Ana SayfaYazarlarHukukun araçsallaşması ve aydının ikiyüzlülüğü

Hukukun araçsallaşması ve aydının ikiyüzlülüğü

Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar /ben yaşarken koptu tufan /ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat /her şeyi gördüm içim rahat…*

“Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin Arkasındaki Satırlar”da İsmet Özel böyle seslenir.

Çok sevdiğim bir arkadaşımdan defalarca dinledim bu şiiri… Bu yazıya kısmetmiş hatırlamak.

Evet; her şey biz yaşarken oldu. Büyük kavganın tanıklarıyız. Anadolu ayağa kalktı. Kürsüler kuruldu. Meydanlar doldu. Sandıklar sayıldı. Yeni yüzyılın ikinci yılında bir meclis yeniden kuruldu.

O günlerden bugünlere on iki buçuk uzun yıl yaşadık.

Herkesin, her zaman yüzde yüz haklı olduğuna inandığı bir toplumda yaşamak ne eğlenceli!

Kötülüklerden hep başkalarını sorumlu tutmak… Ne rahatlatıcı!

Mesela hukuk nasıl bu hale geldi? Şüphesiz "bizim" bir katkımız yoktur bunda. "Öteki" batırmıştır işleri.

Olan olmuş; tarih ilerlemiş, sonunda yine "biz" haklı çıkmışızdır işte.

Soralım o zaman…

Ordu masumdu öyle mi? Yargı bağımsız ve tarafsızdı öyle mi? Halk kimi seçmişse bu ülkeyi onlar yönetir dediler öyle mi?

27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta bu ülke bizden sorulur diyenler; darağaçlarında can alanlar, Ziverbey köşkünde aşağılık tezgâhlar kuranlar, Zincirbozanlar ’da, Mamaklar ’da, Diyarbakırlar’da kan kusturanlar; Erbakan’ı çocuk gibi azarlayan, tekme tokat kovanlar; 2002’yi, halkın iradesine saygı duyan uygar dünyanın haddini bilen bürokratları olarak selamladılar öyle mi?

Hayır, her şey biz yaşarken oldu.

Bu meclis hepimizin gözü önünde boğulmak istendi.

Orduyu geçelim. Konumuz yargı. Yani, hukuk.

Bütün bir yargı sistemi ordunun brifinglerine gözümüzün önünde koşmadı mı? Cüppeliler, halkın seçtiklerini ezmek için apoletlilerle yarışmadı mı? Şiir okudu diye bir siyasi gözümüzün önünde hapishaneye yollanmadı mı? 367 utancına bu yargı imza atmadı mı? Eze eze seçim kazanmış bir parti gazete kupürleri delil gösterilerek kapatılmaya çalışılmadı mı?

Şimdi; bağımsız, tarafsız yargı elden gidiyor öyle mi?

Her şey biz yaşarken oldu.

Ve hikâye aslında çok basit. Darbeci bürokrasinin bileğini bükmeden ayakta kalamazsınız. Kamuoyu yetmez. Polis, istihbarat, yargı gücü olmadan kavgayı kazanamazsınız.

Nasıl her birimiz hayata gelirken bizden önceki koşulların içine doğuyorsak, her şeyi biz belirlemiyor, kendimize o koşullar içinde yol, yön arıyorsak, iktidarlar da öyledir. Belirlemedikleri bir tarihin içine doğarlar.

Ey muhalif aydınlar, ey vicdan ve ilke yüklü münevverler, siz oyları toplayıp bakanlıklara otursaydınız hangi bürokratlarla verecektiniz bu kavgayı? Devleti mi feshedecektiniz? Sokaklarda kan dökerek mi kuracaktınız iktidarınızı? Çok mu imkânsız AKP Cemaat işbirliğini anlamak?

Evet; hepimiz biliyoruz. Yüksek sesle söyleyelim; yargı bu ülkede araçtı. Yargı, çok pis biçimde yeni iktidarı kurarken de araçsallaştı. Askeri vesayetin tasfiyesine dönük davaların iç yüzünü ben ve benim gibiler o gün göremedik. O davaları gözden düşürmek isteyen statü savunucuları da tarafsız bir hukukun peşinde değillerdi. Onlar AKP’yi ezmek, değişimi boğmak isteyenlerin sözcüleriydiler. Hukuku savundukları için değil, eski vesayet kurumlarını kurtarmak için kavga veriyorlardı. Bugünkü afra tafralarının zerre kadar değeri yok. Arkasına generalleri alıp hükümeti tehdit eden, kruvazörlerin üstünden hükümete posta atan Başbuğ’un, “Erdoğan’a tuzağı gösterdik bizi dinlemedi” sitemini mi ciddiye alacağız tarihi okurken. Ertuğrul Özkök’lerin, Doğan medyasının Ankara temsilcilerinin Genel Kurmay koridorlarından attıkları “psikolojik savaş” manşetlerini “bağımsız tarafsız hukuk savunuculuğu” olarak mı tarihe not düşeceğiz? O kadar ahmak mıyız, ya da o kadar hafızasız?

Evet, her şey biz yaşarken oldu…

Onca olup bitenden sonra, hangi aklı vicdanı hür insan bu tasfiye sürecinde Gülenist örgütün kendi özel stratejisini hayata geçirdiğini görmez? Eline geçirdiği güvenlik ve yargı erkini kullanarak seçilmiş bir hükümete karşı savaş açtığını fark etmez?

Gülen örgütü, seçilmiş bir hükümetin kendisini boğmak isteyen eski bürokrasiye karşı mücadelesinde elindeki avantajları kullanarak- evet, hukuku araçsallaştırarak- olağanüstü bir pozisyon kazandı. Vesayeti tasfiye ederek kendisi vesayet kurmak istedi.

Ve hükümet küresel odaklarla ters düşünce bu güç harekete geçti. İlk hamle 7 Şubat Hakan Fidan olayıydı. Hukuk bir kere daha araçsallaşmıştı. Biz bugün “Hukuk araçsallaşıyor” diyen münevverlerin o sıralar sesini duymadık. Fakat biz ses verdik.

17-25 Aralık sadece yolsuzluktu öyle mi? Hayır hiç biriniz buna inanmıyorsunuz. Örgütü en az bizim kadar görüyorsunuz.

Biz o darbeye itiraz ederken yolsuzlukları savunmadık. Fakat siz yolsuzluklara karşı çıktığınızı söylerken darbeyi görmezlikten geldiniz. Yargının, polisin ne hale geldiği tabak gibi ortaya çıkmışken; hukuk alay edercesine araçsallaşmışken biz bir şikâyet duymadık.

Evet, hukukun araçsallaştığı açık bir gerçektir. Bu aşılması gereken bir çürümedir. Bu bireysel güvenliğimiz ve toplumsal hayatımız için zannettiğimizden çok daha derin bir tehdit, bir felakettir.

Fakat başka korkunç bir gerçek daha var. Bu felaketin kendisi de araçsallaştırılıyor.“Hukuk araçsallaşıyor” diye bağıranlar buradan sadece AKP’yi vurmanın peşindeler. Bundan şikâyetçi görünenler bu gerçeğin köklerini siyasal amaçları nedeniyle gizliyorlar. Hukukun araçsallaşmasının bütün yükünü ayakta kalmaya çalışan bir hükümete yıkmaya çalışarak, başlıca aktörü ısrarla gizleyerek siyasal amaçları için araçsallaştırıyorlar.

Murat Belge “Silah olarak Hukuk” diye yazının başına oturuyor, içinde Gülenist örgütün hamlelerine, ne yaptığına dair tek cümle yok. Ahmet Altan Cemaatin televizyonunda dakikalarca konuşuyor yine Gülenci örgütün yargı ve polis gücünü nasıl kullandığına ilişkin- bırakın onu, varlığı hakkında- bir tek söz yok.

Bu büyük bir ikiyüzlülük değil mi?

Gözümüzün önünde bir tahliye rezaleti yaşandı. Açık bir hukuk ihlali. Açık bir yetki gaspı. Çocuğun anlayacağı bir örgüt eylemi.

Bundan hiç söz yok. Hâkimlerin yetki gaspıyla verdiği karar uygulanmadığı için hukuk çiğnenmiş, araçsallaşmış!

Şunu söyleyeyim: Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla bir avukatın tutuklanması rezalettir. Hukukun katledilerek araçsallaşmasıdır. Tahliye kararları veren; hukuku bilerek ve isteyerek orta yerinden çiğneyen hâkimlerin tutuklanması da yine hukuk rezaletidir. İktidar kavgasında geldiğimiz bir yerdir burası. Bu felaket, bir temel kurumun tarihin içinden adım adım gelen çürümesinin; iktidar savaşlarının aracı olmasının bir sonucudur. Dürüst bir aydın bu tehlikeye karşı toplumu bütün bir tarihi anlatarak uyarmakla sorumludur. Yoksa bütün sorumluluğu nefret ettiği bir iktidara yıkarak siyasal amaçlarına ulaşmaya çalışmak aydın sorumluğunu siyasal hırslara, öfkeye feda etmektir. Muhalefete taraftar toplamak için ucuz propagandadır.

Hani politikacı değildiniz. Hani sizin işiniz dengelerle, iktidar kavgalarıyla değil; sadece gerçeklerleydi. Hani deniz fenerleriydiniz.

Bu ikiyüzlülükle; hukukun araçsallaştığı gerçeğini araçsallaştırmakla, adaletin yeniden inşa edilmesi için gereken konsensüse hizmet etmiyorsunuz.

Durmadan şikâyet ettiğiniz siyasal kutuplaşmaya bir tuğla da siz ekliyorsunuz.

 

*İsmet Özel’in bu zor ama harikulade şiirini dinlemek isteyenler için:

https://www.youtube.com/watch?v=aZK15Q_5Ez0

 

- Advertisment -