık Bakanının her akşam o yeşil zeminli grafik üzerinden açıkladığı Türkiye’deki günlük yeni koronavirüs vakası sayıları.
Tuhaf bir şekilde, rakamlar haftalarca 900’lü rakamlarda dolaştı ama bir türlü 1000’i aşamadı.
Böylece olunca da şüpheler arttı.
Şüphelenenlerden biri de Türkiye’nin en önde gelen tarihçilerinden Prof. Halil Berktay.
En baştan itibaren dünyada ve Türkiye’deki koronavirüs haberlerini çok yakından takip eden Berktay, Serbestiyet’teki “Salgın İstatistiklerinde Devekuşu Politikası” adlı son yazısında bu rakamları masaya yatırdı.
Rakamlardaki kırılma anı yasakların kalktığı, hayatın neredeyse normale döndüğü 1 Hazirandı:
“Yeni vaka sayısı hemen 3 Haziran’dan; yoğun bakımdaki hasta sayısı 6 Haziran’dan; entübe edilen hasta sayısı 8 Haziran’dan itibaren tekrar yükselmeye başladı. İlk ağızda, özellikle yeni vaka sayısındaki artış çarpıcı bir hal aldı. 4-11 Haziran’da 900’lerde, 12 Haziran – 13 Temmuz arasında ise hep 1000’lerde seyretti. Ancak 14 Temmuz’dan itibaren, yani son iki haftada, tekrar 900’lere dönebildi…
Bu ve benzeri nedenlerle, haftalardır tıp çevrelerinde gerek günlük ve gerekse toplam vaka sayılarının güvenilir olmaktan çıktığı konuşuluyor. 14 Temmuz’dan bu yana günlük vaka sayısının manipüle edilmek suretiyle 900’lerde tutulabildiği imâ ediliyor. Artık yeni vaka sayısının her gün kaç “düşeceği”ni önceden tahmin edebiliyor; 992 – 947 – 933 – 926 – 918 veya 931 – 928 – 902 gibi kısmî diziler üzerinden, bir sonraki basamağın kaç olacağı hakkında bahse girip kazanıyoruz esprileri dolaşıyor…
Bir başka sorun, günlük vaka sayıları ile yoğun bakım ve entübasyon sayıları arasındaki çelişki. Yukarıdaki tabloda, ilk sütunda 14-28 Temmuz arasındaki iki haftanın günlük vaka sayılarını; ikinci sütunda, yoğun bakımdaki hasta sayılarını; üçüncü sütunda, entübasyondaki hasta sayılarını görüyorsunuz. Birinci sütun başka, diğer iki sütun başka bir hikâye anlatıyor. Buna göre, günlük vaka sayıları kötü de olsa 900’lerde salınır ve artmazken (artmaz görünürken), özellikle yoğun bakımdaki hasta sayısı hem daha yüksek, hem de 1204’ten 1280’e düzenli artıyor.
Entübe edilen (yani en ağır durumdaki) hasta sayısı ise ortalama 400 civarında dolanıyor ama 23 Temmuz’dan bu yana birer ikişer de olsa sürekli tırmanma eğilimi gösteriyor. Nasıl oluyor da günlük vaka sayıları hiç olmazsa “kontrol altında” dedirtebilirken, diğer iki gösterge tam tersine işaret ediyor?
Herhalde bu genel manzaradır ki, bazı ünlü profesörleri, yoğun bakımdaki hasta sayısı ile entübasyon altındaki hasta sayısı dışında güveneceğimiz gösterge kalmadı demeye götürüyor. Hal böyleyken, şimdi, yani yukarıdaki tablonun sona erdiği 28 Temmuz sonrasında, neler geldi bu “en güvenilir, tek güvenilir” yoğun bakım ve entübasyon verilerinin başına?”
Halil Berktay’ın rakamlarla ilgili şüphelerini haklı çıkaran açıklamalar geliyor günlerdir.
Sağlık Bakanının açıkladığı rakamlarla, yerelden gelen rakamlar birbirini tutmuyor.
Örneğin 1 Ağustos günü Sağlık Bakanlığı günlük yeni vaka sayısını 997 olarak açıklamıştı.
O rakamların bölgelere göre dağılımına göre o gün Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli, Van, Muş, Bitlis ve Hakkari’yi kapsayan Ortadoğu Anadolu bölgesindeki toplam vaka sayısı 51’di.
Ama aynı gün Malatya Valisi Aydın Baruş şöyle bir açıklama yaptı: “Son 4 gündür günlük 100’lü rakamları aşıyoruz. Toplamda pozitif vaka sayımız 2 binin üzerine çıktı. Şu anda aktif olarak takip edilen bin civarında hastamız var.”
Benzer bir çelişki dün yaşandı. Ankara Tabip Odası (ATO) ‘Yeniden Açılma (Normalleşme Haziran-Temmuz 2020) Süreci Değerlendirme ve Anket Analizi’ sonuçlarını paylaştı.
ATO’nun paylaştığı verilere göre Ankara’da günlük yeni koronavirüs vaka sayısı bine yaklaşmıştı.
Sağlık Bakanlığının açıkladığı 3 Ağustos tarihli istatistikte ise Türkiye’nin tamamında yeni koronavirüs sayısı 997’di. Ankara, Konya ve Aksaray’ın içinde olduğu Batı Anadolu bölgesinde ise sadece 184.
Türkiye’nin farklı illerinde yayımlanan yerel gazeteleri açtığınızda resmi rakamlarla yaşanan rakamlar arasındaki çelişkinin başka örnekleri karşınıza çıkıyor.
Dolu hastaneler, yasaklanan düğün ve taziyeler, koronavirüs kapan milletvekilleri, doktorlar, şehrin ileri gelenleriyle ilgili çok sayıda haber…
Örneğin 29 Temmuz günü Diyarbakır Tabip Odası başkanı düzenlediği basın toplantısında Diyarbakır’daki hastanelerde 100’ü yoğun bakımda 600’ün üzerinde koronavirüs hastası olduğunu, sadece Sivan’ın bir mahallesinde koronavirüsten hayatını kaybeden hasta sayısının 10’u geçtiğini, şehirde son bir haftada her gün 300’ün üzerinde PCR testi pozitif çıkan hasta saptandığını açıklamış.
3 Ağustos günkü Batman yerel gazetelerinde ise bayramın son günü Bölge Devlet Hastanesinin bahçesinde koronavirüs testi yaptırmak için saatlerce bekleyen kalabalığın fotoğrafları görülüyor. Toplam vaka sayısının altı bini geçtiği şehirde, bugüne kadar 80 insan koronavirüsten hayatını kaybetmiş. Batman’da koronavirüse yakalananlardan biri de AK Parti’nin şehirdeki tek milletvekili Ziver Özdemir.
Urfa gazetelerini açtığınızda da karşınıza şehirdeki koronavirüs patlamasıyla ilgili haberler çıkıyor. Sayılar artmaya başlayınca, her gün karantinaya alınan hane sayısını açıklayan Urfa İl Hıfzıssıhha Kurulu bu pazartesinden itibaren bu sayıları açıklamayı bırakmış. En son açıkladıkları rakamlara göre Urfa’da günlük olarak karantinaya alınan hane sayısı 300’den fazla. Şehirde taziyeler da yasaklandı. Haberlere göre virüsü kapanlardan biri de AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Akay.
Gaziantep yerel medyasında ise bir vatandaş tarafından 25 Aralık Devlet Hastanesinde çekilen görüntüler gösteriliyor. Görüntülerde, Covid-19 şüphesiyle başvuru yapan vatandaşlar iki sıra halinde tek bir memurun görevlendirildiği çadırın önünde sıra beklerken görülüyor. Sadece Nizip’te kaymakamlığın yaptığı açıklamaya göre 639 kişinin yaşadığı 159 hanede karantina uygulaması sürüyor.
Peki, resmi rakamlara göre bütün bu illerin olduğu Güneydoğu Anadolu bölgesinde günlük vaka sayısı kaç?
3 Ağustos itibarıyla sadece 261.
Yine Van’da resmi rakamlara göre günlük hasta sayısı 13. Yerel medyaya göre bu sayı en az 30.
Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Gümüşhane’nin içinde olduğu Doğu Karadeniz bölgesinde Sağlık Bakanlığının resmi açıklamasına göre 3 Ağustos günü yeni vaka sayısı 29.
Ama aynı gün için bu rakam sadece Rize’de, yerel medyaya göre 50’in üzerindeydi. Yine haberlere göre Rize’deki pandemi hastanelerinde doluluk yüzünden ek servisler açıldı.
Adana’daki yerel medyaya göre de hastaneler dolmuş durumda. Gerçek vaka sayıları açıklanan vaka sayılarının 5 katı.
Samsun, Trabzon, Erzurum, Konya, Kayseri, Sakarya yerel medyalarını açtığınızda da resmi rakamlarla uyuşmayan salgında patlama haberleri karşınıza çıkıyor.
Nihayet çelişkiler ve şüpheler artınca dün akşam Sağlık Bakanı yeni rakamları açıkladı ve haftalardır bir türlü 1000’i geçemeyen yeni vaka sayısı 995’den bir anda 1083’e çıktı.
Bakan mesajında “YENİ HASTA SAYISINDAKİ YÜKSELME CİDDİ. İki gün arasındaki fark, yakın zamanda ilk kez bu kadar belirgin. Bayram ve tatildeki temas ortamının ağır sonuçlara yol açmasını önlemeliyiz” dedi.
Peki nasıl oldu da herkesin güvendiği bakanlığın rakamları bir anda şüpheli hale geldi?
Buradaki kırılma yasakların kaldırıldığı 1 Haziran tarihi.
Türkiye, o tarihte pek çok başka ülke gibi ekonomi ile koronavirüs arasında bir denge tutturmak zorunda kaldı, ekonominin motorunu canlandırmak ve turizm mevsimini kaçırmamak için de yasakları azalttı. Ama bu sinyalleri toplum yanlış anladı ve günlük hayatına kaldığı yerden devam etti.
Ama esas rakamları şüpheli hale getiren bakanlığın 1 Haziran’dan itibaren değişen politikaları oldu.
Hastalığın tedavisinde bir yöntem değişikliğine gidilmedi. Hala tedavinin merkezinde, zannedildiği kadar etkili olmadığı üzerine çıkan makalelere rağmen hidroksiklorokin ve favipiravir ilaçları var.
Fakat PCR testlerinin yapılışında yeni standartlar geliştirildi.
Daha önce pozitif çıkan vakayla yakın temasta olan herkes test ediliyordu. Bakanlığın haklı olarak gururla anlattığı seyyar filyasyon ekipleri şüpheli, pozitif vakalarla yakın temasta olduğunu söyleyen herkesten örnek alıyordu.
Bu kaldırıldı. Artık sadece koronavirüs vakalarıyla temas edenlerden hastalığın semptomlarını gösterenlere test yapılıyor. Semptom göstermeyenlere test yapılmıyor. Bakanlık buna uyulması için hastaneleri birkaç kez uyardı.
Yani artık tarama amaçlı test yapılmıyor. Filyasyon sürüyor ama sadece semptom gösterenlere test yapılıyor.
Bu şu demek; bugün sokakta semptom göstermeyen bir virüs taşıyıcısına rastlama olasılığı, Nisan Mayıs aylarında rastlama olasılığından çok daha yüksek. Pozitif olup semptomu olmayanlar halkın arasında geziyor.
Bu test yöntemi değişikliği resmi vaka sayısını düşürürken, resmi olmayan vaka sayısını artırdı.
Peki testleri azaltmak üzere kurulu bu politika değişikliğine rağmen test sayıları hala nasıl 30- 40 binlerde olabiliyor?
Test sayılarını artıran da iki faktör var.
Birincisi; 1 Haziran’dan itibaren normal çalışma düzenine geçilirken bazı firmaların çalışanlarına toplu halde yaptırdığı testler ve bazı yurtdışı uçuşları için istenen testler.
Ama esas faktör, başka hastalıklar için hastanelerde yatacak ya da ameliyat olacaklara PCR testi yapılmaya başlanması. Bu yapılan testler içerisindeki en büyük oranı oluşturdu. Daha sonra bakanlık buradaki test sayısı da artınca, bazı büyük ameliyatlarla bu testleri sınırladı.
Bakanlığın değişen politikalarından biri de özel ve vakıf üniversitesi hastaneleriyle ilgili uygulamalar.
Bakanlık daha önce pandemi hastaları için hastanelere ek SGK katkısı getirmiş, bunun sonucunda da özel hastaneler için pandemi hastaları cazip hale gelmişti, böylece devlet hastanelerindeki yük azalmıştı.
Ama Temmuz başında bu ek ödemeler kaldırıldı. Vakıf üniversitesi hastanelerinden de hastalarını belirlenen devletin pandemi hastanelerine yönlendirmeleri istendi.
Koronavirüs vakaları ve bunun istatistiği devletin hastanelerine geçti.
Böyle olunca da hem devlet hastanelerindeki doluluk oranları arttı, hem de vaka rakamlarının kontrolü tümüyle devlete geçti.
Ortaya da bir şeffaflık ve güven sorunu çıktı.
En başından itibaren devlet ile vatandaş arasında kurulan güven ilişkisinin zedelenmesi ve şeffaflığın ihlal edilmesi bir kısır döngü yaratttı.
Devlet ekonomiyi ve turizmi canlandırmak için PCR testi yapılmasını zorlaştırarak rakamları düşürmeye çalıştı, rakamların düştüğünü gören insanlarda pandeminin azaldığı hissi oluştu, tedbirler azaldı, pandemi sürecinde devletin kontrolünde Ayasofya açılışı gibi büyük kitlesel olaylar yaşandı.
Tedbirler azaldıkça, vaka sayıları arttı. Hastanelerde gözle görünen doluluk oranları, uyarı için yerel yöneticilerin yaptıkları açıklamalar ile resmi rakamlar arasındaki fark artık saklanamaz hale gelince de vatandaşların resmi rakamlara güveni azaldı.
O halde vatandaşların yeniden tedbirleri sıkı tutmasının yolu da açık; yeniden rakamlara güvenilmesi, yani devletin şeffaflığa geri dönmesi…
Dün akşam 995’den bir anda 1083’e yükselen rakamlar, umarız bu yönde atılmış bir adımdır…