Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIRaydan çıkınca

Raydan çıkınca

Siyasi alanda kalem oynatan bir yazarın tesiri, günü ve geleceği ciddi ve düzgün okuyabilme becerilerine bağlıdır. Daha doğrusu, öyle olmalıdır. Normali budur. Ancak Türkiye’de normalden sapan bir durum var.

Bir köşe yazarının bazı sorumlulukları bulunur. Yazar bir konu hakkında halkı, elinden geldiğince, doğru bilgilendirmeye gayret eder. Meselelere kendi perspektifinden bakar. Doğru bildiklerini destekler, yanlış gördüklerini eleştirir. Zararlı bulduğu yönlere dikkat çeker, faydalı bulduğu yönleri açıklar. Karşılaştırmalar yapar ve varsa bir noksanlık bunun nasıl tamamlanacağını söyler. Nihayetinde kendi önerisini halkın bilgisine sunar. 

Siyaseti yorumlayan bir köşe yazarının da, bu bağlamda, belli sorumlulukları vardır. Ülkede ve dünyadaki siyasi gelişmeleri takip eder. Kendi meşrebince siyasi vaziyeti resmeder; hadiseleri ve aktörleri değerlendirir. Müspet kanaatlere sahip olduğu tercihlerin arkasında, menfi neticeler doğuracağını düşündüğü tercihlerin ise karşısında durur. 

Yürütülmekte veya tasarlanmakta olan bir politika, çoğunlukla birçok boyutu içerir. Köşe yazarı, bu politikanın bütününde veya bir bölümünde eğri bulduğu tarafları belirtir ve bunların nasıl düzeltileceğini anlatır. Arızaların hangi yolla giderileceğine ilişkin seçenekleri veya kâmil bir politika teklifini kamuoyunun önüne getirir.  

Köşe yazarının görüşü, o anda gündemde olan mevzua ilişkin görüşlerden sadece biridir. Zira toplumun tamamını ya da bir kesimini ilgilendiren bir siyasi olayla bağlantılı olarak, tabiatıyla, çok sayıda görüş serdedilir. Her köşe yazarı, konunun geneline ya da özel olarak ilgilendiği bir bölümüne dair bilgilerinden hareketle bir iddia ortaya koyar. Gaye, okurları ve politika yapıcılarını bu iddiaya yakınlaştırmaktır. 

Normalden sapma 

Hedef kitlesi olan okurlar ve politika yapıcılar ise bir yazıyla muhatap olduklarında, farklı tavırlar gösterirler. Okurlar, o yazıya kısmen ya da tamamen katılır veyahut ondan ayrı düşerler. İçeriğine göre politika yapıcıları da, ya o yazıdan istifa ederler ya o yazıya cevap verirler ya da o yazıyı görmezden gelirler. Hangi tavrın alınacağını, politik aktörlerin kâr-zarar hesapları tayin eder. 

Hülasa bir köşe yazarının rolü, son derce sınırlıdır. Fikirlerini söyler, yazısını yazar, iddiasını dillendirir ve kenara çekilir. Gerisi, okurlara ve politikacılara kalır. Eğer tahlillerinde yol gösterici olur ve tahminlerinde de isabet kaydederse, yazara çevrilen gözler ve kabartılan kulaklar artar. Yok, tespitleri boş çıkar ve öngörülerinde de çuvallarsa, o vakit yazarı takip edenler azalır. 

Yani siyasi alanda kalem oynatan bir yazarın tesiri, günü ve geleceği ciddi ve düzgün okuyabilme becerilerine bağlıdır. Daha doğrusu, öyle olmalıdır. Normali budur. 

Ancak Türkiye’de normalden sapan bir durum var. Siyasi manzarayı tariflerinde sürekli yanılmalarına ve söyledikleri hemen her sözün kısa sürede tersi çıkmasına rağmen, bazı köşe yazarlarının toplumun bazı kesimleri üzerinde müthiş bir etkisi bulunuyor. Bu yazarlar esasen salt laf cambazlığına yaslanan yazılarıyla hep en çok okunanlar listesinde boy gösteriyorlar. Kızgın, had bildiren ve son derece teatral bir ses tonuyla hazırladıkları videolarla milyonlarca kişiye sesleniyorlar. 

Dev aynasındaki yazar 

Peki, gerçekte dişe dokunur bir söz söylemedikleri halde bu kişileri böyle güçlü bir konuma getiren nedir? Onların söyledikleri ve yaptıklarıyla kamusal gündemi işgal edebilmelerini sağlayan dinamikler nelerdir? 

Alper Görmüş, 2009’da Yeni Aktüel’de kaleme aldığı Yılmaz Özdil portresinde, bunun altında toplumsal kutuplaşmanın yattığını söyler. Kutuplaşmanın derinleştiği yerlerde taraflar, ağırbaşlı, sakin ve mevcut durumu mümkün mertebe objektif olarak aktaran yazılara pek yüz vermezler. Daha ziyade “düşman” olarak kodlanan karşı tarafa rest çeken, onları küçümseyip kendilerini yücelten ve yüreklerini soğutan kalemlere meyyal olurlar. 

Böyle bir zeminde, karşı tarafı her türlü kötülüğünün müsebbibi olarak damgalayan, onları cehaletle, sinsilikle ve hainlikle eş tutan ve onların siyasi temsilcilerini şeytanlaştıran yazarlara büyük payeler verilir. Karşı tarafın üzerine çullandığı ve onlara sert çaktığı nispette bu yazarlar kıymete binerler. Yazıların da analitik bir çerçeveye oturması, aklı başında önermelere dayanması ya da makul tavsiyeler ihtiva etmesi gerekmez. Tersine yazılar ne kadar “basit” ise, ucuz kelime oyunlarıyla karşı tarafı ne kadar çok tahkir ediyorsa o kadar çok alkış alır. 

Bir yazarın böylesi bir kuvvete erişmesi, ciddi bir tehlike arz eder. Zira gördüğü teveccüh yazarın raydan çıkmasına ve rolünü abartmasına sebep olabilir. Suretini dev aynasında gören yazar, mesela bir siyasi yorumcu kimliğinden çıkar, kendi mahallesinin siyasi temsilciliğine soyunur. Bir siyasetçi gibi davranmaya başlar. Karşı mahallenin siyasetçileriyle rekabet içine girer. Kendi mahallesindeki siyasetçilerden de sadakat ve biat bekler. 

Polemikten güç devşirmek 

Sırtında yumurta küfesi yoktur, seçmene veya parti organlarına karşı herhangi bir sorumluluk taşımaz. Buna rağmen, partinin sahibi ve başkanı gibi her şeyin kendisinden sorulmasını talep eder. Kararlarda imzasını görmek ister. Kendisine karşı çıkılmasından veya hudutlarının hatırlatılmasından nefret eder. Kutuplaşmayı dindirecek ve dolayısıyla ayrıcalıklı pozisyonunu sorgulatacak her türlü siyasi hamleyi düşman beller. 

Eğer bu yönde bir gelişme olursa, karşı mahalleye karşı kullandığı zehirli dilini, bu kez kendi mahallesinin siyasetçilerine yöneltir. Hakaret etmekten ve tehditler savurmaktan imtina etmez. Siyasetçilerle sert polemiklere girmek, onlar için can suyudur. Çünkü siyasetçilerle dalaşmak, onları gündemde tutar ve bundan güç devşirmelerini sağlar. 

Siyasetçilerin bunu fark etmesi ve onların değirmenine su taşımaktan kaçınması gerekir. Çünkü egosu şişmiş, raydan çıkmış birinin sınırlarına dönmesi ve tekrardan doğru yola girmesi, imkânsız değilse de, çok zordur. 

En iyisi, onu kendi haline bırakmaktır.

- Advertisment -