Ana SayfaYazarlarYaşar Yakış’ı anlamak

Yaşar Yakış’ı anlamak

 

Yaşar Yakış  oldukça deneyimli bir diplomat olmasının yanı sıra, bir siyaset ve bilim insanı kimliğine de sahiptir. AK Parti’nin kurucularından ve parti programını kaleme alan altı kişilik grubun da üyesiydi.  Partinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na veren Yakış, AK Parti’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde zafer elde ederek iktidara gelmesinden sonra, 18 Kasım 2002’de Dışişleri Bakanlığı görevine getirilmişti. Ancak Yaşar Yakış’ın Dışişleri Bakanlığı görevi uzun sürmedi, zira 2003 yılının Mart ayında yapılan hükümet değişikliğiyle görevini Abdullah Gül’e bıraktı. Yakış Dışişleri Bakanlığı görevini bıraktıktan sonra sekiz buçuk yıl süreyle AB Uyum Komisyonu’nun başkanlığını yürüttü ve Türkiye bu dönemde, AB’ye katılım süreci çerçevesinde özellikle 2003, 2004 ve 2005’te gerçekleştirdiği reformlar sayesinde Çin’den sonra gelişen ikinci ülke konumuna yükseldi.

 

Yaşar Yakış siyasete atılmadan önce de uzun yıllar diplomat olarak hizmet etmiş;  Ortadoğu’nun en önemli merkezleri olarak bilinen Şam, Riyad ve Kahire’de ülkesini temsil ederek “Türkiye tarihi boyunca Ortadoğu’da en uzun süre görev yapan Türk diplomatı” vasfını elde etmişti. Suriye, Suudi Arabistan ve Mısır’da dörder yıl hizmette bulunduğu sürede Yakış, Dışişleri Bakanlığı’nda Arapça konuşan tek Türk diplomatıymış. Arapçaya vakıf olması ve Arap ülkelerindeki diplomatlarla geliştirdiği ilişkiler, görev yaptığı ülkeler tarafından da takdir edilmiş ve Suudi Arabistan’ın Kral Abdülaziz Nişanı’na lâyık görülmüş. Yakış’ın diğer ülkelerden de çeşitli nişanlar aldığını kendi söyleşilerinden anlamaktayız.

 

Bugün bu satırları kaleme alırken, tırnak içine alınmış olan konuşmaları Yaşar Yakış ile yapılmış olan birkaç röportajdan aldım. Bu çerçevede, Selin Ongun'un 11 Ocak 2015’te Cumhuriyet gazetesi adına,  İrfan Aktan’ın 16 Haziran 2017’de Gazete Duvar adına ve Rabia Çetin’in geçtiğimiz 3 Temmuz’da Bas Haber adına gerçekleştirdiği röportajlardan yararlandım.

 

Yaşar Yakış ve Suriye politikası

 

Yaşar Yakış  henüz 2012 yılında Oxford Üniversitesi’nde görevli iken, Başbakan Erdoğan’a verilmek üzere Egemen Bağış’a bir mektup yazar. Mektupta şu sözlere yer verilmiştir: “Türkiye, Suriye’de en başında doğru olanı yapmıştır. Despot yöneticiye karşı halkın yanında durmuştur. Ancak bunu yaparken Türkiye’nin öteki ülkelerden daha öne çıkmasına gerek yoktur. Suriye ile uzun ortak sınırımızın bulunması, Suriye’ye yönelik olarak yaptıklarımızın hepsine gerekçe olamaz. Türkiye kendi ulusal çıkarlarına zarar vermektedir. Yüksek bir kalkınma hızı gerçekleştirmek suretiyle Türkiye çok güzel bir rüzgâr yakalamıştır. Bu rüzgârın etkisini azaltacak eylemlerden uzak durmamız gerekir. Öte yandan Suriye politikamızın PKK sorunu üzerindeki olumsuz etkilerini her gün yaşıyoruz. Rusya ve İran’ın Suriye’de stratejik çıkarlarını göz ardı edebileceklerini beklememiz gerçekçi değildir. Türkiye Beşşar Esad’ı çözümün bir parçası olarak gördüğü için desteklemekten sarf-ı nazar ederse, uluslararası camianın ana akımından da kopmuş duruma düşebilir. Türkiye Suriye politikasında değişikliğe gitmeyi göze alabilmelidir.”

 

Mustafa Kemal Atatürk 1934’te Dışişleri Müsteşarına şöyle bir tavsiyede bulunur: “Araplar talep etmedikleri sürece tavsiyede bile bulunmayın.  Yaşar Yakış da Türkiye’nin Araplar arasındaki münasebetlerde elden geldiğince temkinli davranması gerektiği hususunun altını çizer ve bir röportajında şöyle der: “Araplar arası ihtilaf aile içi ihtilaf sayılır.  Arabın Araba yaptığı unutulur ama Türkün Araba yaptığı unutulmaz…  Bizim sefarette yerel memur olarak çalışan Nezih İsa diye biri bana demişti ki, 1951’de ben ilkokul öğrencisiyken, 6 Mayıs günü hocalarımız bizi getirip Türk sefaretini taşlatırdı. Yani Suriye’de Türkiye’ye, Osmanlı’ya karşı nefret birçok insanın zihnine yerleşmiştir. Biz okullarda Osmanlı Ortadoğu’ya, Balkanlara istikrar ve barış getirmiştir diye okutabiliriz ama benim Suriye, Suudi Arabistan ve Mısır’da dörder yıl olmak üzere Ortadoğu’da en uzun süre görev yapan Türk diplomatı olarak oralarda edindiğim intiba, bize okullarda anlatıldığından tamamen farklı. Dolayısıyla Beşar Esad gitse de gitmese de Türkleri kolları açık bir şekilde bekleyeceklerini sanmak yanlıştır.”

 

Yaşar Yakış ve Kürt politikası

 

Sayın Erdoğan cumhurbaşkanı olduktan sonra 2015 yılında partinin kurucularına bir yemek verir. Yemekte söz alan Yaşar Yakış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben şöyle konuşacaktır: “Türkiye’nin şu anda dışarıdan nasıl göründüğünü size söylemek isterim, dedim. Şu sırada Kürt meselesi uluslararası camianın gündeminde yükselişte olan bir konudur. Uluslararası camianın PYD ve onun askeri kanadı olan YPG’ye arazide savaşacak güç olarak çok ihtiyaçları var. Onlara sağlanacak silahlar belki bir yolla PKK’ya da gidebilir. Ama bilelim ki uluslararası camiada Kürt davasının yükselişte olduğu bir dönemdeyiz. Ayrıca Suriye’deki Kürtlere çok ihtiyaç duyulan bir dönem. Bunu göz ardı ederek davranırsak, sıkıntıya düşeriz.”

 

Yaşar Yakış Türkiye’nin Suriye politikasında ciddi yanlışlar yaptığının, ancak en büyük hatânın Kürt politikası olduğunun altını özenle çiziyor: “Diplomaside hiçbir zaman yapılmaması gerekeni yaptı ve tüm yumurtaları aynı sepete koydu. Türkiye, bütün yumurtalarını Esad’ın kısa zamanda devrileceği varsayımına dayanan sepetin içine koydu ve şimdi sonuçlarına katlanıyor. O tarihte biz Kuzey Suriye’deki Kürtlere ‘Seninle aynı derenin suyunu içeceğiz. Suriye’den otonomi mi, federasyon mu alacaksın, al ama biz seninle dost kalalım’ demeliydik. O zaman hem Suriye’deki hem de Türkiye’deki Kürtlerle sorunlarımızı çözmüş olacaktık.”

 

Peki, Kürt meselesinin çözümünde yeniden bir barış sürecine dönmek mümkün mü? Yaşar Yakış, Kürtlerin 16 Nisan’da başkanlık sistemi için sunmuş oldukları desteği de dikkate alarak bunun mümkün olduğunu söylüyor.  “Kürt meselesinin çözümü her şey için fırsat olabilir. Suriye’deki Kürt meselesini çözümleyip onun sayesinde kendi Kürt meselemizi çözebiliriz. Böylece Suriye’deki Kürtlere ‘PKK’nın uzantısıdır’ yaftasını geri alacağız. O zaman Dolmabahçe sürecini yeniden canlandırabiliriz.”

 

Bilindiği gibi Irak Kürdistanı 25 Eylül’de bağımsızlık referandumuna gidecek ve özellikle bu günlerde, başta ABD olmak üzere neredeyse tüm dünya başkentlerinde bağımsız Kürt devletinin ilânı ve tanınıp tanınması konusu öncelikle ele alınıyor. İşte bu konuda da Yaşar Yakış şöyle diyor: “35-40 milyon olduğu söylenen büyük bir halkın devlet olma hakkından mahrum edilemeyeceği kanaatindeyim. Bir devlet bunu dikkate almadan bir politika izlerse ihtiyatsız bir politika olur bu. Realist bir analizci olarak bu gerçeğin göz ardı edilmemesi gerektiğini söylemek istiyorum. Kürt realitesi göz ardı edilerek analiz yapılırsa eksik olur.”

 

2016 yılında Yaşar Yakış’ın kurucusu olduğu partisinden ihracı istendi ve nitekim 24 Mart 2016’da ihraç edildi de. Buna rağmen kendisi hiçbir zaman duygusal davranmadı ve dirayeti elden bırakmadı. En önemli özelliklerinden biri de siyasi meseleleri kişiselleştirmemesi ve olguları olabildiğince realist bir bakış açısıyla irdeleme kabiliyetine sahip olması.  Bugün hâlâ, “Eğer günün birinde Kürt meselesi çözümlenirse, bunu Sayın Erdoğan gibi güçlü bir lider çözebilecek” diyor.

 

Yaşar Yakış Türkiye’deki derin diplomatik tecrübe birikiminin en güzel örneklerinden birini temsil etmekte. AK Parti’nin geçmişte Dışişleri Bakanı olarak istifade ettiği bu tecrübe ve birikime,  bu ülkenin bugün de çok ihtiyaç duyduğu açık.

 

- Advertisment -