Yunus Emre Erdölen

İrlanda neden 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “kadının yeri evidir” dedi?

İrlanda halkı geçen hafta 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde sandık başındaydı. Halkın %73’ü “kadının yeri evidir” diyen ve çalışmak zorunda kalmayarak ev işlerini ihmal etmemeleri için kadınların devlet tarafından desteklenmesini öngören anayasa hükmünün değiştirilmesine “Hayır” dedi. İrlanda’nın ilk eşcinsel başbakanı Leo Varadkar büyük bir hüzünle referandum sonucunu açıkladı. İrlanda hükümeti de dünya kamuoyu da büyük bir şok yaşamıştı: 2015’te eşcinsel evliliği halk oylamasıyla onaylayan ilk ülke olarak tarihe geçen, daha öncesinde kürtaj, boşanma ve evli kadınların istihdam edilmesi yasaklarını referandumlarla kaldıran İrlanda, nasıl 9 sene sonra böylesine cinsiyetçi bir anayasal hükmün değişmesine karşı çıkmıştı? 50 yıl önce toplumsal ve siyasal gücünü kaybeden Katolik Kilisesi tekrardan sahneye mi çıkmıştı? Kaybeden gerçekten de feminizm miydi?

Amerikan Yüksek Mahkemesi, “367 krizini” nasıl atlattı?

ABD Yüksek Mahkemesi, bu hafta oybirliğiyle verdiği kararıyla Trump hakkında verilen siyasi yasakları kaldırdı, ABD demokrasisini uçurumun kenarından aldı. Trump’ın seçimlere girmesini engellemek isteyenler, ABD İç Savaşı’ndan sonra köleliği savunup bağımsızlığını ilan eden Güneyli siyasetçiler için öngörülen bir arındırma hükmüne dayanıyor, hakkında kesin bir mahkeme kararı olmadan Trump’ın pusuladan silinmesini savunuyordu. ABD Yüksek Mahkemesi hem bu iddiaları reddedip Trump’ın önündeki engelleri kaldırdı, hem de 2007’de Türkiye’de 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçilmesini engellemek için suni bir şekilde üretilen “367 krizi” gibi gerçeküstü ve teknik bir anayasa hukuku tartışmasının önüne geçti. Artık Demokratların, Trump’ı yenmek için ellerinde tek bir koz kaldı: Seçimleri kazanmak. Tabii hala “demokrat” kalmak gibi bir dertleri varsa…

Biden, İsrail uğruna neleri yaktı?

25 yaşındaki Amerikalı asker Aaron Bushnell, üniformasını giydi ve “Özgür Filistin” sloganı atarak kendini İsrail’in ABD Büyükelçiliği önünde yaktı. Hayatını kaybeden Bushnell, “Şeker” isimli kedisini komşusuna, ev yapımı biralarını ise yakın arkadaşına miras bıraktı. Sovyetlerdeki muhaliflerin, Çin’de Tibetli rahiplerin oy kullanamadıkları, sokağa çıkamadıkları için son çare tepkilerini kendilerini yakarak göstermesini öven ABD medyası, Bushnell’in akıl sağlığını, dini cemaat bağlantılarını gündeme getirdi, Filistin için kendini yaktığına geniş yer ayırmadı, aynı zamanda ABD ordusunun başkomutanı olan Biden baş sağlığı mesajı yayınlamadı. Bushnell, Biden hükümetinin kamuoyunun ve solcu, genç ve Müslüman destekçilerinin tepkisine rağmen İsrail’i desteklemesine tepkiliydi. Zira Biden, İsrail’e verdiği şerhsiz askeri ve siyasi destekle sadece Filistinli sivilleri, gencecik bir Amerikan askerini değil, kendi siyasi geleceğini ve 2024 seçimlerini kazanma şansını da yaktı.

Tek adamlar, neden çiçekleri sevmez?

Putin’in Rusyası artık hiç olmadığı kadar Stalin’in Rusyasına benziyor. Navalny’nin cenazesi hala annesine teslim edilmedi. Rejim annesinin kalabalık bir cenaze ile oğlunu herkesin ziyaret edebileceği merkezi bir yere gömmesini istemiyor, annesi ısrar ederse cesedin çürüyeceğini söyleyip tehditler savuruyor. Zira Putin için hala ülkesini terk etmemiş bir avuç muhalif, birkaç buket çiçek ve bir ceset, sürgündeki binlerce muhaliften çok daha tehlikeli. Navalny’nin destekçileri ise Rusya’nın büyük şehirlerinde Stalin döneminde hayatını kaybedenler için yapılan anıtlara Navalny anısına çiçekler bırakıyor. Zaten Navalny de tam da bu nedenle canı pahasına ülkesine dönmüştü.

Amerika’nın Super Bowl röntgeni: 123 milyon seyirci, 1.5 milyar tavuk kanat, 2 İsrail propagandası, 1 tarikat reklamı, 21 yaralı ve 1 ölü

58 senedir olduğu gibi bu sene de Super Bowl siyasetten azade değildi: İsrail devleti 14 milyon dolar harcayarak 2 tane reklam yayınladı, Taylor Swift ve Amerikan futbolcusu sevgilisinin liseli aşık sahneleri Trumpçıları öfkelendirdi, Kennedy ailesinin asi çocuğunun reklamı Biden seçmeninin aklını çeldi, dini içerikli reklamlar ABD’yi ikiye böldü. Amerikan liberalizminin görsel bir şölen eşliğinde kutlandığı bu gece Amerika’nın zaaflarını ve zayıflıklarını da gözler önüne serdi. Zira Super Bowl geceleri her sene ABD’nin düzenli bir şekilde röntgenini çekiyor, toplumsal fay hatlarını dürüst bir şekilde yansıtıyor. Bu nedenle ABD’de yaşananları anlamak için Super Bowl gecesini izlemek yeterli.

Taylor Swift, Donald Trump’a karşı: Amerika’nın ruhu kim?

Seçim yasaklarıyla ve ceza davalarıyla boğuşan Trump’ın Kasım 2024 seçimlerinde rakibi ABD Başkanı Joe Biden. Fakat Trump, neredeyse her ankette 5 puan önünde olduğu Biden’dan korkmuyor. Trump’ın en çok çekindiği isim kendisi gibi bir fenomen olan Taylor Swift. 34 yaşındaki Taylor Swift, milyonlarca kişilik sadık hayran cemaatiyle en az Trump kadar sahici bir Amerikan ikonu. Trump’tan farklı bir Amerika’nın ruhunu temsil eden Swift, kırdığı Grammy rekorlarıyla, ünlü bir Amerikan futbolu yıldızı olan erkek arkadaşının Super Bowl maçında vereceği destekle neredeyse her gün ABD’nin gündemini belirliyor. Biden’in heyecanlandıramadığı gençleri, solcuları ve kadınları sandığa taşıyabilecek bir isim olarak görülüyor.

Shelby Parkı’nda neler oluyor? ABD İç Savaşı yakın mı? Teksas bağımsız olacak mı?

Türkiye iki haftadır ABD’de yaklaşan iç savaşı, Teksas’ın bağımsızlık ilan etme ihtimalini konuşuyor. Televizyonlardan meclis kürsülerine herkesin merak ettiği uyuşmazlık, ABD’nin anayasal sisteminden kaynaklanıyor. Federe bir devlet olan Teksas eyaleti, sadece bir ayda 250 bini aşan kaçak göçmenleri engellemek için eyalet ordusunu harekete geçirdi, sınıra dikenli tel ördü. ABD federal hükümeti ise sınır güvenliğinin kendi yetki alanında olduğu gerekçesiyle Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Teksas ise mahkeme kararını uygulamıyor. Evet, ABD bir iç savaşa gitmiyor, fakat büyük bir siyasi kriz kapıda.

Peki neden Güney Afrika?

Uluslararası Adalet Divanı dün Güney Afrika’nın açtığı davanın ara karar duruşmasında, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiği iddiasıyla yargılanmasına hükmetti ve İsrail aleyhine geçici tedbir kararları aldı. Bu başarıyı elde eden Güney Afrikalı siyah avukatların anne babalarının 1994 yılına kadar oy kullanma hakkı yoktu, evlerine, tarlalarına el konulmuştu. Ve ne tesadüf ki 1987 yılına kadar İsrail de Güney Afrika Apartheid rejiminin en büyük silah tedarikçisi ve müttefikiydi. Yıllar sonra devran döndü, Mandela’nın evlatları İsrail’i sanık sandalyesine oturttu. Fakat herkesin cevabını merak ettiği bir soru var: Neden Gazze’ye 7 bin kilometre uzaklıktaki Güney Afrika, Filistin davasında en önde? Bu sorunun cevabı, kurulduğu ilk günden beri güçlü bir şekilde iktidarı denetleyen, dünyaya içtihat ihraç eden Güney Afrika Anayasa Mahkemesi’nin hikayesinde saklı. Zira ancak, kapıdan çıkınca savunacağı hukuk kurallarını evinin içinde de uygulayan bir ülke Batı’ya, söz konusu İsrail olunca askıya aldığı hukuk kurallarını hatırlatabilirdi.

Epstein Dosyası: Küresel bir pedofili skandalı, elitlerin itibarını nasıl sıfırladı?

Tutuklu yargılanırken hücresinde ölü bulunan pedofili Jeffrey Epstein’in suç ortağı Glishaine Maxwell’e karşı açılan bir davanın dosyasında yer alan belgeler geçen haftalarda kamuoyuna açıklandı. Belgelerde ismi geçen Bill Clinton, Trump, Ehud Barak, Prens Andrew, Michael Jackson, Steven Hawking gibi isimlerin Epstein ile bağlantıları seneler sonra tekrar dünyanın ilgisini çekti. Dosyadaki çoğu bilgi yeni değildi, zira Epstein’in 2008’de çocuk fuhşu zanlısı olduğunu itiraf etmesine rağmen elit kurumlar ve kişilerle iletişimini koruduğu, İsrail eski Başbakanı Ehud Barak, Bill Gates, Noam Chomsky gibi kişilerle ile toplantı yapıp görüştüğü, Harvard’da bağış yapmaya devam edip bir araştırma merkezini ofis gibi kullandığı çoktan ortaya çıkmıştı. Sinagoglardaki gizli tünellerden çocuk satılan pizza dükkanlarına kadar uzanan deli saçması komplo teorilerini bir kenara koyduğumuzda ortaya çıkan yalın gerçekler çok daha korkunç: Dünyanın gözü önünde adım adım örülen bir çocuk istismarı ağı ve her şeye rağmen zengin ve güçlü arkadaşları tarafından korunup kollanan bir pedofili.

Yunus Emre Erdölen, Trump’ın Iowa zaferini yorumluyor: Hava -20 ve Trump rakipsiz

https://twitter.com/serbestiyetweb/status/1747214052000923956?s=20

New York’un ortasında Mesih kavgası: Ortodoks Haredi Yahudileri neden sinagogun altında gizli tünel kazdı?

Bu hafta New York’tun Brooklyn semtinde Haredi Ortodoks Chabad cemaatine ait bir sinagogun altında 60 metrelik gizli bir tünel bulundu. Ortodoks Yahudiler, tünelin kapanmasını engellemek için polisle çatıştı, 12 kişi gözaltına alındı. Tünelin ve tünelden çıkan Yahudilerin videolarını izleyen New Yorklular başta olmak üzere bütün dünya bir sorunun cevabını merak ediyor: Ortodoks Yahudiler neden bu tüneli kazdı? Bu sorunun cevabı 250 yıllık bir cemaati New York’un orta yerinde birbirine düşüren Mesih kavgasında saklı.

Seçim bağımlıları için 2024 dünya seçim atlası: 4 milyar seçmen sandık başına gidiyor, demokrasi yüzyılın sınavını veriyor

2024 yılında 76 farklı ülkede 4 milyar insan oy kullanmak için sandık başına gidecek. Türkiye yerel seçimler için, Rusya, ABD, Tayvan, Meksika, Ukrayna başkanlık, Hindistan, İngiltere, Pakistan, Güney Afrika meclis seçimleri için oy kullanacak. Rusya, İran, Venezuela ve Belarus gibi muhalif adayların siyasi yasaklarla, suikastlar ve hapis cezalarıyla muhatap olduğu ülkelerde sonuçlar şimdiden belli. Biden ve Trump’ın yeniden karşı karşıya geleceği 2024 ABD başkanlık seçimleri ise başa baş geçecek. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde radikal sağ, Güney Afrika’da radikal sol güç gösterisi yapacak. Tayvan seçimlerinin sonuçlarına göreyse Filistin ve Ukrayna’dan sonra dünyada üçüncü bir savaş cephesi açılabilir.

Bildiğimiz dünya başımıza yıkılırken: Amerikalı milyarderler neden 2024’e yeraltı sığınaklarında girecek?

ABD’nin popüler bilim dergilerinden The Wired, geçen hafta dünyanın en zengin altıncı insanı olan Facebook kurucusu ve Meta CEO’su Mark Zuckerberg’in Hawai’de 5 bin metrekarelik bir yeraltı sığınağı inşa ettiğini ortaya çıkardı. Bu yeraltı sığınağı, içinde onlarca binanın ve birbirine asma köprüyle bağlı kendi kendine yetebilecek su ve tarım sistemi olan 270 milyon dolarlık bir “kaçış şehrinin” sadece bir bölümü. Mark Zuckerberg, 2023’ü geride bırakıp 2024’e girdiğimiz bugünlerde yeni yılı sığınak ve kaçış planı yaparken karşılayan tek milyarder değil. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, yıllardır yaşadığı Seattle’i terk edip zenginlerin malikanelerinin bulunduğu “zengin sığınağı” adası Indian Creek’e taşınıyor, PayPal kurucusu Peter Thiel Yeni Zelanda’da yeraltı malikanesi inşa etmeye, Elon Musk da Mars’ta yerleşim kurmaya çalışıyor. Amerikalı milyarderler bizim bilmediğimiz neyi biliyor da kaçış planları hazırlıyor? Bu soruya komplo teorilerinden azade bir yanıt vermek için bir adım geriye gitmek ve sadece geride bıraktığımız 2023 senesini bir gözden geçirmek yeterli. Zira gizli saklı bir şey yok, bildiğimiz dünya başımıza yıkılıyor ve yenisi de kurulamıyor.

Günümüzün Hannah Arendt’i, Rus Yahudi yazar Masha Gessen: Putin’in, İsrail’in ve Alman Yeşillerinin yutamadığı demir leblebi

ABD vatandaşı Rus Yahudi yazar Masha Gessen, The New Yorker’da yazdığı bir haftasonu yazısında Gazze’yi “Nazi işgali altındaki bir Doğu Avrupa Yahudi gettosuna” benzetti, İsrail’i sert bir şekilde eleştirdi. Alman Yeşillerin siyasi düşünce kuruluşu Heinrich Böll Vakfı da bunun üzerine Masha Gessen’e verilecek olan Hannah Arendt Ödül Töreni’nden çekildi. Geçmişte İsrail’i eleştirdiği için susturulmaya çalışılan Amerikalı Yahudi filozof Hannah Arendt bugün yaşasa Masha Gessen’i ayakta alkışlar, The New Yorker’daki bir yazısını kendisini asla anlamamış olan Alman Yeşillerine ayırırdı.

Amerikan Rüyası değil, Küba Sevdası: ABD’nin tecrübeli diplomatı nasıl Küba ajanı oldu?

Geçen hafta Miami’de sakin bir emeklilik hayatı yaşayan 73 yaşındaki emekli Amerikalı diplomat Manuel Rocha, Küba ajanı olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Manuel Rocha, 20 sene ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan, Küba’da diplomatlık, Beyaz Saray’da Latin Amerika ve Küba alanında Ulusal Güvenlik Konseyi Direktörlüğü ve Bolivya’da büyükelçilik görevlerini üstlenen başarılı bir diplomattı. FBI, Rocha hakkında gelen bir bir operasyon başlattı ve kimliğini gizleyen bir FBI ajanı kendini Küba istihbarat ajanı olarak tanıtarak Rocha’ya bir whatsapp mesajı yolladı, iletişime geçerek olta attı. Manuel Rocha da gizli FBI ajanıyla buluşup 40 sene boyunca Küba istihbaratı için çalıştığını, Küba devrimini desteklediğini, ABD’yi düşman olarak gördüğünü, fark edilmemek için fanatik Trumpçı ve sağcı taklidi yaptığını itiraf etti, “adaya” selam yolladı. Bütün bu itirafları da FBI ajanı tarafından kayıt altına alındı. Manuel Rocha şimdi yabancı bir devletin ajanı olarak ABD’ye karşı komplo kurmak suçlamasıyla yargılanıyor.

Bir “dünya entelektüeli”ne veda: Kütüğü Kanada, evi Türkiye

Robert Kolej’in efsane hocalarından Kanadalı Cyrus Carter, Çarşamba günü vefat etti. 30 senedir Türkiye’de yaşayan Carter’in “kütüğü Kanada, evi Türkiye’ydi.”Kendisi gibi donanımlı ve açık görüşlü yüzlerce öğrenci yetiştiren Mr. Carter, “evine” erken veda etmese 1 ay sonra emekli olacaktı. Cyrus Carter gerçekten “dünyadaki dar görüşlülüğe, onlar-biz düşüncesine karşı son kalelerden biriydi”. Bunu anlamak için hayat hikayesine, felsefesine ve öğrencilerinde bıraktığı izlere bakmak yeterli.

İsrail’e “bizim için öldürme” diyen Amerikalı Yahudiler: Hannah Arendt’ten Einstein’a 75 yıllık miras

Batı Filistin’de katledilen çocuklara sırtını dönmüşken yüzlerce Amerikalı Yahudi İsrail’i ve Netanyahu’ya destek veren Biden hükümetini protesto etmek için Kongre’yi, tren garlarını, Noel pazarlarını, köprüleri basıyor, Filistinliler için dua ediyor, gözaltına alınma pahasına oturma eylemi yapıyor. İsrail’e “bizim için öldürme” diyen Amerikalı Yahudiler, 1948’de İsrail bağımsızlığını ilan ettiğinde ABD’yi yükselen İsrail radikal sağına karşı uyaran Hannah Arendt ve Albert Einstein gibi liberal sol Amerikalı Yahudilerin mirasını yaşatıyor. Barış için Yahudi Sesi örgütü de New York’ta anti-siyonist Hasidik Yahudi cemaatleri gibi dini argümanları kullanarak İsrail’i eleştiriyor, liberal sol gençlerin yoğun katılımıyla kitle eylemleri düzenliyor. İsrail’e koşulsuz destek veren Biden’ın, Arendt’in sancağını devralan Amerikalı Yahudileri ne zaman dikkate alacağı meçhul. Fakat kendi kavmine karşı çıkabilecek kadar vicdanlı insanların sesi dünyanın hiçbir yerinde kısılmadıkça işlerin daha da kötüye gideceği, geçmişteki acıların tekrar tekrar yaşanacağı kesin.

Amerikalı İslamofobik emekli diplomat Stuart Seldowitz, neden New York’un helal et pişiren Müslüman sokak satıcılarını hedef seçti?

Bu hafta New Yorkluların bir numaralı gündemi, New York’taki Müslüman sokak satıcılarını taciz edip Müslümanlara ve İslam’a hakaret eden, İsrail’in daha fazla Filistinli çocuk katletmesi gerektiğini söyleyen adamdı. Videoların sosyal medyada yayılmasıyla birlikte İslamofobik adamın kimliği de ortaya çıktı: 30 yıl Dışişleri Bakanlığında çalışan emekli Amerikalı diplomat Stuart Seldowitz. Seldowitz sıradan bir diplomat değildi. Clinton döneminde İsrail-Filistin arasındaki barış görüşmelerini yürüten İsrail-Filistin bürosunda çalışmış, Obama döneminde 3 yıl Ulusal Güvenlik Konseyi Güney Asya Direktörü olarak görev almış, 3 kez meslek onur ödülüne layık görülmüştü. Emekli olduktan sonra Ortadoğu’da savaştan etkilenen sivillere insani yardım yollayan bir danışmanlık şirketinde çalışmaya başlamıştı. Peki yıllarca faşist zihniyetini kibar dilinin ve güler yüzünün arkasında başarıyla saklayabilen bu emekli diplomat, neden New York’un Müslüman sokak satıcılarını görünce kendine hakim olamamış ve itibarını sıfırlayacak bir nefret saldırısına imza atmıştı? Cevabı New York’un kent kültüründe saklı.

PORTRE | Dünyanın ve Arjantin’in ilk Liberteryen Cumhurbaşkanı: Merkez Bankası’nı havaya uçurmak isteyen liberteryen ekonomist Javier Milei

Javier Milei, Arjantin’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini %55 oyla kazanarak dünyanın ve Arjantin’in ilk liberteryen Cumhurbaşkanı seçildi. Milei, bir ay önce düzenlenen ilk tur seçimlerinde %29 oy almış, mevcut ekonomi bakanı merkez sol Sergio Massa ise %36 oy almıştı. İkinci tur seçimlerinde merkez sağ partilerin de Milei’yi desteklemesi sonucu Milei oy farkını kapayarak seçimleri kazandı. İklim değişikliğine inanmayan sağ-liberteryen Javier Milei’nin %113 enflasyonun yaşandığı Arjantin’in ekonomisini düzeltmek için önerdiği çözümler ise biraz sıra dışı: Merkez Bankası’nın havaya uçurulması, resmi para biriminin dolar olması, Sağlık, Eğitim, Kadın gibi bakanlıkların kapatılması, devlet memurlarının işten çıkarılması… Javier Milei, istikrarlı bir şekilde mesajını hayatının her alanında tekrarladı, hatta köpeklerine dahi sevdiği ekonomistlerin adını verdi: Milton (Milton Friedman), Murray (Murray Rothbard), Robert ve Lucas (Robert Lucas). Seçim kampanyasında sıra dışı yöntemler kullandı. Kostüm ve makyaj konusunda uzman Instragram fenomeni Lilia Lemone’i danışman olarak kampanyasına aldı.

Batı’nın İsrail’e verdiği kredi bitiyor mu?

İşlediği savaş suçları, katlettiği Filistinli çocukların sayısı arttıkça İsrail’e verilen Batı desteği azalıyor. İsrail’e 7 Ekim’den sonra açık çek veren Batı bloğundan ilk kopuş İsrail’i sert bir şekilde eleştiren Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Kanada Başbakanı Trudeau’dan geldi. İsrail’in Batı kamuoyunun desteğini diri tutmaya yönelik PR kampanyası ise Filistinli sivillere destek olmak için Londra, Paris, New York sokaklarını dolduran binlerce insana “Hamas destekçisi” diyerek öfke nöbeti geçirmekten ibaret. İsrail’in rüzgarı tersine döndürme için elindeki tek koz Netanyahu’yu ve radikal sağcı ortaklarını harcamak. Fakat İsrail muhalefeti hem savaş kabinesine katıldı, hem de Netanyahu’nun Gazze’de işlediği her savaş suçunu destekliyor, bunları uluslararası medyada rejimin “güler yüzü” olarak dünyaya anlatıyor, meşru göstermeye çalışıyor. Bu nedenle Netanyahu’nun görevi bırakması da Batı’da sokağa çıkanların öfkesini dindirmek için yeterli olmayacak gibi duruyor. Zira eşik çoktan aşıldı.

PORTRE | Dünyanın ve Arjantin’in ilk Liberteryen Cumhurbaşkanı: Merkez Bankası’nı havaya uçurmak isteyen liberteryen ekonomist Javier Milei

Javier Milei, Arjantin’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini %55 oyla kazanarak dünyanın ve Arjantin’in ilk liberteryen Cumhurbaşkanı seçildi. Milei, bir ay önce düzenlenen ilk tur seçimlerinde %29 oy almış, mevcut ekonomi bakanı merkez sol Sergio Massa ise %36 oy almıştı. İkinci tur seçimlerinde merkez sağ partilerin de Milei’yi desteklemesi sonucu Milei oy farkını kapayarak seçimleri kazandı. İklim değişikliğine inanmayan sağ-liberteryen Javier Milei’nin %113 enflasyonun yaşandığı Arjantin’in ekonomisini düzeltmek için önerdiği çözümler ise biraz sıra dışı: Merkez Bankası’nın havaya uçurulması, resmi para biriminin dolar olması, Sağlık, Eğitim, Kadın gibi bakanlıkların kapatılması, devlet memurlarının işten çıkarılması… Javier Milei, istikrarlı bir şekilde mesajını hayatının her alanında tekrarladı, hatta köpeklerine dahi sevdiği ekonomistlerin adını verdi: Milton (Milton Friedman), Murray (Murray Rothbard), Robert ve Lucas (Robert Lucas). Seçim kampanyasında sıra dışı yöntemler kullandı. Kostüm ve makyaj konusunda uzman Instragram fenomeni Lilia Lemone’i danışman olarak kampanyasına aldı.

İsrail’in ezberini bozan komedyen Bassem Youssef: Ne Doğu’ya sığdı, ne Batı’ya yar oldu

ABD’de yaşayan Mısırlı komedyen Bassem Youssef, Piers Morgan’ın konuğu oldu. Program 21 milyon kez izlendi. Bassem hem Filistin’de yaşanan katliama göz yuman Batı’nın iki yüzünü ortaya çıkardı hem İsrail’in ezberini bozdu. Aslında Bassem Youssef, Arap Baharı’nda Mübarek’in devrilmesiyle birlikte Arap dünyasının en ünlü talkshow yıldızına dönüşen başarılı bir kalp cerrahıydı. Bassem kısa sürede milyonlarca seyirciye ulaştı. Siyasi şakaları ve hiciv yeteneği hem Mursi’yi hem de Sisi’yi rahatsız etti. Gözaltına alındı, arkadaşları tutuklandı, ölüm tehditleri aldı ve para cezalarına çarptırıldı. En sonunda programını sonlandırıp ülkesini terk etti, ABD’ye yerleşti. Ne Doğu’ya sığabilen ne de Batı’ya yar olan Bassem Youssef, şimdi Filistin söz konusu olunca unuttuğu evrensel değerleri Batı’ya hatırlatıyor. Yıllar sonra yine milyonlarca kişiye ulaşıyor.

Batı, evrensel değerleri rafa kaldırıyor: Şimdi vernacularization (yerelleştirme) zamanı!

Batı haklı olarak dün Ukrayna’da savunduğu ne kadar evrensel değer varsa, bugün Filistin’de hepsini rafa kaldırdı. Halbuki mavi gözlü, sarı saçlı çocuklar söz konusu olmadığında unutulan bu evrensel değerler, sadece Batı’ya ait değil, bütün bir insanlığın ortak ürünü. Dünya bir yol ayrımında. Dondurulmuş sınır ihtilaflarının, geçmiş çatışmaların yeniden alevlendiği, herkesin hegemonik dengeler değişirken yeni kurulan dünya düzeninden payını almaya çalıştığı bir dünyada evrensel değerlerin sancağı yine sahipsiz kaldı. Batı’nın bıraktığı boşluğu doldurmanın yolu ise New York Üniversitesi’nde vefat ettiği 2020 yılına kadar görev yapan hukuk antropolog Sally Engle Merry’nin hep savunduğu gibi bu evrensel değerleri içini boşaltmadan yerelleştirmekten, yerel kültürlere atıf yaparak temellendirmekten, yani vernacularization’dan geçiyor. Batı’ya inat, demokrasiyi, insan haklarını, hukuku içini boşaltmadan yerelleştirenler, hem evrensel değerlerin sancağını eline alacak hem de bu kaotik küresel düzlemde özgül ağırlığı sağlam bir ülke olarak dünya sahnesine çıkabilecek.

İsrail’in ahlak pusulası Haaretz: “Size göre bir gazete değil”

Batı; medyasıyla, kurumlarıyla ve siyasetçileriyle Filistin’e sırtını dönmüşken, İsrail’in en eski gazetesi liberal sol çizgideki Haaretz İsrail’i ve Netanyahu’yu çok sert bir şekilde eleştiriyor. Gazze’de yaşayan ilk İsrailli gazetecilerden Amira Hass, Gideon Levy gibi Holokost mağduru Yahudi ailelerinin çocukları köşe yazılarıyla Filistinlilerin yaşadığı zulmü dünyaya duyuruyor. 1948 yılında kurulan İsrail’in ahlak pusulası Haaretz, 1919 yılından beri faaliyet gösteriyor. Hikayesi, yazarları ve yönetici editörlerinin görüşleri de en az yayın politikası kadar ilginç ve cesur.

Netanyahu’ya verdiği koşulsuz destek Biden’i koltuğundan eder mi?

ABD Başkanı Biden, dün Ukrayna’da savunduğu değerleri bir kenara koydu ve İsrail’e koşulsuz destek verdi. Filistinlilere yönelik insan hakları ihlallerini, İsrail’in savaş suçlarını, sivilleri hedef almasını yeterince eleştirmeyen Biden yönetiminin İsrail’e verdiği açık çek Amerika’da tepkiyle karşılanıyor. Üniversitelerde gençler yürüyor, Filistin’i savunan Amerikalı Yahudiler Kongre’yi basıyor, Demokrat Parti’nin seçmeni İsrail’e silah satılmasını istemiyor, Amerikalı diplomatlar ve Kongre danışmanları Biden’in ateşkes çağrısı yapması için mektup yazıyor. Amerika’nın giderek artan Müslüman nüfusu, solcular ve gençler Biden’e tepkisini 2024’te sandığa gitmeyerek veya Filistinli sivilleri yüksek sesle savunan bağımsız sosyalist aday Cornel West’e oy vererek gösterebilir. ABD Başkanı Biden’in İsrail’e verdiği açık çek sadece masum Filistinli çocukların ölümüne değil, koltuğunu da kaybetmesine sebep olabilir. Biden’in bu durumu tersine çevirmesi zor değil, 2 hafta önce Ukrayna için savunduğu ilkeleri, yaptığı konuşmaları hatırlaması yeterli.

Otoriter popülizme Polonya’da darbe: Sandık çıkış anketlerine göre birleşemeyen muhalefet Adalet ve Hukuk Partisi’nin sekiz yıllık iktidarını bitirdi

Polonya bugün sandık başındaydı. Sandık çıkış anketlerine göre ortak liste yapmayarak ve üçüncü yol taktiği uygulayarak seçime giren Polonya muhalefeti, 2015’ten beri iktidar olan sağ otoriter Adalet ve Hukuk Partisi’ni sandıkta yenilgiye uğrattı. Adalet ve Hukuk Partisi 8 senelik iktidarında, sadece muhalif yargıçları görevden almış, devlet medyası üzerinden özellikte kırsalda yaşayan muhafazakar seçmeni konsolide etmek için seçim dönemi boyunca muhalefeti vatan hainliğiyle ve ülkeyi eşcinsel yapmayı planlamakla suçlamıştı. Polonya muhalefetinin kesin seçim sonuçları uyarınca meclisi kazanması durumunda yeni başbakanın eski AB Konseyi Başkanı liberal demokrat Donald Tusk olması bekleniyor. Muhalif liderlere siyasi yasak istendiği, generallerin hükümeti protesto etmek için istifa ettiği gergin bir seçim öncesinde Polonya muhalefeti ortak bir liste yapamamış, liberaller, solcular ve sağ-muhafazakar muhalifler üç ayrı ittifakla seçimlere girmişti. Özellikle sağ-muhafazakar Üçüncü Yol İttifakı, sol ve liberal muhalefetle yan yana görünmeyerek iktidar partisinden kaçan küskün oyları toplamayı amaçlıyordu. Şimdilik Polonya muhalefetinin “üçüncü yol” taktiği işe yaramış gözüküyor.

Katolikler Vatikan’da güncelleme için toplandı: Papa, içtihat kapısını açacak mı?

Katoliklerin ruhani lideri 86 yaşındaki Papa Francis’in davetiyle dünyanın dört bir yanından gelen piskoposların katılımıyla danışma meclisi olan Piskoposlar Sinodu’nun 3 haftalık istişare toplantısı başladı. Vatikan, kadınlara, eşcinsellere, boşanmış kişilere, giderek dinden uzaklaşan gençlere yönelik politikalarını tartışmaya açacak, nasıl kapsayıcı olabileceğine karar verecek. Vatikan tarihinde ilk kez 54 kadın bu danışma meclisinde oy hakkına sahip ve ilk kez meclisin sekreter yardımcısı bir kadın. Meclisin gündemi oldukça tartışmalı: eşcinsel çiftlerin kilisede kutsanması, kadınların ayin yönetebilmesi, bazı papazlara evlilik izni verilmesi... Papa Francis’e göre Vatikan kendisini güncellemez, çağa ayak uydurmazsa gençleri, kadınları ve tarihteki konumunu kaybedecek. Reformcu Papa’ya en çok karşı çıkanlar ise ABD tarihindeki ikinci Katolik başkan olan Joe Biden’i kürtaj hakkını desteklediği için ayinlere katılmasını yasaklamakla tehdit eden Amerikalı muhafazakâr piskoposlar. Amerikalı piskoposlara göre Francis, Vatikan tarihindeki “ilk woke Papa.”

Sosyalist Syriza’nın yeni liberal lideri Stefanos Kasselakis: Devrime kısa bir Amerikan rüyası molası

Yunanistan’daki 2023 genel seçimlerini kaybeden sosyalist Syriza’nın karizmatik lideri ve eski başbakan Aleksis Çipras Nazım Hikmet’in dizeleriyle istifa etti, partide değişimin önünü açtı. 150 bin parti üyesi ise %56 oyla 35 yaşındaki Stefanos Kasselakis’i Syriza’nın yeni genel başkanı seçti. Yunanistan’ın ilk eşcinsel parti lideri Kasselakis, aynı zamanda sosyalist Syriza’nın ilk liberal genel başkanı. 14 yaşından beri ABD’de yaşayan Kasselakis, armatör bir babanın oğlu, eski bir Goldman Sachs bankacısı, 2008 yılında Biden kampanyasında çalışmış bir gönüllü ve finans uzmanı başarılı bir girişimci. KKTC’ye “devlet” dediği için milli meselelerde cehaletle suçlanan Kasselakis, henüz 2 ay öncesine kadar Miami’de oturan ve Yunanistan’da kimsenin tanımadığı bir iş insanıydı. Şimdi ise sosyalist Syriza’yı ABD’deki Demokrat Parti’ye çevirmek için beyaz gömleğinin kollarını sıvayan karizmatik bir ana muhalefet lideri. Fakat bunun için önce 20 sene yurtdışında yaşadığı için yapmadığı zorunlu askerlik hizmetini tamamlaması ve “sanki Netflix partiyi ele geçirmiş gibi” diyen Syriza’nın solcu elitlerini sakinleştirmesi gerekiyor.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Hint derin devletine karşı: Sih meselesi nasıl uluslararası krize dönüştü?

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, iki maskeli adam tarafından işlenen Kanadalı Sih aktivist Hardeep Singh cinayetinin arkasında Hindistan devletinin olabileceğini açıkladı. Açıklamanın ardından Kanada, istihbarattan sorumlu Hint bir diplomatı sınır dışı etti. Hardeep Singh, son 45 günde dünyanın farklı ülkelerinde faili meçhul cinayete kurban giden üçüncü Sih aktivistti. Hindistan iddiaları reddetti, Kanadalı bir diplomatı sınır dışı etti, vize işlemlerini durdurdu. Binlerce kilometre uzaklıktaki iki ülkeyi karşı karşıya getiren Sih meselesinin uluslararası krize dönüşmesinin arkasında Hint ordusunun 1984 yılında bir Sih tapınağını basıp kan dökmesi, bir başbakanın suikasta uğraması, Sihlerin topluca katledilmesi, Kanada’dan kalkan bir uçağın bombalanması var.

À la fin, c’est politique: Abayanın metresi, devletin çapını ölçer mi?

Fransa 2023-2024 eğitim öğretim yılını yeni bir yasakla açtı. Halihazırda Fransa’nın kendine özgü katı laiklik anlayışı nedeniyle devlet okullarına başörtüsüyle giremeyen öğrencilerin boyundan bileklere kadar vücut hatlarını kapatan abaya giymeleri de yasaklandı. Okullara “Kıyafet denetçilerinin” konulmasının dahi tartışıldığı Fransa’da bu yasak üzerine siyaset ikiye bölündü. Liberaller, merkez ve radikal sağcılar ve komünistler yasağı savunurken, Melenchon liderliğindeki Fransız solu ve Yeşiller yasağa sert bir şekilde karşı çıkıyor. Abaya yasağının Fransız siyasetini nasıl şekillendireceği muğlak. Fakat ters tepeceği, sadece elbisesi uzun olduğu için okula giremeyen birçok genç Müslüman öğrenciyi küstüreceği kesin. Zira işi gücü bırakıp lise öğrencilerinin elbisesinin metresini ölçen bir devlet ülkenin %10’unu oluşturan Müslümanları bu gidişle kapsayamayacak gibi duruyor.