Salı akşamı uzun süren bir yemekli toplantı yüzünden Real Madrid ile Sevilla arasındaki Süper Kupa maçını seyredemedim. Boşluğuma gelmiş, yoksa Real maçının olduğu geceye başka bir program koymazdım. Çarşamba günü ilk iş özetlere baktım. Ve ne kadar güzel ve heyecan verici bir oyundan mahrum kaldığımı anladım.
İki yıl önce Atletico Madrid ile oynadığımız Şampiyonlar Ligi’ni bir tekrarı gibi olmuş maç. O gün de maçın son saniyesine 1-0 yenik girmiş, 90+3’te Ramos’un kafasından bulduğumuz golle maçı uzatmaya götürmüştük. Atletico’nun gardı düşmüş, Real şaha kalkmıştı ve maçın sonunda kupa Bernabeu’nun yolunu tutmuştu.
Salı gecesi de, benzer sahneler tekrarlandı. Evvela Ramos akla ziyan bir penaltı yaptırdı ve takımının geri düşmesine neden oldu. Tam “kupa gitti” diye hayıflanırken Kaptan yine 90+3’te sahneye çıktı, hatasını telafi etti ve neredeyse batıracağı gemisini kurtarmayı yine başardı.
Real adına Marco Asensio’nun attığı gol muhteşemdi. Ramos’un gölü takıma hayat verdi. Her iki gole de şapka çıkarılır. Ama galibiyeti getiren Carvajal’e ayrı bir sayfa açmak lazım. Düşünün, maçın 120. dakikası oynanıyor. Carvajal de 120 dakikadır sahada. Herkes uzatmanın son düdüğünün de çalmasını ve maçın penaltılarla nihayetlenmesini beklerken, orta sahada Sevilla’lı Konoplayanka’dan topu kapıyor, tam kırk metre sürüyor ve en kral golcüye taş çıkartacak bir dış ayakla plasesiyle finale noktayı koyuyor. Birkaç kez seyrettim golü ve her seyredişte ayrı bir tat aldım.
Maç kadar maç sonu Zidane’nın basın toplantısı da zevkliydi. Real’li futbolcuların basın toplantısına taşıdıkları kupa sevinci ile hocalarına gösterdikleri sevgi görülmeye değerdi. Sıkı bir taraftarı olarak, kendi ömrümde, Real’de daha önce böyle bir havaya rastlamadığımı belirtmeliyim. Futbolcuların Zidane ile kurdukları bağ bir başka. Onu seviyorlar, onu sayıyorlar, ona hürmet ediyorlar.
Normali de bu zaten. Zira o futbolcular, onu izleyerek, onu hayal ederek, onu idol belleyerek bugünlere gelmişler. Bugün kendilerine hocalık yapan adamın, sahada nelere kadir olduğunu yakından biliyorlar. Fakat sadece o da değil. Zidane’nin kişiliği de bu ortamın oluşmasında çok belirleyici. Mütevazı ve hakkaniyetli tavrı, hem rakipleri hem de oyuncuları tarafından takdir ediliyor. ŞL finalinden önce Simeone’yi göklere çıkartmıştı, Süper Kupa’dan sonra Sevilla’nın da Real kadar kupayı hak ettiğini söyleyerek rakibinin hakkını teslim etti.
Ezcümle Zidane bize, Real’e çok iyi geldi. Onun takımın başına geçmesinden sonra, oyuncular sahada daha bir zevkle oynuyorlar, canlarını dişlerine daha çok takıyorlar. Hocalarını üzmemek için yenilgiyi kabullenmiyorlar ve terlerinin son damlasına kadar mücadele ediyorlar. Raffa dönemindeki somurtuk, bezgin ve taraftarına huzursuzluk veren takımın yerini sahanın her tarafında güzel oyunun gereğini canla başla yerine getirmeye çalışan bir oyuncular topluluğu almış.
Sonuçlara da yansıyor bu güzellik. Yarım sezonda iki kupa! Hiç de fena sayılmaz.
Ama Zidane ile daha alınacak daha çok kupa var…