ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray’da Amerikan ordusunun bayraklarının önünde geçti ve IŞİD’in lideri Ebu Bekir El Bağdadi’nin öldürüldüğünü açıkladı.
Aslında “ öldürüldü” de denemez. Çünkü Türkiye sınırına çok yakın, İdlip’teki bir villada ailesiyle birlikte saklanan Bağdadi, Amerikan timlerinin operasyonu sırasında kaçarken bombalı yeleğinin düğmesine basmış ve intihar etmiş. İmza attığı bu son intihar saldırısının kurbanları ise üç çocuğu olmuş.
IŞİD hakkında uzun uzun konuşmaya gerek yok.
Bütün teknolojik, iletişimsel imkanları, acımasız yöntemlerle birlikte kullanarak bütün dünyada korku salmış, belki dünya terör tarihinin adı en çok duyulmuş, en çok dehşet saçmış terör örgütünden bahsediyoruz.
Ortaya çıktıkları 2013’ten, son kalelerinde yenildikleri 2017’ye kadar dört yılda dünyanın 20 farklı ülkesinde 200’ün üzerinde terör saldırısı düzenlediler.
ABD’de üniversite, gay club, konser salonu bastılar, New York’ta insanların üzerine kamyon sürüp, maratonda bomba patlattılar. Paris’te stadyum çıkışında, rock konserinde, cafelerde, mizah dergisinde, Brüksel’de havaalanı ve metrolarda, Londra’da köprü üstünde, Westminister’da, Manchester’da konser çıkışında, Barcelona’da yaya geçidinde, Tahran’da Humeyni’nin türbesinin önünde, Berlin’de yılbaşı pazarında, Tunus’ta müzede, plajda katliamlar yaptılar.
Irak ve Suriye’den sonra en kanlı, en korkunç, bilançosu en ağır saldırılarının hedefi olan ülke ise Türkiye oldu.
Ankara’da Gar’ın önünde barış mitinginde 107 insanı, Antep’teki düğünde bir çocuğun beline sarılmış bombayla 54 insanı, Atatürk Havaalanı’nda dış hatlarda etrafa ateş açarak 45 kişiyi, 2016 yılbaşında İstanbul boğazında Reina’da eğlenen 39 insanı, Suruç’ta bir kültür merkezinde toplanmış olan gençlerin arasında bomba patlatarak 34 kişiyi, Sultanahmet’te 13 turisti, Diyarbakır’da HDP mitinginde 5 kişiyi, İstiklal Caddesi’nde 4 kişiyi öldürdüler.
Dünyadan ve Türkiye’den yüzlerce kişi sözde Hilafet Devleti’nde yaşamak için IŞİD’e katıldı.
İsveçli sarışın gençler, İngiliz bankacılar, Fransız kızlar, Ruslar, Japonlar radikal selefi fikirlere kapılarak Suriye’de IŞİD cephesinde savaşmaya koştular.
Eskiden Londra’da brokerlik yapan IŞİD cellatları, Göteborglu IŞİD’çi kadın gardiyanlar, davaları için dünyanın başkentlerinde kendilerini patlatan mühendisler, katliam yapan karı-koca çiftler gördük.
Dün Bağdadi’den sonra öldürüldüğü söylenen IŞİD’in sözcüsü Teksas doğumlu bir Yunanlıydı.
Ama bütün bu yaşadıklarımıza rağmen, Bağdadi’nin üç çocuğuna bile acımadan kendini patlatmasından sonra bile Türkiye’de her ideolojiden, her eğitim düzeyinden büyük bir kalabalık benzer tepkiler verdi; “Tiyatro bitti”. “Kendileri yarattı, kendileri yok etti.” “Kullandılar, işleri bitince yok ettiler”.
IŞİD diye bir örgütün hiç var olmadığına inanan insanları IŞİD’in liderinin öldürüldüğüne ikna etmek pek kolay değil.
IŞİD’in emperyalistler tarafından kurulup, kullanılan bir maşa olduğu konusunda, diğer pek çok meselede olmayan büyük bir uzlaşı var Türkiye’de.
Aslında bu konuda her ülkenin kendi komplo teorisi var.
Suriye’ye göre IŞİD’in arkasında Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan var. İran’a göre bu örgüt bir ABD, İsrail ve Suudi Arabistan ortak yapımı. ABD’deki Trump yanlıları IŞİD’i aslında bir Müslüman olan Obama’nın kurduğuna inanıyor. Suriyeli muhaliflere göre ise IŞİD muhalefeti itibarsızlaştırmak için Esad ve İran tarafından kurulup, yönetildi. Türkiye’deki solculara ve PKK’ya göre ise IŞİD’in arkasında Türkiye var.
Evet IŞİD, ABD’nin korkunç Irak hapishanelerinde ortaya çıkmış, oradan kaçan teröristler tarafından kurulmuş bir örgüt. Suriye iç savaşında ortaya çıkmalarından sonra en çok Suriyeli muhaliflere, Arap Baharı’nda isyan eden halklara zarar verdiler. Dünyada İslam’ın imajını yerle bir ettiler.
Ama tümdengelim yöntemiyle bu sonuçlardan hareketle IŞİD’in kurgu olduğuna varamayız.
Afganistan’da bitmeyen savaşlardan El Kaide diye bir örgüt ortaya çıktığı gibi, Irak işgali ve Suriye iç savaşından da IŞİD diye bir şey ortaya çıktı. Yüzbinlerce insanın ölümü, İslam’ın tarihte “haricilik” olarak bilinen radikal bir yorumunun terörle tekrar ortaya çıkmasını tetikledi. O kadar kör bir terör uyguladılar ki, Suriye’de El Kaide’yi bile tekfir edip onlarla savaştılar. Batı’da, Türkiye’de binlerce genci internet üzerinden örgütlediler, radikalleştirdiler, canlı bombalar haline getirdiler.
Tabii ki ortaya çıktıktan sonra çeşitli zamanlarda onları kullananlar, büyümelerine göz yumanlar olmuş olabilir, bilmiyoruz.
Ama net bir şekilde bildiğimiz maalesef IŞİD diye bir örgüt vardı. Irak ve Suriye arasında bir devlet kuracak kadar büyüdüler, aralarında eğitimli insanların da olduğu binlerce insan gönüllü olarak onlara katıldı, bu örgüt için canlı bomba oldu ve bütün yaptıklarını da İslam’la ve Kuran’la meşrulaştırdılar.
Ama IŞİD gibi bir yapıyı anlamak için tarih, Orta Doğu siyaseti, Irak ve Suriye’deki aktörler, bölge sosyolojisi ve İslam hakkında bilgi sahibi olmak, bu meselelere kafa yormak gerekiyordu.
Komplo teorileri için ise bunların hiçbirine ihtiyaç yok.
Zaten bu örgüt ve uyguladığı terör, Türkiye’de ve bütün dünyada Müslümanlar açısından öylesine berbat sonuçlar ortaya çıkardı, İslam’a o kadar zarar verdi ki, bu gerçekle yüzleşmek, bunlarla mücadele etmek, nasıl oldu da bu ortaya çıktı sorusuna cevap bulmak yerine komplo teorilerinin arkasına saklanmak tercih edildi.
Zaten Orta Doğu halklarının ezildiği, horlandığı, İslamafobinin yükseldiği, Suriye’de katliamların sürdüğü bir dünyada, IŞİD’i birincil mesele yapmak kimsenin içine sinmedi.
Halbuki gerçeklerden kaçmanın yine kimseye bir faydası olmadı.
Komplo teorileri eliyle yapılan bu inkar yüzünden modern şehirlerde yaşayan eğitimli gençlerin nasıl radikalleştiği, İslam içerisinden bu yorumun nasıl çıkarılabildiği gibi zor sorular cevapsız kaldı, gereken mücadeleler verilemedi.
Sonunda IŞİD sahada yenildi, lideri kendini havaya uçurdu ama bu tehlikeli yorum külliyatı ve terör yöntemleri tecrübesi var olmaya devam ediyor.
Kriz anlarında yeniden ortaya çıkmaması, kendisine başka mecralar, mümbit topraklar bulmaması, başka bağlamlarda kullanılmaması için ortada hiçbir neden yok.
Dünyayı sadece büyük güçlerin aktör olduğu bir oyun alanı gibi görmek, yerel aktörlerin de olabileceğine, kendi başlarına işler yapabileceklerine inanmamak hem bir çeşit oryantalizm hem de hatalı sonuçlara varmaya neden olan fikri bir körlük.
Bazı gerçekler hoşumuza gitmese de gerçektir, onları eğip bükerek anlayamayız. Anlayamazsak da hoşumuza gitmeyen gerçeklere müdahale etme, onları değiştirme şansını kaybederiz. İşte tam da o zaman aktör değil, sadece kurban oluruz.
O gerçekler daha sağlam bir kavrayışla onu anlamaya çalışanlara ait olur.
Bu kötü tecrübeden çıkarılacak en faydalı derslerden biri herhalde bu olurdu…