Ana SayfaYazarlarGörüşmeden önce, görüşmeden sonra

Görüşmeden önce, görüşmeden sonra

 

Mehmet Öcalan’ın Abdullah Öcalan ile bayram görüşmesi gerçekleşti. Görüşme 10 Eylül günü kaleme aldığım İmralı görüşmesinden ne çıkar başlıklı yazıda dile getirdiğim öngörüleri doğrular mahiyette geçti. Bu açıdan bakıldığında görüşmeden sürpriz çıkmadı. Ama ziyaret Öcalan’ın Kandil’den ayrıştığı görüşme olarak kayıtlara geçti.  

 

Görüşme öncesi Öcalan’ın ortamı sertleştiren mesajları mı, yoksa ortamı toparlayan mesajları mı tercih edeceği merak konusuydu. Öcalan, ortamı sertleştirecek bir çıkış yerine, ortamı rehabilite eden mesajları tercih etti. Geçmiş yıllarda Öcalan, cezaevinde yaşadığı sağlık sorunlarına vurgu yapar, bu da PKK-HDP çizgisinin karşı atak başlatmasına yol açardı. Oysa bu sefer Öcalan, hem de uzun izolasyon günlerinden sonra sağlık sorunlarını merkeze oturtan bir yaklaşım sergilemedi.

 

Yine görüşme öncesi genel beklenti, Öcalan’ın çöken çözüm sürecinin faturasını hem devlet hem de PKK’ye çıkaracağı yönündeydi. Ancak Öcalan, faturayı sadece devlete çıkarmayı tercih etti. Devletin samimi davranmamasının sürecin çökmesinde temel faktör olduğunu belirtti. Ancak Öcalan, devleti süreci sona erdirmekle suçlarken, Kandil’i de isim vermeden, tercih ettiği tutum ve sürece dair geliştirdiği değerlendirmeler üzerinden eleştirdi.

 

“Benim üzerimden siyaset yapmayın” mesajı

 

Öcalan, KCK’nin direniş merkezine dönüştürmek istediği açlık grevlerine müdahale ederek “bitirin” dedi. Böylece “Benim üzerimden siyaset yapmayın, amaçlarınız için tutsaklığımı ve koşullarımı gerekçe yapmayın” mesajı verdi. Benzer tutum ve davranışı geçmişte de göstermişti. Nitekim 2013 yılında cezaevlerinde başlayan kitlesel açlık grevlerine de müdahale etme gereği duymuş, bu tür direniş yöntemlerini eleştirmişti.

 

Öcalan’ın isim vermeden Kandil’e yönelttiği bir diğer eleştiri de, yaptığı konjonktürel değerlendirme oldu. Öcalan, çatışmalar için “Bu kör bir savaştır, kimsenin kimseyi yeneceği bir savaş değildir” ifadelerini kullandı. Bu ifadelerle, çatışmalara yüklediği anlam ve değerde KCK’den ayrıştı. KCK, 2016 yılını “final yılı” ilan etmiş; Ağustos ayında düzenlediği Kongra Gel 10. Genel Kurulu’nda da 2016 yılını “demokratik özerkliği gerçekleştirme, Öcalan’a özgürlüğü sağlama yılı” olarak belirlemişti.

 

Ancak Öcalan, çatışmaları bir yöntem olarak kullanarak bir yere varılamayacağını, bunun kör bir savaş olduğunu, “kimsenin kimseyi yenemeyeceğini” belirtmek suretiyle, örtülü bir şekilde de olsa, KCK’nın 2016 yılı taahhütlerini ve Kongra Gel 10. Genel Kurulu’nda belirtilen “final yılı” hedeflerini gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatler olarak gördüğünü ima etti.

 

“Önderlik” yeni dönem manifestosunu belirledi

 

Mehmet Öcalan görüşmesi, Öcalan’ın geleceğe dair beklentileri ve stratejileri açısından da belirsizliği bitiren görüşme olarak kayıtlara geçti. Öcalan, barış için yeni bir çözüm projesi hazırladığını, bu projenin çatışmaları bitireceğini, devletten temsilcilerin gelmesi halinde sorunun altı ayda halledilebileceğini, aydınlara da çözüm için büyük görevler düştüğünü vurguladı. Genel olarak PKK’de dönemsel görev ve sorumluluklar “önderlik sahası” tarafından belirlenir. Öcalan’ın geleceğe dair bu tasavvurlarını, yeni dönemin görev ve sorumlulukları olarak da okuyabilirsiniz.

 

Şimdi, Kandil’in “önderlik” tarafından belirlenen yeni dönem görev ve sorumlulukları doğrultusunda bir planlama ve hazırlık yapıp yapmayacağını yakından izlememiz gerekecek. Öcalan için yeni bir kampanya başlatan, açlık grevlerine destek açıklamaları yapan Kandil’in, Öcalan’ın değerlendirmeleri ve beklentilerine ne şekilde yanıt vereceği büyük bir önem arz ediyor. Zira Kandil’in tutumu, Mehmet Öcalan görüşmesinin barışa evrilmesi açısından bir umut kapısı olabilir.

 

Devlet ve iktidar istediklerini aldı

 

İmralı görüşmesi devlet ve iktidar açısından değerlendirildiğinde, devlet ve iktidarın istediklerini aldığını söyleyebiliriz. Devlet ve iktidar açlık grevlerinin giderek toplumsal öfkenin merkezine dönüşmesini bu hamle ile engelledi. Ayrıca KCK’nin savaşı derinleştirme stratejisinin Kürt “önderliği” nezdinde bir karşılığı olmadığını herkese gösterdi. Bu açıdan, görüşmeden en kârlı çıkanın devlet ve iktidar olduğu tesbitini yapabiliriz.

 

Ancak her kazancın da bir maliyeti olur. O maliyet de, görüşmeden sonra “çözüm isteyen taraf” noktasındaki psikolojik üstünlüğün el değiştirmesi oldu. İmralı görüşmesinden önce çözüm isteyen taraf devletti, görüşmeden sonra çözüm isteyen taraf PKK oldu şeklinde bir vurgu oluştu. Psikolojik üstünlüğün el değiştirmesi önemli, çünkü taraflarda kendi tabanları nezdinde haklılık ve meşruiyet oluşturur. Ancak Öcalan’ın sağladığı bu değişikliğin de Kandil’in tutumuna yakından bağlı olduğunu vurgulamamız gerekir.

 

Kandil Öcalan’ın yeni dönem (çözüm ve barış) görevlerine denk düşen bir hamle yapar, çatışmalar yerine çözümü önceleyen hamlelere başvurursa, psikolojik üstünlüğün el değiştirmesi pekişir. Ancak görüşmenin hemen akabinde Van kent merkezinde gerçekleştirdiği eylem gibi, “önderliğin” belirledikleri dışında bir görev ve sorumluluk üstlenirse, psikolojik üstünlük el değiştirmez, gene yerli yerinde kalır.

 

Öcalan’ın belirttiği ve vurguladığı gibi: Bu savaş kör ve kazananı olmayan bir savaştır. Liderlerinin de vurguladığı bu gerçekliği, Kandil’de duyan kulakların hâlâ olmaması ne acı.

 

- Advertisment -