“Darbe önlenmişken, Cumhurbaşkanının halkı sokağa çağırması bir suçtur. Yüzlerce insanın ölümüne neden oldu.” Şaşırdım. Darbe girişimi için "tiyatro" denilmesini duymuştum ama böylesi aklıma gelmemişti. Darbe, Cumhurbaşkanının çağrı yaptığı saatlerde önlenmiş miydi? Milletin tankların yürümesine canı pahasına engel olmaya çalıştığı saatlerde, darbeciler Meclisi bombalıyordu. Genelkurmay, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ellerindeydi. Darbenin kaderini değiştiren kırılmalardan biri, halkın sokağa çıkmasıydı. Önceki darbelerde, halk sokağa çıkmamıştı. Elbette, darbeyi, tek başına sokağa çıkanlar engellemedi. Askerler, polisler, aktif rol aldı. Siyasi partiler, medya, direnişin parçası oldu.
Şortlu kadın
Darbe girişiminin sıcaklığının geçtiği oranda, kutuplaşma hali ve geleneksel ikilemler yeniden egemenlik kuruyor. Herkes kendi köşesinden atışlara başladı. Bir meczubun(belki de şizofrenin), otobüste bir kadına saldırması, yarayı depreştirdi. “Yeni muhafazakâr rejimin bütün özellikleri onun yüzünde yansıyor: Şortlu kadın tekmecisi.” türünden kestirme analizler, “Siyasal İslam” ifadesini içeren aforizmalar prim yapıyor. Şu açık: Kadınlara yönelik taciz ve şiddet yaygın. Farkındalık oluşturmak, faillerin cezalandırılması için kamuoyu yaratmak; önemli. Siyasetin de dil ve tavrına azami özen göstermesi, eleştiriye olabildiğince açık olması şart. Neyse ki, gösterilen tepkiler sonucunda, saldırgan yeniden gözaltına alındı… Keşke, olaya, daha kapsayıcı bir sosyolojik zeminden bakılabilse, değişik görüşlerdeki insanların ortak tepki ve empatisi hedeflense. Kadın ve Aile Bakanı Sayan’ın, saldırıya uğrayan kadını araması ve yanında olduğunu belirtmesi, bir olumlu tutum olarak değerlendirilebilir.