Ana SayfaYazarlarÖcalan’ın projeleri çöktü mü?

Öcalan’ın projeleri çöktü mü?

 

Çözüm sürecinin bitmesinden sonra çatışmaların giderek derinleşmesi; KCK’nın legal uzantılarına yönelik kapsamlı operasyonlar; milletvekilleri, belediye başkanları ve gazetecilerin peş peşe tutuklanması, Kürt entellektüelleri arasında ciddi bir arayış ve tartışma başlattı.

 

Bu tartışma ve arayışın taraflarını üç kategoride toplayabiliriz. Birinci grubu “alternatifçiler” oluşturuyor. Alternatifçiler son gelişmelere bakıp “Öcalan’ın ve PKK’nin projeleri çöktü” diyor. Kürt siyasetinde yeni bir çizgi ve soluğa ihtiyaç olduğunu söylüyor.

 

İkinci grubu “bağımsızlıkçılar” (serxwebuncular) oluşturuyor. Bu çizgi savunucuları, bağımsız Kürdistan’ı gündemleştirmek dışında bir alternatif bulunmadığını, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin buna zemin sunduğunu iddia ediyor.

 

Üçüncü grubu ise “Öcalancılar” oluşturuyor. Bu kesim doğru çizginin Öcalan çizgisi olduğunu, ancak çizginin çözüm sürecinin boşa çıkması ile büyük bir darbe aldığını, gene de çizgiyi yeniden gündemleştirmek dışında bir seçenek olmadığını vurguluyor.

 

Alternatifçilerin artıları ve eksileri

 

Alternatif düşünce gerektiğini seslendirenlere baktığımızda, toplumun değişik kesimlerini içlerinde barındırdığını görüyoruz. Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Hür Dâvâ Partisi (Hüda-Par), Hak Par, Azadi Hareketi, Katılımcı Demokrasi Partisi, Kürdistani Parti, Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) ve PDK Bakur’u bu bileşenler arasında gösterebiliriz.

 

Alternatifçilerin başlıca ortak noktası, KCK-HDP çizgisi karşısında geliştirdikleri eleştiriler. Bu çizgiyi savunan aydınlar, KCK-HDP çizgisinin şiddette ısrar etmesinin, şiddeti hak arama ve kazanmanın tek yolu olarak görmesinin Kürtlere büyük zarar verdiğini; artık bu çizginin tartışılması ve aşılmasının zamanının geldiğini vurguluyorlar. Ancak KCK-HDP çizgisinin savunduğu çizginin yerine ne konması gerektiği konusunda aralarında bir uzlaşma yok.

 

“Millî bir Kürt damarına dayanması kaydıyla muhafazakâr bir parti olabilir” diyenler de var. Federasyonu tek çözüm modeli olarak gösterenler de var. 

 

Alternatifçilerin şiddet ile aralarına mesafe koymaları, Kürtlerin hak ve hukukunu şiddet dışında aramaları, toplumda gözlerin kendilerine çevrilmesine neden oluyor. Gerçi geniş bir toplumsal tabana dayanmamaları, çok parçalı bir duruş sergilemeleri, ortak bir platformda güç birliği kuramamaları gibi faktörler, yeterince güçlü olmamalarına neden oluyor. Ancak bu çizginin, şiddet ortamına tepkiler sayesinde giderek enerji ve sinerji toplayan bir momentumu yakaladığını söyleyebiliriz. 

 

Yanıtı zor dört soru

 

Bağımsızlıkçı düşünen aydınlar ise, Irak’ta ve Suriye’de bağımsızlığa doğru evrilen iki yapı oluşmaya başladığını, bunun desteklenmesi gerektiğini vurguluyorlar. Bu aydınlar ayrıca, Irak ve Suriye’de bağımsızlıkçı yapılar oluştuktan sonra Kürt nüfusunun en büyük bölümünü barındıran Türkiye’nin (ve Türkiye Kürtlerinin) de bu fotoğrafa dahil edilmesi gerektiğini, aksi halde tarihi fırsatın kaçırılacağını belirtiyorlar. 

 

Ancak bu görüşü savunanların hesaplaşmak mecburiyetinde olduğu dört zorluk var. Bir, Kürtler arasında ulusal bir birlik sağlanmadan bu tez nasıl hayata geçirilecek? İki, Türkiye ve İran’ın rızası olmadan dört parçayı içeren bir bağımsız Kürdistan tezi nasıl hayata geçirilecek? Üç, bağımsızlık düşüncesi günümüzün küreselleşme ve ulus-devleti aşma paradigması ile çelişiyor. Bu çelişki nasıl giderilecek? Dört, Kürtlerle Türkler iç içe geçmiş, büyük oranda entegre olmuş, çıkarları birlikte hareket etmeyi gerektirmiş ve gerektiren iki halk. Bu realiteyi kırmak nasıl mümkün olacak?

 

Bağımsızlıkçı düşünen aydınların, Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan milliyetçi dalgaya rağmen Türkiye’de o dalgaya eşdeğer bir debi ve moment yarattıklarını söyleyemeyiz. Ancak gelecekte Ortadoğu bağlamında ortaya çıkacak yeni düzenin, her şeye rağmen bu çizgiyi ciddi bir alternatif ve çekim gücüne dönüştürebileceğini de not etmek gerekir. Bu gelecek öngörüsünü başka bir yazıda ayrıca ele alacağım. 

 

Öcalan çizgisi, şiddet ve handikaplar

 

Geriye Öcalan çizgisi kalıyor. Bu çizginin iki ayağı var. Biri siyasi projesi. Bu siyasi projeyi Türkiye bütünlüğü içinde Kürtleri özerkleştirmek olarak tanımlayabiliriz. Bu proje demokratik ulus, demokratik ekolojik toplum, demokratik modernite başlıkları altında alternatif ekonomik, sosyal ve siyasal bir düzen inşa etmeyi amaçlıyor. Bunun için de farklı bir tarih okuması yapıyor, farklı bir modernite ve ulus tasavvurunda bulunuyor. 

 

Öcalan’ın çizgisinin ikinci ayağını barış projesi oluşturuyor. Bu proje, siyasi amaca demokratik siyaset kanalları kullanılarak ulaşılmasını, şiddetin artık belirleyici bir hak arama yöntemi olarak devreden çıkarılmasını öngörüyor.

 

Öcalan çizgisi, şiddeti aşmak için çözüm sürecine “evet” dedi. Ancak denizi geçtikten sonra derede boğuldu. Çünkü çizgi içinde “şiddete mesafe koyalım” diyenlerin, “şiddete mesafe koymayalım” diyenlerden daha az ve etkisiz oldukları ortaya çıktı.

 

Dolayısıyla geniş bir literatüre, çözümleme gücüne, farklı okuma şekilleri ve farklı gelecek öngörüsüne sahip bu çizginin savunucularının önemli bir bölümünün hâlâ daha tezlerini şiddet kullanarak hayata geçireceklerine inanması, Öcalan çizgisinin en büyük handikapı. Ayrıca çizginin, Suriye’de “tüm istikrarsızlık, eşitsizlik, baskı ve sömürünün nedeni” olarak kodladığı kapitalist modernitenin en stratejik savunucusu ABD ve Batı ile işbirliği yapması. söylemi ve eylemleri açısından bir tutarsızlık yaratıyor. Bu da inandırıcılığının sorgulanmasına yol açıyor.

 

Diğer taraftan Öcalan çizgisinin Türkiye açısından düalist bir özellik taşıması işleri içinden çıkılmaz hale getiriyor. Ciddi bir milliyetçilik eleştirisi içeriyor; ulus-devlet karşıtlığı barındırıyor. Bu da Türkiye açısından “kabul edilebilirlik” sınırları içinde düşünülmesine yol açıyor. Ancak şiddet ile arasına mesafe koymaması, Türkiye için onu en tehlikeli çizgi haline getiriyor.

  

Militanca bağlılıktan eleştirel sahiplenmeye

 

PKK-HDP çizgisi çözüm süreci ile birlikte doruk noktasına ulaştı. Ancak çözüm sürecinin çökmesinden sonra, bu doruk noktasından aşağıya doğru inişe geçti. Bu durumu da şiddet ile arasına mesafe koyamaması, Öcalan’ın barış projesinden uzaklaşılması gibi faktörler tetikledi.

 

Suriye, Türkiye, İran, Irak’ta yaşamını yitiren örgüt üyeleri için düzenlenen cenazelerde “artık yeter” diyen feryat-figanlarda; şehir savaşlarında zarar gören PKK-HDP kitlesinin aidiyet bağını “militanca bağlılık”tan “eleştirel sahiplenme”ye dönüştürmesinde, halkın tüm eylem çağrılarına rağmen sessizliğini korumasında, bunun açık işaretlerini görüyoruz.

 

Henüz Öcalan’ın projelerinin toptan çöktüğünü iddia edemeyiz. Fakat Öcalan’ın barış projesi çökerse, siyasi projesinin de, o siyasal projeye sunulan kitlesel desteğin de bundan etkileneceğini öngörebiliriz.

- Advertisment -