Bir süredir AK Parti tabanında bir siyasi hareketlilik gözleniyor. Yola çıkarken öne konulan hedef ile bugün gelinen nokta arasındaki mesafenin açılması, partiyi destekleyenlerin bir bölümünde hoşnutsuzluğa sebebiyet veriyor. Kurucu ayarlarından uzaklaşan partinin kapsayıcı ve reformcu kimliğini kaybettiğini; Ak Parti’nin kendini var eden değerlerden uzak, dar bir kliğin hakimiyeti altına girdiğini; camiaya hizmet etmiş değerli isimlerin bozuk para gibi harcandığını ve ittifaklar nedeniyle AK Parti’nin MHP’nin gündeminin takipçisi haline geldiğini söyleyenlerin sayısı artıyor.
Beri taraftan memleketin genel tablosu da kötü sinyaller veriyor. Hukuk düzeninden şikâyetler arşa yükselmiş durumda. Özgürlük zemin kaybediyor, mağduriyetler genişliyor. Ekonomide bütün parametrelerde çok ciddi sıkıntılar var. İçeride ve dışarıda birçok kişi ve kurum, Türkiye’yi ekonomik olarak çok zor günlerin beklediği yönünde uyarılarda bulunuyor. Siyasette ise kutuplaşma bir sınıra geldi dayandı. Muhalefet, doğru bir hamleyle “karşıtlık” siyasetine malzeme taşımayı bıraktı. Böylece bir dönem AK Parti’ye kazandıran kutuplaşma, AK Parti’nin sırtında bir yüke dönüştü.
Ezcümle gerek parti içinde işlerin kötüye gitmesi ve gerek ülkenin giderek ağırlaşan iktisadi, siyasi ve hukuki sorunlarına AK Parti’nin bir çare üretmemesi memnuniyetsizliği derinleştiriyor. Doğal olarak bu da yeni arayışların doğmasına neden oluyor.
İki yeni hareket
Bu bağlamda, biri Abdullah Gül destekli Ali Babacan’ın, diğeri de Ahmet Davutoğlu’nun öncülük ettiği iki gruptan söz edilebilir. Ankara kulislerinden yansıyanlara göre, uzunca bir süre bu iki grubu bir çatı altında bir araya getirmek için mesai harcandı. Ama bir uzlaşmaya varılamadı ve nihayetinde her bir grup kendi gündemine göre hareket etme kararı aldı.
Davutoğlu, biraz daha hareketli; bir yandan 15 sayfalık bir manifestoyla partiye dönük eleştirilerini kamuoyuyla paylaştı, diğer yandan da iftarlar, toplantılar ve konferanslarla kitleyle temas halinde. Gül-Babacan ise biraz daha temkinli; Gül itirazlarını sosyal medya üzerinden dillendiriyor, Babacan ve ekibi de Türkiye’nin başlıca meseleleri üzerine tespit ve önerileri içeren bir hazırlık içinde.
Peki, bu siyasi hareketlere Kürt seçmenler nasıl bakıyor? Taşıyıcılığı üstlenen aktörlere, Kürt illerinde bir teveccüh var mı? Diyarbakır merkezli Rawest Araştırma, bu konuyu mercek altına alan çalışmasını kamuoyuna sundu. (https://rawest.com.tr/2019/05/19/yeni-parti-iddialarina-iliskin-bolgedeki-manzara/)
Bölgede temsil niteliğini haiz sivil toplum, siyaset, medya mensupları, din adamları, kanaat önderleri ve seçmenlerle yapılan nitel görüşmelere ve araştırmacıların saha gözlemlerine dayanan bu araştırmada öne çıkan dört önemli tesbit var.
“Sürekli olağanüstü hal”
(1) Yeni bir partiye ihtiyaç duyulduğuna dair genel bir kanaat var. Bahse konu ihtiyacı temellendiren faktörlerin başında, ekonomik göstergelerin kötüleşmesi geliyor. Bunun yanı sıra Batı ile kavgalı görüntü, aşırı merkezileşme ve bütün yetkilerin tek elde toplanması gibi hususların da altı çiziliyor. Normalleşme isteği ağır basıyor; “sürekli bir olağanüstü hal” içinde yaşamak insanları yoruyor. AK Parti’nin yönetim becerisini yitirdiği düşüncesi yaygınlaştıkça da gözler yeni siyasi hareketlere çevriliyor.
(2) Katılımcılar, olası bir yeni partiden demokratik ve özgürlükçü bir siyasi dil kullanmasını istiyor. Kürt meselesinde rasyonel bir tutum takınıyorlar; ilk etapta radikal bir çözüm siyasetinin yeni oluşuma zarar vereceğini; bunun yerine, geniş toplumsal kesimlere seslenen kapsayıcı ve yumuşak bir söylemin geliştirilmesi gerektiğini vurguluyorlar.
Katılımcılar, yeni partinin eşit vatandaşlık, demokratik alanın genişletilmesi, ekonomik krizin aşılması, refahın paylaşılması, adalet ve liyakat ilkelerine değer verilmesi, AB ile müzakerelere devam edilmesi, içeride ve dışarıda barış eksenli bir politikanın sürdürülmesi gibi genel söylemlerle çıkış yapmasının daha mantıklı olacağını belirtiyor. İslâmî kimlik de önemli bir mesele; bu bağlamda katılımcılar yeni partiye, İslâmî kimliği öncelemeyen ama bu kimliği de dışlamayan bir profille seçmenlerin karşısına çıkmasını öneriyor. Böyle bir programın zamanla İslâmî kimliği önceleyen kesimleri de ikna edeceğini ifade ediyorlar.
Hedef kitle
(3) Araştırma, yeni partinin başlıca üç hedef kitlesi olduğuna işaret ediyor. Bir, partilerinin hâlihazırda izlediği rotadan rahatsız olan AK Partililer. İki, AK Parti ile HDP arasında gidip gelen seçmenler. Ve üç, demokrat yanı ağır basan İYİ Partililer. Üç kesime göz dikilmiş olması, yeni partinin hem mevcut partilerinden rahatsız olan seçmenlerin taleplerine cevap verecek yetkinlikte bir söylem üretmesini, hem de partiyi yönetecek ve temsil edecek organlarda buna uygun bir dengeyi gözetmesini zorunlu kılıyor.
Araştırmaya göre, 7 Haziran 2015’ten bugüne kadar yapılan seçimlerde AK Parti ile HDP arasında gidip gelen ve bu iki partiden birinde henüz karara varmamış olan seçmenler için, yeni parti bir cazibe merkezi olabilir. Arayış içindeki seçmen açısından anlamlı ve ciddi bir alternatife dönüşebilir. Ancak, 7 Haziran’dan sonra AK Parti’den HDP’ye geçmiş ve orada karar kılmış seçmenlerin yeni partiye yönelmeleri güç olacak. Bahsedilen profili taşıyan bir parti, bu kesim üzerinde ancak moral etki yaratabilir.
“Türkiye siyasetinin çoğulculaşacağı, aşırı merkeziyetçi yapının geriletileceği gibi beklentileri olan Kürt seçmen, yeni partinin güçlü bir çıkış yapması durumunda Kürt meselesinde daha yumuşak, AB hattında yürüyen ve TBMM’nin aktif olacağı bir çözüm süreci yaşanabileceğini de düşünüyor.”
Bu meyanda, Cumhurbaşka Erdoğan'ın halen güçlü bir çözüm aktörü olarak görüldüğü de not edilmeli. Bununla birlikte bu katılımcılar analizlerine, son dönemdeki tercihlerinin ve bilhassa MHP ile ortaklığının Erdoğan’ı geri dönüşü zor bir noktaya götürdüğünü de ekliyor. Onlara göre, siyasal çözüm perspektifinin tekrar masaya gelebilmesi Suriye’deki gelişmelerle doğrudan ilişkili; Suriye sahasında varılacak bir mutabakat, içeride yeni bir süreci mümkün kılabilir.
Godot’yu beklemek
(4) Katılımcılara göre, hem yeni bir partiye ihtiyaç var, hem de şartlar bunun için uygun. Fakat yeni bir partinin kurulacağı noktasında emin değiller. Gül-Babacan ve Davutoğlu’nun, ister ayrı ayrı ister birlikte, ortaya çıkıp çıkmayacakları konusunda büyük bir şüphe taşıyorlar. Bu aktörlerin ara sıra konuşmalarına ve sürekli konuşulmalarına rağmen partileşme konusunda somut bir adım atmamaları, kuşkuları tahkim ediyor.
Zaman zaman yükseltilen beklentilerin karşılanmaması, yeni parti beklemekte olanları hayal kırıklığına uğratıyor ve adı geçenlere bağlanan ümitleri aşındırıyor. “Bunlar iyi konuşur, güzel konuşur, ama bir iş yapmazlar, sahneye çıkmaya cesaret edemezler” fikri genel bir kanaate dönüşüyor.
Bu itibarla Gül–Babacan ve Davutoğlu için zamanlamanın hayati bir anlamı var. Muhalefetlerini parti içinde mi sürdürecekler? Yeni bir parti mi kuracaklar? Beraber mi yoksa ayrı ayrı mı hareket edecekler?
Mühim sualler bunlar ve onların da cevaplarını netleştirmeleri gerekiyor. Doğru bir zamanlama, bir hava yakalamalarını sağlayabilir. Ancak insanları Godot’yu bekleyen bir ruh haline sokarlarsa iş işten geçebilir.
Bölgenin üç aktöre ilişkin algılarını bir sonraki yazıda ele alacağım.
(*) Independent Türkçe, 30.05.2019