Ana SayfaYazarlarNeden herkese kahve kalmadı?

Neden herkese kahve kalmadı?

 

1978 İspanyol anayasasının “herkese kahve” (Café para todos) sloganıyla oluşturduğu ve Türkiye dâhil dünyanın çeşitli yörelerinde çevresel milliyetçilerin örnek aldığı Özerklikler Devleti (Estado Autonómico) Katalan bağımsızlıkçıların anayasaya aykırı olmasına karşın 1 Ekim’de düzenlemeyi arzu ettikleri geleceğini belirleme referandumuyla ciddi bir krize girmiş bulunuyor. Aslında merkezi otorite ile çevresel milliyetçiler arasında bundan 30 yıl önce, daha bu anayasa hazırlanırken ortaya çıkan derin görüş ayrılıklarının bir gün krize dönüşmesi kaçınılmazdı.

 

Kitaplarımda ve konuyla ilgili yazılarımda vurgulayageldiğim gibi, “herkese kahve” aslında ulusal bütünlüğünü sağlamak amacıyla İspanya’nın özünde idari temelde, ucu açık sayıda hukuken birbirine eşit bölgelere ayrılarak yönetilmesini öngören bir yerelleşme projesiydi. Bizde bazı siyasi çevrelerin yanlış anladığı gibi bir bölünme projesi değil. Nitekim özellikle Bask ve Katalanların başını çektiği çevresel milliyetçiler, birer ulus olduklarını ve İspanya’nın bölgeleriyle aynı çerçevede değerlendirilemeyeceklerini savunarak projeye “Herkese kahve yok” (no hay café para todos) sloganıyla şiddetle karşı çıkmışlardı.

 

Konuyu yakından izleyenlerin bildiği gibi, anayasanın İspanyol ulusunun bölünmez birliği ve ülkenin toprak bütünlüğünün yanı sıra özerklik hakkını da güvence altına alan 2. maddesinde yapılan “bölge” (region) ve “milliyet” (nacionalidad) ayırımı çevresel milliyetçilere verilen bir ödündü. Kurucu irade o günün koşullarında, Franco diktatörlüğünden çıkan İspanya’yı tüm farklılıklarıyla bir araya getirmek için benimsediği bu ara formülle olası bir krizi ileri bir tarihe ertelemişti. Ara formülü kabul etmiş olsalar da “milliyet” kavramı, kendilerini ayrı birer ulus kabul eden ve İspanya’yı çok uluslu (plurinacional) konfederal bir devlet olarak görmek isteyen çevresel milliyetçileri tatmin etmiş değildi. Onlar açısından İspanyol gerçeği simetrik değil, asimetrik bir nitelik taşıyordu. İster 17, ister çok daha fazla özerk topluluk olsun, ortada üç ulus ve İspanya’nın diğer bölgeleri vardı.

 

Kabul etmek gerekir ki bu yaklaşım “herkese kahve” projesinde önemli bir çatlak oluşturdu. Katalunya ve Bask Ülkesi, bir ölçüde de Galicia, özerklik statüleriyle İspanya’nın bölgelerinin çok önüne geçerek kurucu iradenin kafasındaki simetriyi fiilen bozdu. Eliseo Aja, 1999’da yayımlanan “El Estado Autonómico” (Özerklikler Devleti) başlıklı kitabında İspanya’nın 20 yılda Avrupa’nın en merkezi devletinden asimetrik temelde en ademi merkeziyetçilerinden birine dönüştüğünün ve sistemin güncellenmesi gereğinin altını çiziyordu.  

 

2004’de dönemin Başbakanı sosyalist José Luis Zapatero’nun ortaya attığı “Çoğul İspanya” (España Plural) projesi ve “alakart kahve” (café a la carta) modeli esasen “herkese kahve” projesinin güncellenmesi yolunda bir adımdı. Amaç, geleceğini belirleme (otodeterminasyon) hakkını içeren konfederal sistem talebini yineleyen çevresel milliyetçileri bu kez “daha fazla özerklik” öngören asimetrik alakart kahve modeli çerçevesinde gönüllü bir birliğe katılmaya ikna etmekti. Ama olmadı. Belki sistemin güncellenmesinde geç kalındığı, belki de çevresel milliyetçiler bağımsızlığa gidecek yolu zorlamak için geleceklerini belirleme referandumlarını dayatmayı denemek istedikleri için.

 

Bu konudaki ilk denemeyi 2008’de dönemin Bask özerk hükümeti Başkanı (lendakari) Juan José İbarretche yapmıştı. O yılın 25 Ekim’inde Basklara “otodeterminasyon hakkı konusunda hükümetle müzakere edilsin mi?” sorusunun yöneltileceği bir referandum düzenlenmesi için özerk parlamentodan bir yasa geçirmişti. Ama yasa Zapatero hükümetinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, referandum yapılmamıştı. 

 

1 Ekim’e doğru

 

Sonra sazı Katalan milliyetçiler ele aldı. Geçen yazımda ayrıntılı olarak aktardığım gibi, önce 9 Kasım 2014’te Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına karşın istişari nitelikte bir referandum düzenledi. Bu defa sınırları sokaklarda olası sokak çatışmaları pahasına daha da zorluyor. Önceki gün (23 Eylül) Başbakan Mariano Rajoy, 1 Ekim’de referandum yapılmayacağını yineledi ve gerekçe olarak sadece anayasaya aykırılığını değil, aynı zamanda “devletin aldığı önlemlerle seçim kurulundan ve örgütlenmeden yoksun olmasını” da gösterdi.

 

Özerk Parlamento (Parlament) “seçim kurulu” yerine geçecek bir kurul oluşturmuştu aslında. Ama Anayasa Mahkemesi’nin bu kurulun üyelerine kararlarına itaatsizlik gerekçesiyle verdiği günlük olarak işleyen para cezasından ötürü özerk hükümet bu kurulu feshetti ve bu görevin yerel kamu görevlileri, akademisyen ve uluslararası gözlemcilere devredildiğini açıkladı.

 

Öte yandan Generalitat Başkanı Carles Puigdemont seçmen listeleri normal yollardan askıya çıkamadığı için seçmenleri konuyla ilgili web sayfası üzerinden sandıklarını bulmaya davet etti. Anayasa Mahkemesi kararıyla bu sayfa kapatıldı ama bir yenisi açıldı. Devlet ve özerk yönetim arasındaki bu köşe kapmacanın 1 Ekim’e kadar böyle devam edeceği anlaşılıyor.

 

Katalanlara sunulan alternatif  

 

1 Ekim’den sonra, zaman içinde fiilen ortadan kalktığını belirttiğim simetriye dayalı “herkese kahve” yaklaşımının güncellenmesi bir kez daha gündeme gelmiş bulunuyor. Bu konuda yine PSOE (Sosyalist İşçi Partisi) inisiyatif alan parti konumunda. Cuma günü Başbakan Rajoy ile PSOE Genel Sekreteri Sánchez bir araya gelerek Meclis’te özerklikler sistemini güncellemek üzere bir daimî komisyon kurulması hususunda anlaştı. Komisyon “Özerklikler Devleti’nin değerlendirilmesi ve modernizasyonu” (Comisión de Evaluación y Modernización del Estado Autonómico) adını taşıyacak. Temsilciler Meclis’i Başkanı Ana Pastor, komisyonun 1 Ekim tarihinden önce kurulması görüşünde.

 

 PSOE kaynaklarından sızan bilgilere göre kurulacak komisyon özerk yönetim başkanlarının konuyla ilgili görüşlerini de almayı ve ilk daveti Carles Puigdemont’a yapmayı öngörüyor. Mevcut sistemden memnun olmayan ama bağımsızlığa da çok sıcak bakmayan Katalanları yasadışı referanduma katılımdan caydırmak amacıyla kuşkusuz. Ama anayasanın devletin “teritoryal organizasyonu” ile ilgili VIII. faslının güncellenmesini kapsayacağı belirtilen komisyon çalışmalarının bağımsızlıkçı Katalanları ne ölçüde cezbedeceği soru işareti. Çünkü bu bölüm, ne değişiklik yapılırsa yapılsın, Katalunya ve diğer milliyetlere “daha çok özerklik” dışında bir iyileştirme sağlayamıyor.

 

Pazar günü TV 5 Monde’a çıkan ve üç Fransız gazetecinin sorularını yanıtlayan Generalitat Dışişleri Bakanı Raül Romeva i Rueda’yı dinlediğimde, Katalan bağımsızlıkçıları “daha çok özerklik” ya da PSOE’nin daha önce savunduğu “federal çözüm” ile tatmin etmenin ne kadar zor, hatta imkânsız olduğunu gördüm. 78 Anayasası’nı, Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarını yanlış yorumlayan ve İspanya’yı Fransa ve AB’ye şikâyet eden Romeva uluslararası hukuku ve AB hukukunu yok sayan tutumuyla fanatik bir ayrılıkçı izlenimi bıraktı bende. İspanya’nın genelde çevresel milliyetçilerle, özelde Katalan bağımsızlıkçılarla sorunları çok ciddi kısacası.

 

Daha önce de altını çizmiş olduğum gibi bu vesileyle bir kez daha yinelemem gerekirse, benzeri sorunlar ve özellikle Katalan referandumu İspanya gibi doğrudan değil belki ama dolaylı olarak Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Çünkü ülke anayasalarına aykırı referandumların engellenmesi ve tek yanlı bağımsızlık ilanlarının tanınmamasına ilişkin mevcut uluslararası teamülün istisnalar yaratılmadan devamı ulusal çıkarlarımız açısından büyük önem taşıyor      

 

 

 

- Advertisment -