Ankara katliamının şüphelisi olarak iki isim medyaya güvenlik birimleri tarafından verilmiş durumda, Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar.
Faillerin IŞİD ile ilintili olduğu, Suriye'ye yabancı savaşçı olarak gidip döndükleri belirtiliyor.
Türkiye yeni bir terör dalgası ile karşı karşıya. PYD-IŞİD çatışması, Suriye'den Türkiye'ye sıçrarken, sivillerin hedef olduğu saldırılar ile Türkiye büyük bir bedel ödüyor. Yabancı savaşçılar eve dönüyor…
Yabancı savaşçı nedir? Türkiye'den kaç kişi, hangi motivasyonlarla Suriye'ye savaşmaya gitti? Türkiye nasıl bir sorunla karşı karşıya?. Bu soruna karşı nasıl politikalar geliştirilmeli?
Tüm bu soruları akademisyen Tuncay Kardaş'a sordum. Kardaş, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü tarafından hazırlanan Türkiyeli Yabancı Savaşçılar araştırmasının başındaki isim.
-Yabancı savaşçı fenomeninin tarihî arka planı nedir?
Dünya örneğinde yabancı savaşçı olgusunu en az 1820’lere kadar geriye götürmek lazım. İngiliz şair Lord Byron Yunan Bağımsızlık savaşında çarpışıp orda ölen bir yabancı savaşçıdır mesela, yine Churchill’in yeğeni Esmond Romilly İspanyol iç savaşında savaşmıştır. Türkiyeli Yabancı Savaşçıları (TYS) ise 5 dönem içinde değerlendirmemiz lazım: 1. dönem 1970-1980: Türkiye’nin 68 kuşağı temsilcileri olarak bilinen çoğu Marksist, Leninist ve Maoist ideolojiye sahip Türkiyeli gençlerin Suriye’de el-Saika ve Lübnan Beka Vadisi’nde bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün yanında ilk yabancı savaşçı deneyimlerini İsrail’e karşı gerçekleşmiştir.
2. dönem 1980-1990: bu dönemde Afganistan savaşına katılan Türkiyeli yabancı savaşçılar söz konusudur. Eğitimlerini Pakistan ve Afganistan’da almışlar akabinde de cephede Ruslara karşı savaşmışlar. 3. dönem 1990-2000: Bosna ve Çeçenistan savaşları. Mesela Türkiye’den giden ilk kafilede yer alan ‘albay’ lakaplı Selami Yurdan, Bosna’da şehit düştüğü bilinen ilk Türkiyeli yabancı savaşçıdır. 4. dönem 2000-2010: ABD’nin Irak işgaline tepki olarak TYS’ların Irak ve Afganistan’da daha çok el-Kaide yanında savaş tecrübesi ön plandadır. 5. dönem 2010’dan – günümüze halen devam etmektedir, burada Suriye iç savaş cephesinde IŞİD ve el-Kaide yanında Esad ve destekçilerine karşı savaş tecrübesi yaşanmaktadır. Yine Türkiye’de 2011 sonrası Roboski olayları ve Kobani direnişi Türkiye’den giden Kürt yabancı savaşçıların da sayısı oldukça artmıştır.
-Türkiyeli kaç yabancı savaşçı var? Katılımlar en çok hangi illerden ve sosyo-ekonomik gruplardan gerçekleşiyor?
Kesin rakam vermek zor, YPG-J saflarında savaşan Türkiyeli Kürtler hariç, Nusra ve IŞİD vb için Suriye’ye giden toplam Türkiyeli yabancı savaşçı (TYS) sayısının 2700-3000 civarında olduğunu tahmin edebiliriz. Suriye tecrübesi öncesi dünyada toplam militan selefi sayısı 200-300 iken son 3 yılda bu rakam 10 kat artmıştır. İstihbarat raporlarına göre PKK dışından Türkiye'de YPG'ye katılan en az 4.500 kişi var ve bu kişilerden (Eylül 2014-Haziran 2015 arasında) 173 kişinin cenazesi geldi. Bağımsız bir gözlemci ise 283 cenaze geldi diyor. Hazirandan bu güne her hafta ortalama 10 kişi desek en az 160 daha cenaze demek bu.
Bunlar genel rakamlar, Türkiyeli yabancı savaşçılar (TYS) üzerine yaptığımız çalışma sonucunda (kamuya açık kaynaklardan) oluşturduğumuz data setine göre nüfusa oranla en çok katılan iller sırasıyla Adıyaman, Bingöl (hatırlayalım 2003 HSBC saldırı fali Bingöl’den el-Kaideli), Ankara, Batman, Muş ve Adana olarak devam etmektedir. Yaş aralığı ise çoğunluk 20-30 yaş arasıdır. Coğrafi açıdan katılıma bakarsak Bingöl’den Menemen’e yelpaze oldukça geniştir. Sosyo-ekonomik eğilimlerde ise şu şekilde bir ayrışma vardır: Batı’da çeşitli katmanlardan ve hatta orta sınıf sayılabilecek gruplar gidenler arasında yer alırken, Güneydoğu’da ekonomik açıdan alt gelir grubuna sahip insanlar ağırlıktadır.
-Türkiye'den IŞİD'e katılan gençlerin motivasyonları ne?
Motivasyonlarını kesin olarak bilmek zor ve bizim de çalışmalarımız sürüyor. Bununla birlikte Nusra'da ‘cihad’ ideolojisi, IŞİD’de ise hicret-hilafet temsili ve internet gibi araçlar radikalleşmeyi hızlandırmaktadır. Makro sosyolojik motivasyonlar açısından genel olarak Batıdan katılımcıların ana damar toplumsal vasattan kopuşları söylemsel-ideolojik zeminde oluşurken, Güneydoğu’da kimlik kırılmaları ya da üçlü kopuş dediğimiz (etnik olarak Türklerden, politik olarak devletten, ideolojik olarak da PKK’dan) süreçler ön plandadır.
-Bu gençlere yönelik nasıl bir güvenlik ve sosyal politika izlenmeli?
Öncelikle daha önceki hiçbir terör örgütüne benzemeyen çok katmanlı, çok zor bir sorunla karşı karşıya olduğumuz anlaşılmalı ve anlatılmalı. Bu tür radikal militan selefi örgütler çok iyi araştırılmalı-tanınmalı (akademik 1/BİR çalışma var!). Daha sonra kapsamlı bir strateji oluşmalı (tek merkezden yönetilen bipartizan, bağımsız bütçesi olan vs). Bu stratejinin 3 hedef kitlesi olmalı: Suriye’ye gidenler, dönenler ve gitmeyen ancak Türkiye’de radikalleşenler. Bu stratejinin 3 ayağı olmalı: 1. Gidişleri önleyecek askeri-hukuki tedbirler (hem askeri hem hukuki birçok boşluk var), 2. Henüz gitmeyip burada radikalleşenler için dini kimliğin yeniden inşası (ne AK Parti programları, ne diyanetin resmi kurumları ne de cemaatlerin alternatif dini kimlik modelleri bu konuda istenen sonucu vermez). 3. Dönen yabancı savaşçıların da radikalleşmesi için sosyal program ve profesyonel rehabilitasyon hizmetleri.