Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIFransa’nın toksik aşkı, aşırı sağcı Marine Le Pen’in yakışıklı maskotu: Jordan Bardella

Fransa’nın toksik aşkı, aşırı sağcı Marine Le Pen’in yakışıklı maskotu: Jordan Bardella

Bir ay sonraki Fransa seçimlerinde Le Pen’in Ulusal Çağrı partisinin genç ve yakışıklı lideri 28 yaşındaki Jordan Bardella’nın ülkenin ilk aşırı sağcı başbakanı olma olasılığı yüksek. Fransa diken üstünde. Fransız solu aşırı sağı engellemek için geniş bir ittifak kurdu, merkez sağ radikal sağ ile ittifak tartışmaları nedeniyle ikiye bölündü. 1972 yılında Jean-Marie Le Pen’in tohumlarını ektiği Fransız aşırı sağının bu tarihi zaferinin arkasında ise Marine Le Pen ve Jordan Bardella’nın son 10 senedir başlattığı köklü bir imaj kampanyası ve merkez siyasetin çöküş hikayesi var.

Geçtiğimiz Pazar günü (9 Haziran 2024) Avrupa için oldukça önemli bir gündü. 185 milyon seçmen Avrupa Birliği’nin yasama organı olan Avrupa Parlamentosu’nun 720 vekili belirlemek için sandık başına gitti. Katılımın %51 olduğu bu büyük seçim şöleni neticesinde 27 farklı AB ülkesinde aynı anda sandık kuruldu, her ülke kendi nüfusuna oranla belirlenen ve ülkelerin ulusal partilerinin aday gösterdikleri Avrupa Parlamentosu Vekili (MEP) listelerinden birini tercih ederek oy kullandı. Seçimler neticesinde Avrupa Parlamentosu’ndaki denge pek değişmedi, aşırı sağcı partiler vekil sayısını arttırdı, fakat merkez sağ koalisyon EPP yine gücünü korudu, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen zafer ilan etti.

Fakat Avrupa için sakin geçen bu seçimler, Almanya ve Fransa’daki kurulu siyasi düzeni alt üst etti. Almanya’da aşırı sağcı AfD (Almanya için Alternatif) %16, Fransız aşırı sağcı Le Pen’in liderliğindeki Rassemblement National (Ulusal Çağrı) %31 ile tarihlerindeki en yüksek oy oranlarına ulaştı. AB’nin iki lokomotif ülkesinde aşırı sağın 1940’lı yılları andıracak şekilde çok ciddi bir ivme kazanması önemliydi. Almanya’da erken seçim çağrıları yükselirken, Fransız Cumhurbaşkanı Macron ani bir açıklama yaparak meclisi feshettiğini ve Haziran sonunda sadece Fransız Parlamentosu’nun belirleneceği bir erken seçime gidileceğini duyurdu. Fransız solu bu erken seçimlerde aşırı sağcıların çoğunluk olmasını engellemek için ittifak görüşmelerine, solcu gençler ise Le Pencilere karşı sokak yürüyüşlerine başladı. Bir zamanlar Chirac, Sarkozy gibi popüler isimlerin liderliğini yaptığı Fransız merkez sağının “kıratı”  Les Républicains (Cumhuriyetçiler) ise tribülansa girdi: Partinin genel başkanı Eric Ciotti aşırı sağla iş birliği yapmak istediğini söyledi, parti yönetimi karşı çıktı, Ciotti parti binasının kapılarını kilitledi, parti yönetimi Ciotti’yi görevden alıp ihraç etti, Ciotti ise odasını terk etmedi, kararı tanımayacağını açıkladı.

Fransa’daki seçim bölgelerine göre 2024 Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları

Netflix’in House of Cards benzeri politik gerilim dizilerini andıran bu kaosu özellikle Paris’te yaşayan Fransız elitler büyük bir tedirginlikle izliyor. Nitekim Paris, Le Pen’in partisinin birinci olmadığı tek seçim bölgelerinden. Paris’in en zengin elitlerinin yaşadığı 30 bin kişilik Saint-Cloud mahallesi de bu seçim bölgelerinden biri. Fakat büyük konakların, tarihi köşklerin bulunduğu bu lüks semttin 430 metrekarelik 3 katlı, 11 odalı 1.8 milyon Euro değerindeki bir malikanede geçen Pazar günü “gurur verici” bir kutlama vardı.

Le Penlerin aile konutu veya malikanesi

96 yaşındaki emekli siyasetçi Jean-Marie Le Pen, eşi ve kızlarıyla birlikte muhtemelen kaliteli bir Fransız şarabını yudumlayarak bu kaotik politik gerilimi büyük bir mutlulukla izlemiş, ekrandan seçim sonuçlarını takip etmişti.

96 yaşındaki Jean-Marie Le Pen, 1972 yılında kurduğu aşırı sağcı partisinin tarihi zaferini izliyordu. 52 sene önce 0.5 alan aşırı sağcı Ulusal Çağrı (eski adıyla Ulusal Cephe) kızı Marine Le Pen önderliğinde %31’lere çıkmış, bu da yetmemiş kızı ile kavgalı olan torunu Marion Marechal’ın liste başı olduğu radikal sağcı Zemmour’un partisi de %5 almıştı. Bu nedenle Le Pen’lerin aile partisinin oyunu gördükten sonra Jean-Marie’nin ilk sorduğu şey “Marion?” olmuş, torununun da oy oranını merak etmişti.

https://twitter.com/Baudouin_wissel/status/1800560459999068304

96 yaşındaki bu emekli siyasetçinin büyük bir gurur yaşaması pek anormal değildi. Zira Jean-Marie’nin tohumlarını attığı Fransız aşırı sağının %40 gibi yüksek oy oranlarına çıkması pek kolay olmamıştı. Le Pen ailesi uzun yıllar süren bir uğraş sonucu Fransız siyasetini domine etmeyi başarmıştı.

Babalı kızlı aşırı sağ: Marine Le Pen ve babası Jean-Marie Le Pen

Jean Marie’nin kızı Marine Le Pen’in partisinin oyunu arttırması için, antisemitizmi rafa kaldırıp İslamofobi’yi raftan indirmesi, ellerini yıkamak için kendi babasını partiden ihraç etmesi, kedilerle bol bol poz vermesi, milliyetçilikle feminizmi harmanlaması ve son koz olarak tehlikeli banliyölerde büyüyen, hiçbir profosyonel tecrübesi ve eğitimi olmayan 28 yaşındaki yakışıklı bir gence parti liderliğini devretmesi gerekmişti.

“İmaj yeniledik sadece be, babam, şu adaptasyonu gördün mü?”

Jean-Marie Le Pen, 1972 yılında kurduğu Ulusal Cephe’nin liderliğini 2011 yılına kadar sürdürmüştü. Nazilere övgüler, Holokost inkarcılığı, sevmediği herkesi Yahudi ve Müslüman ilan etmesi, siyahlara ve göçmenlere yönelik en milliyetçi kişileri bile rahatsız edecek nefret söylemleri, Sosyalist Parti’nin bir kadın vekil adayını seçim kampanyası sırasında boğazlamasıyla Fransız seçmen nezdinde pek de iyi bir “imaj” yaratmamıştı.

1997 seçimlerinde Jean-Marie Le Pen, Sosyalist Partili Annette Peulvast-Bergeal’in boğazını sıkıyor

Jean-Marie Le Pen her seçimde oyunu adım adım artırıyor, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olarak Avrupa Birliği, göçmen karşıtlığı gibi söylemleri yaymaya çalışıyordu. Fakat iki turlu cumhurbaşkanlığı ve yasama meclisi seçimleri nedeniyle partinin vekil veya Cumhurbaşkanı adayları ikinci tura kaldığında solcular ve merkez sağcılar birleşerek “faşistlere karşı bir barikat” kuruyor, Le Pen’in karşısındaki adaylara oy veriyordu. Bunun en dramatik örneği 2002 seçimlerinde yaşanmıştı.

Jean-Marie Le Pen ve kızları. En soldaki Marine Le Pen.

Jean-Marie Le Pen, birinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük bir zafer elde etmiş ve %16 oy almıştı. Merkez sağın adayı Jacques Chirac’ın 3 puan gerisinde ilk turu bitirmişti. Bu şok edici sonuç neticesinde 2 hafta sonra gerçekleşen ikinci tur seçimlerinde halk aşırı sağcı birinin Cumhurbaşkanı seçilme ihtimali karşısında büyük bir paniğe kapılmış, sandığa gitme oranı 71’den 78’e çıkmış, Chirac ikinci turda 20 milyon yeni seçmenin oyunu alarak %82 gibi rekor bir oyla Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Fransız solcuları, sosyalistleri, komünistleri dahi “Faşiste değil, dolandırıcıya oy verin” diyerek hakkında yolsuzluk iddiaları bulunan merkez sağcı Chirac’a oy istemiş, tuhaf bir kampanya düzenlemiş, fakat Le Pen’e karşı geniş bir barikat kurmayı başarmıştı. Le Pen, her seçimde artan oyuna rağmen olumsuz imajını yıkamadı ve seçmenlerin AB’ye öfkelerini göstermek için aşırı sağa oy verme eğilimi olduğu AB Parlamentosu seçimleri hariç %15’i bir türlü aşamadı. Jean-Marie, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde % 10 almasının ardından 2010 yılında emekliye ayrılacağını ve aktif siyasetten çekileceğini açıkladı. 82 yaşında genel başkanlığı bıraktı, parti içinde yapılan seçimlerde kızı Marine Le Pen %75 oy alarak partinin yeni genel başkanı seçildi.

Marine Le Pen, babasının izinden gidiyor, çoğu konuda babasına danışıyor, fakat bir yandan partinin imajını değiştirmeye çalışıyordu. Yahudi nefretini rafa kaldırıp Fransız toplumsal hayatında giderek daha çok görünür olan Müslümanları hedef alıyor, partinin ilk kadın lideri olmanın verdiği avantajla kadın haklarına yönelik daha keskin söylemler kullanıyor, Fransız kimliğini önplana çıkarıyordu. Jean-Marie Le Pen de İslamofobik ve Araplara yönelik nefret söylemlerini kullanan bir liderdi, fakat 1997 yılında Türkiye’ye gelip Necmettin Erbakan ile Avrasya ve milliyetçilik üzerine konuşabilmişti. Marine Le Pen, antisemitizmde dozu düşürmüş, İslamofobi de vites arttırmıştı. Babasının aksine daha merkezde yer alan milliyetçi ve muhafazakar Avrupalı liderlerle iletişim kurmaya, diğer aşırı sağ hareketlerle dirsek temasını arttırmaya karar vermişti.

Le Pen, Müslüman Fransızların yaşadığı Mayette adasına “ırkçı” imajını temize çekmek için sık sık gidiyor, kendisini seven ve yoğun oranda oy veren ada sakinleriyle bol bol görüntü veriyor. Mayonette adasında yaşayanlar da yasadışı göçten şikayetçi, Le Pen’in politikalarını destekliyor.

Marine Le Pen yeni imajının ilk karşılığını 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gördü. Seçimin ilk turunda %18 oy aldı, Ulusal Cephe için bu oy oranı bir rekordu. Parti, 2014 AB seçimlerinde %25, 2017 genel seçimlerinde %13 oy aldı. Le Pen, AB’ye yönelik sert eleştirileriyle, serbest dolaşım kurallarına yönelik göçmen karşıtı söylemleriyle AB seçimlerinde sağın emanet oylarını almayı başarmış, ilginç bir seçmen profili yakalamıştı. Le Pen, 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda %21, ikinci turda Macron karşısında %34 oy almayı da başarmıştı.

2015 yılında Holokost’taki gaz odalarına ilişkin açıklamalarını geri çekmeyen babasını partiden ihraç etmiş, 2018 yılında ise partisinin ismini Ulusal Cephe’den Ulusal Çağrı’ya değiştirmişti. 2022 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Le Pen ilk turda %23, ikinci turda rekor bir oyla %41 almıştı. Babası Le Pen’in rakibi başka bir aşırı sağcı olan Fransız Yahudisi Eric Zemmour’u desteklediğini açıklamış, kızından “intikamını” almıştı.

Le Pen yükseldikçe, merkez sağ erimiş, 2022 seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adayı Valerie Pecresse tarihi bir hezimete uğrayarak sadece %5 oy alabilmişti.

Bütün bu seçim başarılarına rağmen Le Pen, babasının tartışmalı geçmişinin gölgesinden kurtulamamıştı. “Le Pen” soyadının olumsuz etkisi devam ediyordu. Ne yeni günah keçileri, ne yeni imajlar, ne de Instagram’da yarattığı “kedi seven tatlı kadın” imajı gençlere, kadınlara, kentli seçmene ulaşmakta beklediği ölçüde başarılı olamamıştı.

Le Pen’in bulduğu çare kendi fikirleri kadar radikal oldu. Le Pen, aile mirası partisini kendi elleriyle hiçbir siyasi tecrübesi olmayan gencecik bir adama devretti: Jordan Bardella.

Tekinsiz mahallenin bıçkın delikanlısı

1995 doğumlu Jordan Bardella, Marine Le Pen için eşi benzeri bulunmaz bir “projeydi”. Bardella, Paris’in lüks semtlerinde bir malikanede büyüyen Le Pen’in aksine Paris’in en fakir göçmen mahallelerinden biri olan Saint Dennis’de dünyaya gelmişti. %40’ı göçmen kökenli olan bu banliyöde suç oranları, uyuşturucu kullanımı yüksek, Müslümanlarla Fransızlar arasındaki çete savaşları yoğundu. Jordan Bardella, 2015’teki IŞID saldırılarını düzenleyen teröristlerin sığındıkları evin basılmasına şahit olmuştu. İtalya göçmeni bir ailenin çocuğuydu, anne babası kendisi 1 yaşındayken boşanmıştı. Babası içeçek makineleriyle ilgili bir şirketin sahibi, annesi ise anaokulunda çalışıyordu. Bardella’nın babası zengin bir işletmeciydi. Jordan Bardella’yı lisede özel bir okula yollamış, Miami tatili hediye etmiş, elini oğlunun üzerinden çekmemişti. Bardella gençliğinde mahallesinde yaşanan gerginliklerden dolayı Müslümanlara öfkeli bir şekilde büyümüş, fakat göçmenlere gönüllü Fransızca dersi vermeyi ihmal etmemişti.

Bardella 20 yaşında.

Bardella siyasete 16 yaşında Ulusal Cephe’nin yeni lideri Marine Le Pen’in ilk Cumhurbaşkanlığı kampanyasında gönüllü olarak atıldı. Üniversite hayatı pek parlak değildi, girdiği Sorbonne Üniversitesi’ni bitirememiş, siyasetle ilgilenmek için okulu bırakmıştı. Bardella parti içinde yavaş yavaş yükselmeye başladı, önce Saint Dennis bölgesinde sonrasında partinin AB Parlamentosu vekillerinin ofisinde çalıştı. 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Marine Le Pen’in yakın ekibine girdi. Le Pen, banliyöde büyümüş bu karizmatik gençten etkilendi. Le Pen imajından kurtulmaya, daha geniş seçmen kitlelere ulaşmaya çalışan partisi için böyle bir genç büyük bir fırsattı.

Le Pen, Bardella’yı önce parti sözcüsü yaptı, ardından 2019 AB Parlamentosu seçimlerinde partinin liste başı adayı gösterdi. Jordan Bardella, Le Pen ile birlikte partinin fiili bir lideri gibi sahada, kampanya yapıyor, 2017 yılında ülkenin karizmatik genç liberal lideri olarak Cumhurbaşkanı seçilen Macron’un aşırı sağcı bir alternatifi olarak “değişim” söylemini kullanıyordu.

Bardella’nın liste başı olduğu 2019 seçimlerinde parti, %24 oy aldı. Le Pen, 2022 seçimlerinde sonraysa radikal bir karar alarak partinin genel başkanlığını 27 yaşındaki Jordan Bardella’ya emanet etti. Arka plana çekildi. Le Pen’in planı basitti, partinin yüzü Bardella olacak, diğer siyasetçilerle polemiğe Bardella girecek, parti vaatlerini Bardella açıklayacaktı. Le Pen ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanacak, yurtdışı temaslarını arttıracak, daha geniş boyutlu tartışmalara odaklanacaktı. Partinin başında ilk kez Le Pen soyadlı biri yoktu. Fakat Jordan Bardella, Le Pen’e “rağmen” var olan biri kesinlikle değildi. Le Pen, 2019 yılından itibaren Bardella’yı gazeteci ve partinin siyasal iletişim danışmanı Pascal Humeau’ye emanet etmiş, Humeau kendi tabiriyle önüne “bomboş” gelen genç adama diksiyondan genel kültüre uzanan geniş bir eğitim vermişti. Gençliğinde siyasetten uzak, eğlence hayatı ve video oyunlarıyla geçen bir hayat yaşayan Jordan Bardella, belirli siyasi kalıpları ve akıcı bir diksiyonu pratik edinmiş, siyasi arenaya ışıltılı bir giriş yapmıştı. Sosyal medyayı etkin kullanıyor, TikTok’ta 2 milyon takipçiye ulaşıyor, Instagram’da “seksi” pozlar veriyor, özellikle genç seçmene ulaşmak için mizah dilini ihmal etmiyordu.

“Macroncuların gözyaşlarını içiyormuşçasına poz ver”

Marine Le Pen’in yeğeniyle sevgili olan Jordan Bardella, kız arkadaşlarıyla hiçbir şekilde medyaya görüntü vermeyerek “Fransa’nın en çekici bekar erkeği” sıfatını da kaybetmiyor, hayatına ilişkin gizemi de koruyordu.

Bardella, her ne kadar Le Pen’in emir askeri olsa da bazı konularda kendisiyle aynı sayfada değil. Bir nevi aşırı sağın “sevimli” yüzü. İklim krizi konusunda partinin yaşlı kanadına göre daha ılımlı, en azından yaşanan krizi inkar etmiyor, fakat çözümlerin halkın sırtına binmemesi, ekstra gelir kaybına sebep olmamasını savunuyor. Dış politikada Marine Le Pen’in aksine açıkça Putin’i eleştiriyor, partisindeki çoğu kişinin aksine Zelensky’i AB Parlamentosu’nda alkışlıyor. Seçilir seçilmez NATO ittifakına bağlılığını açıklayan, ABD ile yakın ilişkiler kuran İtalya’nın aşırı sağcı lideri Meloni’ye benzer bir çizgide. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü sıkı bir şekilde savunuyor. Eşcinsel evliliğe karşı ama iptal edilmesi için bir çaba içerisinde olmayacağını söylüyor. Göçmenlere olan karşıtlığı göçmenlere sosyal yardımların verilmemesi, bu sosyal yardımların tamamen Fransız vatandaşlarına aktarılması üzerinden kuruyor. Yapay zekanın işssizliği arttırabileceğini söylüyor. Bardella’nın bütün söylemleri “elitlere karşı halk ittifakı” üzerine. Çocukluğunu, büyüdüğü yoksul banliyölere atıf yaparak iyi okullardan mezun elit Fransız solcuları, liberalleri ve merkez sağcılarını eleştiriyor, partisinin halkın yanında olduğunu her seferinde vurguluyor.

İslamofobi, göçmen karşıtlığı, Fransız kimliği milliyetçiliğiyle harmanladığı sol ekonomik politikaları genç bir sosyal medya diliyle süslüyor ve hayat pahalılığının arttığı, gençlerin eskiye nazaran iş bulmakta zorlandığı, Sarı Yelek ve çiftçi protestolarının ses getirdiği bir zamanda merkez siyasetin çözüm bulamadığı gündelik hayat sorunlarını yüksek sesle dile getiriyor. Bütün bunları da Marine Le Pen ve babasının aksine “temiz” bir siyasi geçmişle yapmaya çalışıyor. Bu yüzden de 2024 Avrupa seçimlerinde yine liste başı olduğu tarihi bir zaferle partisini rahatça %31’e çıkardı. 

Genç yaşında aşırı sağ için “büyük” işlere imza atan Jordan Bardella, yakın bir zamanda Fransa’nın ilk aşırı sağcı ve en genç başbakanı olabilir.

Fransa’nın “en genç” başbakanı kim olacak: Jordan Bardella mı, Gabriel Attal mı?

Macron, 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki dönem sınırlaması nedeniyle yeniden aday olamayacağı için yerine genç bir veliaht bırakmak zorunda. Bu nedenle 2024 yılında başbakanlığa 34 yaşındaki Eğitim Bakanı Gabriel Attal’ı atadı. Yahudi kökenli Attal, Fransa’nın ilk eşcinsel ve en genç başbakanı. Fakat bu seçimlerde Attal’ın başbakanlık yarışındaki en büyük rakibi kendisinden “en genç başbakan” sıfatını almaya talip olan Jordan Bardella. Zira Macron’un Haziran sonunda düzenlenecek erken seçimleri açıklamasının ardından Marine Le Pen partisinin meclis çoğunluğunu alması durumunda başbakan adayının 28 yaşındaki Jordan Bardella olduğunu duyurdu.

Cumhurbaşkanı Macron’un meclisi feshedip erken seçime götürürken Anayasa m.12’ye göre başbakan Attal’ın görüşünü alıyor. Attal’ın morali bu toplantı boyunca oldukça bozuk gözüküyor.

Gabriel Attal, 2027 seçimleri için güçlü bir alternatif olup olmadığını Haziran 2024 seçimlerinde ispatlayacak. Zira eğer Le Pen’in partisi meclis çoğunluğuna ulaşırsa Attal’ın siyasi kariyeri de erken bir finalle kapanacak.

Gabriel Attal ve Jordan Bardella çoktan televizyon münazaralarında karşı karşıya gelmeye başlamıştı bile.

Erken seçim Fransa için büyük bir siyasi risk. Fakat siyasi kariyerine istemese de 2027 seçimleriyle son verecek Macron için kaybedecek pek bir şey yok. Macron, Fransız aşırı sağının mecliste çoğunluğu elde etmeyeceğini düşünüyor. Bunun en büyük kanıtı erken seçim açıklamasında “Fransız halkına duyduğu güven”de saklı. Macron iki turlu seçim sisteminde, Fransızların aşırı sağ adaylara karşı birleşeceği kanaatinde. Fakat aşırı sağ çoğunluğu kazansa da Macron için bu risk göze alınabilir boyutta. Macron bu durumda, meclis çoğunluğunun tepkisi çekmeyecek, bir güvensizlik önergesi vererek görevden almayacağı bir aşırı sağcıyı başbakan atayacak. Ve Fransız yarı başkanlık sisteminde mümkün olduğunca bu aşırı sağcı hükümeti engellemeye çalışacak. Jordan Bardella gibi genç bir başbakanı her seferinde “yetersiz” gösterecek. Böylece aşırı sağ 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce “rezil olacak”, bugüne kadar eleştirdiği merkez sağ gibi Fransa’nın temel sorunlarını çözmekte yetersiz kalacak. Nitekim Jordan Bardella ne bugüne kadar ciddi bir işte çalışmış, ne de iyi bir eğitim görmüş. Sadece siyaset tecrübesi olan bir isim.

Macron için “kazan-kazan” gözüken bu planın ters tepmesi de olağan. Jordan Bardella ve Le Pen, iyi bir kabine kurarak, merkez sağı da saflarına katarak gücüne güç katabilir, Fransa’daki kurulu düzeni sarsacak yeni yasalar kabul edebilir, anayasa yargısıyla çatışarak Fransız halkının öfkesini kurumlara karşı yöneltebilir.

Bunun sinyalleri daha seçim öncesinde kendini göstermeye başladı bile. Merkez sağ Cumhuriyetçiler, Le Pen ve Bardella ile iş birliği yapma konusunda ikiye bölündü, genel merkezin kapısının kilitlendiği, parti genel başkanının görevden alındığı bir sürece girdi. Zemmour’un partisinde siyaset yapan yeğen Marion, teyzesiyle barışarak Le Pen’i destekleyeceğini açıkladı. Le Pen’ler uzun bir aradan sonra sağı kendi bünyesinde birleştirmeye yaklaşmış gibi duruyor. Bu başarıda en büyük pay ise partinin yeni yüzü Jordan Bardella’nın. 

Siyaset boşluk kaldırmıyor

Fransızların %55’ine göre ülkedeki en büyük sorun alım gücünün düşmesi, COVİD’den sonra artan enflasyon. Macron’un bir zamanlar karizmatik liderliğini üstlendiği merkez siyasetin, gündelik yaşam sorunlarına önerdiği bir çözüm henüz yok. Liberal fikirleri popüler bir şekilde anlatacak siyasetçiler uzun bir süredir görülmüyor. Merkez figürler, halkı ikna etmek yerine, Macron’a oy vermeyenlere hakaret etme yarışında. Ekonomik sıkıntılar, güvenlik endişeleri karşısında somut ve ikna edici yöntemler veya ılımlı fikirleri popüler ve “cool” bir şekilde anlatan merkez siyasetçilerden yoksun bırakılan seçmenin “imdadına” ise radikal sağ koşuyor.

Jordan Bardella, Le Pen; hem yaşanan sorunlara ortalama bir Fransızın kolaylıkla yaşam tarzı, kültür ve tarih açısından önyargılı olabileceği Müslümanlar, Afrikalılar, göçmenler gibi günah keçileri sunuyor, hem de bu önyargıları serbest piyasa ekonomisini eleştiren sosyal yardımlara önem veren, sağ söylemin aksine sol ekonomik politikalara yakın sosyal devletçi bir çizgiyle harmanlıyor. Daha da ötesi, bütün bu fikirler etkin sosyal medya kampanyası, yoğun saha çalışmaları ve yeni siyasi figürlerle pekiştiriliyor, merkez siyasetin bıraktığı boşluk kolaylıkla Le Pen ve arkadaşları tarafından dolduruluyor.

Genel seçimlerin atmosferi Avrupa seçimlerinden farklı. Sandığa katılım daha fazla, Fransız halkına parmak sallayan seçilmemiş bürokratların cirit attığı AB’ye duyulan tepki nedeniyle Le Pen’e verilen tepki oyları daha az, iki turlu seçim sistemi nedeniyle aşırı sağ kurulan barikat oylarının sayısı daha yüksek.

Yeşiller, merkez sol, komünistler ve Melenchon’un Müslüman seçmene göz kırpan sol partisi geniş bir sol ittifak kurdu bile. Her bölgede ortak ve tek aday gösterecek, böylece aşırı sağı engellemeye çalışacaklar. Le Pen ve Bardella ise bu ittifakı antisemit ve İslamcı olarak tanımlıyor, Filistin’i destekledikleri için Melenchon’un partisine “Hamasçı” diyor.

Bu nedenlerden dolayı  merkez sağdaki “radikal sağ ile ittifak” tartışması, sol ittifakın başarısı, Macron’un seçim sürecine etkisinin boyutunun öngörülememesi nedeniyle sandıktan çıkacak sonuç şimdilik belirsiz. Macron, Fransız seçmenin radikal sağı sandıkta engelleyeceğine güvenerek meclisi feshetmiş ve ülkeyi erken seçime götürmüştü. Fakat merkez siyasete olan güvenini kaybeden Fransız halkı çareyi 28 yaşındaki aşırı sağcı Jordan Bardella’da bulursa, Fransa’da bir şeylerin değişeceği kesin.

Ülkenin kaderini Fransızların radikal fikirleri çekici bir vitrinle sunan Le Pen ve Bardella’ya karşı duyduğu güven ve sevgi belirleyecek. Eğer merkez siyasetinin terk ettiği çaresiz Fransız seçmenin aklını siyasetin bıçkın ve yakışıklı delikanlısı Bardella alırsa, Fransa’nın bu toksik ilişkiyi atlatması da biraz zaman alacak, geride kapanamayacak derin yaralar, sancılar bırakacak.

- Advertisment -