Yunus Emre Erdölen

Zeytin ağaçları uğruna gencecik bir ömür: Ayşenur için ne yapabiliriz?

26 yaşındaki Türk kökenli Amerikan vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi, Batı Şeria’da İsrail ordusu tarafından katledildi. Ayşenur, zeytinliklerini işgal etmek isteyen İsrailli yerleşimcileri protesto etmek için topluca Cuma namazı kılan Filistinlilere destek vermek için Betia kentine gitmişti. Korumak istediği zeytin ağaçlarının gölgesinde son nefesini veren Ayşenur katledilmesi, vatandaşı olduğu ABD’yi henüz öfkelendirmedi. Türkiye’nin ise Ayşenur’a sahip çıkması için yapabileceği çok şey var.

Surda bir gedik: İngiltere’den İsrail’e kısmi silah ambargosu

Bu hafta İngiltere geç de olsa çok önemli bir karara imza attı ve İsrail’e kısmi silah ambargosu uygulayacağını açıkladı. Barack Obama’nın yakın dostu İngiliz Dışişleri Bakanı David Lammy, 30 silahın ihracat lisansının askıya alındığını duyurdu. Birçok Filistin destekçisi kararı yetersiz buldu, İsrail ise kritik bir eşikte İngiltere’nin kendisini yalnız bıraktığını söyledi. İngiliz hükümetinin aldığı bu karar, uluslararası insancıl hukukunun, bizzat İngiltere’nin kendi yasalarının doğal bir sonucu. İsrail’e silah yardımı ve siyasi destekleriyle yardım eden Batı ülkeleri, İsrail’e açılan davalardan etkilenmekten, İsrail’in işlediği savaş suçları nedeniyle ulusal ve uluslararası düzeyde sorumluluklarının doğmasından endişe duyuyor, şimdiden önalmaya çalışıyor.

Podcast çeken Amerikalı bir gazeteci, 19 yıl önce örtbas edilen bir katliamı nasıl gün yüzüne çıkardı?

The New Yorker dergisinde çalışan araştırmacı gazeteci Madeleine Baran, popüler podcast serisi “In the Dark”ın 3. sezonunda 19 sene önce Irak’ta işlenen Haditha katliamını ele aldı. Amerikan askerlerinin çoğu kadın çocuk 24 Iraklı sivili katletmesinin ardından olay yerindeki fotoğraflar arşive kaldırılmış, hiçbir sorumlu hapse girmemişti. Madeleine Baran, 15 akrabasını kaybeden Iraklı avukat Khalid Salman ile el ele verdi, olayın canlı tanıklarıyla konuştu. ABD ordusuna dava açarak olay yeri fotoğraflarına ve soruşturma evrakına ulaştı, kamuoyuna açıkladı. 19 yıldır saklanan bir katliamı tüm detaylarıyla gün yüzüne çıkardı. Tam da İsrail’in Gazze’de sivilleri katlettiği korkunç bir soykırım işlediği günlerde büyük bir savaş suçu haberini milyonlara ulaştırdı. Dehşet verici fotoğraflarıyla Haditha katliamı sadece geçmişe değil, günümüze ve geleceğe dönük bir özeleştiriyi de zorunlu kılıyor.

Kamala Harris’in beş dakikalık Filistin sınavı

Oprah’tan eski Trumpçı Cumhuriyetçilere, Obama’lardan Hamas rehinesi ailelere onlarca kişinin konuştuğu Demokrat Parti kurultayında Filistinli Amerikalıların beş dakikalık kürsü talebi reddedildi. Bu hafta düzenlenen kurultayda ABD’nin ilk siyah kadın başkan adayı olarak tarihe geçen Kamala Harris ve Demokrat Parti elitleri, geçmişte kadınlara, siyahlara ve eşcinsellere açılan kapıları Filistinli Amerikalıların suratına kapattı. 31 yaşındaki genç Demokrat Partili Filistinli Müslüman Ruwa Romman, kürsüye çıkabilseydi Filistin’de doğup sürgünde ölen dedesinden, Kamala Harris’in aday olmasını sağlayan Fannie Lou Hamer gibi siyah kadın aktivistlerden bahsedecek, ölesiye nefret ettiği Trump’a karşı Kamala için oy isteyecekti. Sadece “kendine” Demokratlar Ruwa’nın beş dakika Filistin’den bahsetmesine dahi tahammül edemedi.

68’in ruhu, Gazze’nin gölgesi: Demokratların “sandalye fırlatmalı” kurultayı

Demokrat Parti, Kamala Harris’in başkan adaylığını Pazartesi (19 Ağustos) günü Chicago’da düzenlenecek 3 günlük kurultayda resmileştirecek. 2024 Kasım seçimleri, Amerikalı Demokratlar için hiç olmadığı kadar 1968’i hatırlatıyor. 1968 kurultayı da Chicago’da düzenlenmiş, Başkan Johnson anketlerdeki düşüşü görünce Biden gibi son anda adaylıktan çekilmiş, yine Biden’in Harris’i işaret etmesi gibi önseçim kazanmayan başkan yardımcısı Humphrey’i halef seçmişti. Fakat en önemlisi 1968 kurultayı, Vietnam’ın işgaline karşı çıkan solcuların ve gençlerin protestolarıyla sarsılmıştı. 56 yıl sonra bugün de Chicago’daki Demokrat Parti kurultayında savaş karşıtı gösteriler düzenlenecek. Kurultay bu sefer Vietnam’ın işgalinin değil, Gazze soykırımının gölgesinde geçecek.

Veri bulutu değil, online toplama kampları: Teknoloji şirketleri Gazze soykırımına nasıl ortak oluyor?

İsrailli araştırmacı gazeteci Yuval Abraham, geçen hafta İsrail’in Gazze soykırımında saldırdığı hedefleri seçerken kullandığı verileri Amazon’un veri bulutunda sakladığını iddia etti. Yuval Abraham’a konuşan İsrailli askeri kaynaklar, İsrail’in yüzbinlerce Gazzeliye ait hassas veriler ve hata payı yüksek bir yapay zeka teknolojisi sayesinde seri bir şekilde hedefleri bombaladıklarını itiraf ediyor. Abraham’ın iddiası doğruysa, İsrail’in soykırımına ortak olan şirketlerin de sonu Netanyahu gibi mahkeme salonlarında bitecek. İsrail’in online bir toplama kampı kurmasına yardımcı olan şirketlerin başına gelebilecekleri anlamak için Kolombiya’daki faşist militanlara para akıtan Amerikalı muz şirketi Chiquita’nın akıbetini hatırlamak yeterli.

Kamala Harris, başkan yardımcısı için tüm tuşlara bastı: Asker, öğretmen, futbol koçu, avcı, nişancı ve iş bitirici Minnesota Valisi Tim Walz

Dün Demokrat Parti’nin başkan adayı Kamala Harris, Kasım 2024 seçimleri için başkan yardımcısı adayını açıkladı: Minnesota Valisi Tim Walz. Kamala Harris’in takım arkadaşı Walz, ortalama bir Amerikalının kalbini çalmak için adeta tüm tuşlara basmış bir siyasetçi: Emekli bir asker ve öğretmen, silah sahibi bir nişancı, avcı, Amerikan futbol koçu, muhafazakar seçmenin oyunu alan iş bitirici bir solcu, prompter kullanmayı dahi bilmeyen etkili bir hatip. Fakat en önemlisi, sosyal devletin güçlü olmadığı Amerika’da bütün okullarda öğrenciler için ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği verilmesini sağlayan çalışkan bir Vali. Kamala Harris, sadece Walz’ı seçerek orta sınıflara ve solculara göz kırpmadı, ayrıca İsrail’i çok yoğun bir şekilde destekleyen adayları seçmeyerek de Gazze için tepki gösteren Demokrat Parti seçmenini de rahatlattı.

ANALİZ | Kamala Harris başkan yardımcısını ‘sol’dan seçti: Tim Walz

Yunus Emre Erdölen, Kamala Harris’in Minnesota Valisi Tim Walz’ı başkan yardımcısı seçmesini değerlendirdi: “Harris, İsrail’in sıkı destekçisi adayları değil; sol tabanının sevdiği Walz’ı seçti. Walz, tabanı birleştirecek yetenekli bir hatip.”

Rus muhalifler, özgürlüklerine neden Esenboğa Havalimanı’nda kavuştu?

Soğuk Savaş’tan bu yana en geniş kapsamlı esir takası Ankara Esenboğa Havalimanı’nda yapıldı. ABD ve Almanya başta olmak üzere Batı ülkeleri, Rusya ve Belarus 24 mahkumu karşılıklı serbest bıraktı. Türkiye’nin arabuluculuğu ve MİT’in gözetiminde gerçekleşen esir takasının bir diğer ilginç yanı ise sadece Rusya’daki Amerikan ve Alman vatandaşı mahkumların değil, Rus vatandaşı muhalif siyasi tutsakların da takas kapsamında alınmasıydı. Tucker Carlson’dan Hillary Clinton’a, Bulgar araştırmacı gazetecilerden inatçı annelere birçok kişinin dahil olduğu film tadındaki bu imece esir takası sayesinde yok yere hapis yatan birçok Rus muhalif özgürlüğüne sessizce kavuşmuş oldu. Hem de Esenboğa Havalimanı’nda.

Bir bakışı bin alkışa bedel: Filistinli Rashida, Amerikan Kongresi’ne nasıl girdi?

Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde Filistin için sokağa çıkan Amerikan vatandaşlarına hakaret edip Amerikalı Kongre üyelerinin alkışını aldı. Görüntüler tam bir sirkti: 58’i ayakta 78 kez alkışlandı, elini sıkmak isteyen vekiller nedeniyle 5 dakika salondan çıkamadı, Filistinlilere “barbar” dedi. Bu rezil sirkin çarkına çomak sokan ise yine bir Filistinli oldu. Amerika’nın ilk kadın Müslüman Kongre üyesi olan Demokrat Partili Filistin kökenli Rashida Tlaib, elinde tuttuğu “savaş suçlusu” ve “soykırım faili” yazılı pankartı ve boynuna astığı kefiyesiyle konuşma boyunca öfkeli gözlerini Netanyahu’dan ayırmadı. Rashida Tlaib’in öfkesi boşuna değildi. Netanyahu sadece on binlerce masum Filistinliyi katletmemiş, aynı zamanda Trump ile el ele verip Rashida’nın anneannesini son kez görmesine de engel olmuştu.

PORTRE | Kamala Harris: Hintli anne, Jamaikalı babanın “polis” kızı

Kanser araştırmacısı Hintli annesi ile Jamaikalı Marksist ekonomi profesörü babası insan hakları eyleminde tanıştı. Sert bir savcı olarak “polis” diye ün yaptı, genç bir siyahi kadın olarak senatoya girerek şöhreti arttı ama Başkan Yardımcılığı’nda dört yılı düşük profilli geçti. Ama şimdi Trump karşısında ABD’deki Demokratları ve demokrasinin son ümidi.

Tövbe kapısının devşirme müridi: Trump’ın başkan yardımcısı J. D. Vance

Suikastten sağ kurtulan Donald Trump’ın “modern mesih” olarak başladığı yeni hayatındaki ilk işi başkan yardımcısı adayını açıklamak oldu: 39 yaşındaki Ohio Senatörü J.D. Vance. J.D. Vance, geçmişte Trump’a Hitler demiş, yoksulluk ve istismar içinde geçen hayatını anlattığı anı kitabıyla popüler olmuş bir siyasetçi. 2 sene önce Trump’ın desteğiyle senatör seçilen Vance, zamanla en ateşli Trump destekçilerinden birine dönüştü. Sıkı bir İsrail destekçisi, Suriye ve Ortadoğu’dan Amerika’nın çekilmesini savunuyor, ekonomi politikalarında sola yakın, sosyal konularda muhafazakar. J.D. Vance, Trump’tan daha iyi Trumpçılık yapabilecek sahici bir “veliaht”, Amerikan sağının genç ve karizmatik prensi, şimdiden 2028 seçimlerinin favori ismi.

ANALİZ | Yunus Emre Erdölen: “Trump suikastı komplo teorileri, Amerika’nın yaşadığı siyasi krizin üzerini örtüyor”

Saldırının faili Cumhuriyetçi Parti üyesi olmasına rağmen Demokratlara yakın bir fona 15 dolar bağış yapan 20 yaşındaki bir genç erkek. Saldırganın motivasyonu veya Gizli Servis’in miting alanına 150 metre uzaklıktaki çatıda önlem almada ihmali olup olmadığı henüz meçhul. Fakat bütün bu komplo teorilerinin ötesinde apaçık bir gerçek var: Amerika tarihinin en yoğun kutuplaşma dönemlerinden birini yaşıyor ve bireysel silahlanmayla, radikalleşmenin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde böyle bir suikastın yaşanması pek de şaşırtıcı değil.

Aşırı sağı halı altına süpürmek Batı’yı kurtaracak mı?

Geçen hafta yükselen aşırı sağ karşısında kabuslar gören Avrupa rahat bir nefes aldı. İngiltere’de seçimleri merkez sol İşçi Partisi kazandı, Fransa’da meclise en çok vekil sokan ittifak solcular oldu. Fakat seçim sonuçlarına detaylı bakınca tablo biraz farklı. Ülke genelinde %34 oy alan İşçi Partisi, Avamlar Kamarası’nın %64’ünü kazandı. Aşırı sağcı Reform Partisi sadece 5 vekil kazandı, ama %14 oy aldı. Fransız seçimlerinde Le Pen’in partisi hem merkez sağı eritti, hem de vekil sayısını neredeyse ikiye katladı. Fransa ve İngiltere’yi sandıkta birleşen seçmen ve dar bölge seçim sistemi kurtardı. Belki aşırı sağ seçimleri kazanamadı, ama bitmedi de.

Bulgar komünistin vasiyeti, aşırı sağın topuk sesleri: Fransız solu nasıl birleşti?

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, Fransız aşırı sağı %31 oyla rekor kırdı. Macron aşırı sağı sınamak için erken seçim kararı aldı. Fransa, Ulusal Meclis’i belirlemek için 30 Haziran’da sandık başında. Ukrayna’dan Filistin’e, AB’den küreselleşmeye birçok konuda anlaşamayan Fransız solu ise zoraki bir seçim ittifakı kurdu. Yeşiller, aşırı sol, komünistler, sosyalistler ve sol liberallerin kurduğu “Yeni Halk Cephesi” bütün ülke çapında ortak liste ile seçime giriyor. Aşırı sağa karşı birleşen Fransız solunun ilham kaynağı 30’lar Avrupasında yükselen faşizme karşı seçim ittifakı yaparak 1936 seçimlerini kazanan Halk Cephesi. Halk Cephesi’nin zaferi sayesinde Léon Blum, 1936’da Fransa’nın ilk sosyalist başbakanı seçilmişti. Fakat 88 sene sonra kurulan “Yeni Halk Cephesi”nin bir başbakan adayı yok.

Ne seninle ne de sensiz: Trump’ın gerçek rakibi Kamala Harris mi?

Joe Biden, dün Wisconsin’de düzenlediği mitingte net bir şekilde medyadan, partisinden ve seçmenden gelen tepkilere rağmen adaylık çekilmeyeceğini söyledi. Biden’in hemen arkasında endişeli genç bir Amerikalı Demokrat pankart açtı: “Meşaleyi devret Joe”. 82 yaşındaki Joe Biden, inadı bırakır ve meşaleyi devretmek isterse akıllara gelen ilk isim başkan yardımcısı Kamala Harris. Joe Biden’in en büyük hatası, 2020 seçimlerinde Kamala Harris gibi başarısız bir siyasetçiyi başkan yardımcısı seçmekti. Bu gidişle meşaleyi devretmemek ve adaylıktan çekilmeyerek Trump’a seçimleri hediye etmek en büyük ikinci hatası olacak. Kamala Harris’in de Trump’ı yenmesi düşük bir ihtimal, ama en azından böyle bir ihtimal var.

Peki ne oldu da Amerika, Biden ve Trump’a mecbur kaldı?

Perşembe günü (27 Haziran) düzenlenen ABD başkanlık münazarası hem Amerikalılar hem de dünya için büyük bir rezaletti. Münazarayı açık ara Trump kazandı, kendisine en yakın isimler dahi Biden’a “yarıştan çekil” çağrısında bulundu. Münazaranın bir diğer kaybedeni ise milyonlarca seçmeni bu iki siyasetçiye mecbur bırakan Amerikan demokrasisi oldu. 250 yıllık Amerikan demokrasisi, Oval Ofis’ten alınan kararların Ukrayna’dan Filistin’e, Çin’den Avrupa’ya bütün dünyayı etkilediği kaotik bir dönemde 300 milyon Amerikalının önüne çok tatsız bir oy pusulası koydu: Seçim sonuçlarını kabul etmeyen, 4 ceza davasında sanık olan ABD’nin ilk hüküm giyen eski başkanı Donald Trump ve bir cümleyi dahi tamamlayamayan, boşluğa bakan, Trump gibi zayıf bir adaya dahi cevap veremeyen ABD tarihinin en yaşlı başkanı 82 yaşındaki Joe Biden. Peki ne oldu da Amerika böylesine kritik bir eşikte, Biden ve Trump’a mecbur kaldı?

Fransa’nın toksik aşkı, aşırı sağcı Marine Le Pen’in yakışıklı maskotu: Jordan Bardella

Bir ay sonraki Fransa seçimlerinde Le Pen’in Ulusal Çağrı partisinin genç ve yakışıklı lideri 28 yaşındaki Jordan Bardella’nın ülkenin ilk aşırı sağcı başbakanı olma olasılığı yüksek. Fransa diken üstünde. Fransız solu aşırı sağı engellemek için geniş bir ittifak kurdu, merkez sağ radikal sağ ile ittifak tartışmaları nedeniyle ikiye bölündü. 1972 yılında Jean-Marie Le Pen’in tohumlarını ektiği Fransız aşırı sağının bu tarihi zaferinin arkasında ise Marine Le Pen ve Jordan Bardella’nın son 10 senedir başlattığı köklü bir imaj kampanyası ve merkez siyasetin çöküş hikayesi var.

Gazze’den Cochella’ya: Sürgün hayallerin yakışıklı TikTok prensi Saint Levant

Cezayir, Fransa, Sırbistan ve Filistin kökenli 23 yaşındaki karizmatik şarkıcı Saint Levant, dün ilk albümü “Deira”yı çıkardı. Deira, Saint Levant’ın babasının 2000 yılında Gazze’de inşa ettiği ve bu sene İsrail bombalarıyla yerle bir edilen otelin ismi. Cochella festivalinde Filistin şarkıları söyleyen, bayrağı açan ve Gazze’ye video yoluyla bağlanan Saint Levant’ın iki amacı var: Gazze’nin sesini, kültürünü, çığlığını ve ritmini milyonlarca kişiye ulaştırmak ve bir gün Gazze’ye dönüp büyüdüğü şehri ve Otel Al Deria’yı yeniden inşa etmek.

Yapay zeka ile soykırım: Filistinlileri diri diri yakan İsrail neden pişman değil?

İsrail, bu hafta Refah’taki mülteci çadırlarını bombaladı, yaklaşık 50 Filistinli diri diri yanarak can verdi. İsrail her ne kadar “hata” diyerek iç soruşturma başlatsa da İsrail, kullandığı yapay zeka uygulamalarıyla kolektif sivil katliamlarını “meşru bir zaiyat” olarak görüyor, steril ve otomatik bir katliam çarkını işletiyor. “Lavender” yapay zeka uygulamasıyla sık sık değiştirildiği için takibi zor olan telefon numaralarını inceleyerek hata payı yüksek ölüm listeleri hazırlıyor, bu ölüm listesindekiler evlerine girdiği anda “Babacık nerede?” yapay zeka uygulamasından gelen bildirim üzerine ev bombalanıyor. Araştırmacı gazeteci Yuval Abraham’ın ortaya çıkardığı bu otomatik soykırımda İsrail, “tasarrufta” bulunmak adına etki alanı dar, hedef odaklı füzeleri tercih etmiyor, bir hedef başına 30-40 sivilin ölümünü soğuk ve mekanik bir şekilde göze alıyor.

ANALİZ | “Trump hapse girse de başkan seçilebilir”

Yunus Emre Erdölen, Trump'ın suçlu bulunmasını değerlendirdi: "ABD anayasasına göre Trump hapse girse de başkan seçilebilir, engel yok, hapisten yönetebilir. Ama 11 Temmuz'da alacağı cezaya göre, ikamet ettiği Florida'da oy kullanma hakkı kısıtlanabilir."

Holokost mağduru Theodor, Lübnanlı Amal Clooney ve Britanyalı Kerim’in insanlığa mirası: Netanyahu’nun sanık sandalyesi

Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı Karim Khan, İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Gallant ve üç Hamas yöneticisi hakkında savaş suçu işledikleri iddiasıyla tutuklanma talebinde bulundu. Hakkındaki tutuklanma talebi kabul edilirse, Netanyahu “Putin, Ömer el-Beşir ve Kaddafi’den oluşan “gurur” dolu listeye katılacak. Amerikalı senatörler ve İsrail tarafından tehdit edilen Pakistan kökenli Britanyalı savcı Karim Khan bu zor süreçte yalnız değildi. 94 yaşındaki Holokost mağduru Theodor Meron, George Clooney’in eşi olmanın ötesinde çok başarılı bir insan hakları hukukçusu olan Lübnanlı Amal Clooney de Khan’ın danışma kurulunda yer alarak tutuklama talebine destek verdi. Bir zamanlar İsrail devletine danışmanlık yapan Theodor Meron, 46 yıl önce İsrail’in işgal ettiği topraklarda Yahudi yerleşimleri kurmasının, Filistinleri sürmesinin ve evlerini yıkmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu söylemiş, İsrail’i uyarmıştı. İsrail, Meron’u dinlememişti.

Filistin için Biden hükümetinden istifa eden Amerikalı Yahudi bürokrat: Lily Greenberg Call

Amerikalı Yahudi bürokrat Lily Greenberg Call, ABD Başkanı Biden’a “eliniz kanlı” dedi ve İsrail’e verilen askeri destek sebebiyle Biden hükümetindeki üst düzey görevinden istifa etti. Lily, üniversitedeyken ABD’deki İsrail lobisi AIPAC’te görev almış, İsrail’e yönelik eleştirilerle mücadele eden kurumlarda çalışmıştı. Arapça öğrendi, Filistinli sınıf arkadaşlarıyla tanıştı, bakış açısı değişti ve zaman geçtikçe İsrail’e eleştirel yaklaşmaya başladı. Geçen hafta Nakba’nın 76. yıl dönümünde İsrail’e tepki gösterenYahudilere katılarak ABD kamuoyunu sarsan bir mektup yazdı, mesai arkadaşlarını Filistin’deki katliama ortak olmamak adına istifaya çağırdı, İsrail’in ve ABD’nin savaş politikalarının dünyadaki Yahudileri güvensiz hale getirdiğini vurguladı.

“Eurovision politiktir”: İsrail ve Filistin, Eurovision’da kozlarını nasıl paylaşıyor?

Eurovision, 160 milyon seyircisiyle dünyanın en büyük müzik şöleni. Her ne kadar yarışmayı düzenleyen Avrupa Yayın Birliği “Eurovision, politik değil” dese de yarışma Bülent Özveren’in “komşu komşuya veriyor” sözüyle özetlenebilecek kadar politik. Rusya ve Belarus, hukuk devletine ve uluslararası hukuka aykırı eylemleri nedeniyle yarışmadan diskalifiye olurken, aylardır Gazze’de binlerce sivili katleden İsrail’in yarışmaya katılmasına izin verildi. Bunun üzerine Filistin’in sesini Avrupalı sanatçılar ve Eurovision hayranları sahneye taşıdı. Kostümlere yazılan “ateşkes, barış, Filistin’e özgürlük” yazıları, bileğe takılan kefiyeler ve İsrail sahne alırken çıkan yuh sesleri. İsrail ve Filistin, bu sene Eurovision’a damgasını vurdu. Yarışmanın galibini de bu tartışma belirleyecek gibi duruyor.

Amerikan üniversiteleri ayakta: 1968 ruhu nasıl Gazze’nin sesi oldu?

Amerika bir haftadır Gazze için ayakta. Columbia’da başlayan Filistin gösterileri, Teksas’tan Ohio’ya, Georgia’dan California’ya bütün Amerikan üniversite kampüslerine yayıldı. Gösterilerin fitilini Columbia’nın ilk Arap rektörü Minuşe Şefik’in 56 yıllık bir geleneği bozarak kampüse polis sokup, 113 öğrenciyi sadece Filistin için çadır kurdukları için toplu bir şekilde gözaltına kurdurması ateşledi. NYU göstericileri engellemek için Batı Şeria duvarını andıran bir duvar inşa etti, Teksas’ta atlı polisler kampüse girdi, Princeton’da lisansüstü öğrenciler okul kampüsünden atıldı, Georgia’da öğrencilerinin tutuklanmasına tepki gösteren hocalar yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. Trumpçı-Cumhuriyetçi kanaat önderleri bile polis şiddetini kınamaya başladı. Amerika’da bir şeyler değişiyor. 1968’de olduğu gibi.

Ebrar Karakurt, Moskof ayazını unutur mu?

Bu hafta Rusya Kadın Voleybol Şampiyonası’na siyaset karıştı. Rusya’nın en eski kadın voleybol takımlarından Dinamo Moskova, yarıfinalde Ebrar Karakurt’un yıldız oyuncusu olduğu Locomotive Kaliningrad karşı 2-3 kaybetti. Fakat Dinamo oyuncuları yenilgiyi kabullenemedi. Önce Dinamo Moskova kaptanı Natalya Ebrar’a el hareketi çekti, ardından Dinamo CEO’su Elena Godiva Ebrar ve takım arkadaşlarının “eşcinsellik propagandası ve satanistlik” yaptıklarını söyledi. Varlığını Kremlin rejiminin istibdadına borçlu olan Elena Godiva nam-ı diğer Goncagül, yenilgiyi hazmedememiş, ağlayarak Kremlin’e ihbar mektubu yazmıştı. Eşcinsel hareketin terör örgütü kabul edildiği, eşcinsellerin 10 yıla kadar hapis cezasıyla yargılandığı Rusya’da gündem olan bu ihbar mektubu, Stalin döneminde eşcinsel olduğu iddiasıyla fişlenen ve sadece bu yüzden yargılanan 60 bin kişinin ve sosyal ölüme terk edilen eşcinsel yazarların, şairlerin yaşadıklarını hatırlatıyor.

Orta Amerika’da sessiz devrim: Guatemala halkı demokrasiye nasıl sahip çıktı?

3 ay önce 17 milyonluk küçük bir Orta Amerika ülkesi olan Guatemala’da sessiz sedasız bir demokrasi hikayesi yazıldı. Başkanlık seçimlerini %60 oyla hiç beklenmeyen bir isim kazandı: 5 dil bilen sosyal demokrat akademisyen Bernardo Arevalo. Arevalo bir darbe sonucu sürgüne yollanan ülkenin ilk demokratik yolla seçilmiş başkanı solcu Juan Jose Arevalo’nun oğluydu. Kampanyası boyunca “Pacto de corruptes” olarak bilinen ve ülkenin kaynaklarını sömürmek konusunda uzlaşmış sağcı, solcu siyasetçilerden oluşan ‘Yolsuzluk İttifakı’nı eleştiren Arevalo seçimleri farkla kazandı. Ama sevir teslim törenine sayılı günler kala seçimlerin galibi Arevalo’nun partisi kapatıldı, suikastle tehdit edildi, parti binaları basıldı, hakkında soruşturmalar açıldı. Arevalo’nun imdadına Guatemala’nın yarısını oluşturan Maya yerlileri ve TikTokçu gençler yetişti.

“The Zone of Interest”: Oscar ödüllü bir Holokost filmi, nasıl Gazze’nin çığlığı oldu?

Aşkenaz Yahudisi İngiliz yönetmen Jonathan Glazer, 2023 yapımı “The Zone of Interest” adlı Holokost filmiyle En İyi Yabancı Yapım Oscar Ödülü’nı aldı. Yaptığı konuşmada katledilen Filistinlilerinin sesi oldu, İsrail destekçileri tarafından “antisemist” ilan edildi. Auschwitz toplama kampının duvarlarının hemen dibinde her şey “normalmişçesine” yaşayan üst düzey bir Nazi ailesinin gündelik hayatını anlatan filmin, ilham kaynağı 14 yaşındaki bir Polonyalı direnişçi. 14 yaşındaki Polonyalı Alexandria, geceleri gizlice Auschwitz’teki Yahudilere yemek, ilaç ve kışlık kıyafet götüren, mektup taşıyan küçük ama cesur bir çocuk. Jonathan Glazer, Gazze’de katledilenleri hatırlattığı Oscar konuşmasını şöyle bitirmişti: “Bugün nasıl direnmeliyiz? Alexandria gibi.” Alexandria bugün yaşasaydı, Gazze’ye gider yardım eder, yemek dağıtırdı. Ve büyük ihtimalle yemek dağıtırken İsrail tarafından öldürülürdü. Geçen hafta SİHA ile katledilen Polonyalı Damien Sobo ve 6 yardımsever Dünya Mutfağı çalışanı gibi.

Gurmeler için yerel seçim atlası: Üsküdar, Jutro Je, “Make Refah Great Again” ve “Sandığa Gitmeyenler Partisi”

31 Mart’ta İmamoğlu 12, Yavaş 30 puanlık bir farkla seçimleri kazandı. Bu büyük oy oranları seçimin tek sürprizi değildi. CHP, yıllar sonra Gaziosmanpaşa, Üsküdar, Eyüpsultan, Bayrampaşa gibi belediyeleri aldı. Sahil şeridi duvarı yıkıldı, Bursa, Balıkesir, Kütahya, Manisa, Uşak, Denizli CHP’ye geçti. Adıyaman ve Afyon’un kırmızıya boyanması herkesi şaşırttı. CHP’li Muhittin Böcek, Antalya “lanetini” kırdı ve kent tarihinde art arda seçilen ilk Büyükşehir belediye başkanı oldu. AK Parti, tarihinde ilk kez Adana’da hiçbir belediyeyi kazanamadı. Yeniden Refah, Kayseri, Konya, Maraş ve Rize’de ikinci parti oldu, ilçe belediyeleri kazandı. Vahap Seçer Mersin’de rekor kırdı, Ahmet Akın Balıkesir, Mustafa Bozbey Bursa, Zeydan Karalar Adana’da fark attı. Tekirdağ’da DEM Parti, İYİ Parti’yi geçti. MHP, Kırklareli’ni kazandı. Çanakkale’de İYİP-CHP düellosu sert geçti. 31 Mart akşamı sadece CHP 1. parti, Yeniden Refah 3. parti olmakla kalmadı, aynı zamanda ülkede yeni bir muhalefet partisi daha kuruldu: “Sandığa Gitmeyenler Partisi”

Senegal demokrasisi uçurumun kenarından nasıl döndü?

Geçen hafta %54 oy alarak başkanlık seçimlerini kazanan 44 yaşındaki DiomayeFaye, Senegal’in ve Afrika’nın seçilmiş en genç devlet başkanı oldu. Afrika’nın daha önce hiç askeri darbe yaşamamış nadir ülkelerinden biri olan Senegal demokrasisi, aslında uçurumun kenarından dönmüştü. İki dönem sınırı nedeniyle görev süresi dolan mevcut devlet başkanı Macky Sall, anayasaya aykırı bir şekilde seçimleri 1 sene ertelemiş, seçimlerin ertelenme kararı oylanırken polis meclisi basmış ve muhalefet vekillerini sürükleyerek oturumdan çıkarmış, muhalefetin en güçlü adayları siyasi yargılamalar neticesinde hapse atılmıştı. Neyse ki nüfusun %60’ını oluşturan 25 yaş altı gençlerin barışçıl sokak gösterileriyle sandığa sahip çıkması, Anayasa Mahkemesi’nin seçimlerin ertelenme kararını iptal etmesi, mahkeme kararının hükümet tarafından uygulanması ve eski siyasetçilerle, sivil toplumun toplumsal uzlaşı çağrıları Senegal’in kaderini değiştirdi.