Ana SayfaYazarlarSabah ‘Büyükada işi’nde temiz kalmıştı, açığını Kavala’yla kapatıyor...

Sabah ‘Büyükada işi’nde temiz kalmıştı, açığını Kavala’yla kapatıyor…

Geçen yılın yaz aylarında ve sonbaharında, içiçe geçmiş iki soruşturma, ‘gazetecilerden sonra sıra sivil toplum örgütlerinde mi’ sorusunu akla getirecek biçimde ülkenin gündemine düşüverdi.

Süreç, İstanbul Büyükada’daki bir otelde meslek içi sorunları görüşmek üzere toplantı yapan insan hakları savunucularının 5 Temmuz 2017’de gözaltına alınmasıyla başladı. 17 Temmuz’a kadar gözaltında tutulan 11 kişiden altısı bu tarihte tutuklandı, sonraki günlerde iki kişinin daha ilave edilmesiyle  tutuklu sayısı 8’e çıktı. Kendilerine yöneltilen suçlama ‘Silahlı terör örgütüne yardım etmek’ ve ‘casusluk’tu.

Deliller delil olmaktan o kadar uzaktı ki, tutukluların hâkim karşısına çıkartılmasına kadar geçen sürede ipliği pazara çıkartılmamış tek bir ‘delil’ bile kalmamıştı. (Bunları hatırlamak için Yıldıray Oğur’un aşağıdaki uzun makalesine bakılabilir:

http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/buyukadada-aksayan-vapur-seferleri-uzerine-4620)

Nitekim tutukluların tamamı, hâkim karşına çıkarıldıkları ilk duruşmada serbest bırakıldı. Serbest bırakılanlardan yabancı uyruklu olanlar ülkelerine döndü.

Onların serbest bırakılmalarından bir hafta önce, 17 Ekim 2017’de sivil toplum alanındaki çalışmalarıyla öne çıkan işadamı Osman Kavala gözaltına alındı. Kavala, 1 Kasım 2017’de tutuklandı, tutukluluğu günümüzde de sürüyor.

 

Yaptığım kazı çalışmasından Sabah ‘temiz’ çıkmıştı

 

İktidar yanlısı medyanın ‘Büyükada ajanları’ gazeteciliği tam bir felaketti. Tutukluların serbest bırakılmasından beş gün sonra, 30 Ekim 2017’de Serbestiyet’te kaleme aldığım “’Büyükada ajanları’ gazeteciliği: Ayrıntılı döküm” başlıklı yazı işte bu feci gazeteciliğe dairdi. Yazıda, 5 Temmuz’daki gözaltı kararından sonra bu işte başı çeken beş  gazetenin temmuz ayı boyunca verdiği haberleri kronolojik olarak sıralıyordum. Bu gazeteler Akşam, Star, Türkiye, Takvim ve Güneş’ti.

(Saydığım gazetelerin haberlerinin nasıl bir kirlilikle malûl olduklarına tanıklık etmek isterseniz, şu linki tıklayabilirsiniz:

https://www.serbestiyet.com/yazarlar/alper-gormus/buyukada-ajanlari-gazeteciligi-ayrintili-dokum-827727).

Tahmin edebileceğiniz gibi, kazı çalışmasını bitirdiğimde şaşkınlık içinde kalmıştım; çünkü aralarında Sabah yoktu. Bugün dahi açıklayamadığım nedenlerle, Sabah bu kirlilik korosuna katılmamıştı.

Ne var ki, ‘Büyükada ajanları’ meselesinin tavsayıp sönmesinden sonra gündeme gelen Osman Kavala’nın gözaltı ve tutukluluk döneminde Sabah, kendisinden beklenen tarzına geri döndü.

Olacak şey değil ama, insanın, acaba malûm medya bu işleri nöbetleşe mi yürütüyor diyesi geliyor. Çünkü Osman Kavala’nın dosyası en az ‘Büyükada ajanları’nın dosyası kadar boş, o zaman Sabah nasıl orada öyle burada böyle bir çizgi izliyor, anlamak hakikaten mümkün değil.

Neyse, bu soruya doyurucu bir cevap veremeyeceğimize göre, Sabah’ın Kavala’yla ilgili son marifetlerine bir göz atalım…

 

“George Soros ile bağını itiraf etti…”

 

Şu ‘haber’, 25 Ağustos 2018 tarihli Sabah’tan: “Osman Kavala, George Soros ile bağını itiraf etti…”

Haberin spotu da şöyle: “FETÖ’den tutuklanan işadamı Osman Kavala, ABD’li George Soros’la bağlantısını kabul etti: Yönetim kurulu üyesi olduğum Açık Toplum Vakfı’nın Soros’un desteklediği diğer ülkelerdeki vakıflarla irtibatı var.”

Mesele şu: M.P. adlı bir gizli tanık konuşmuş ve şöyle demiş:

"Türkiye'nin Soros'u olarak anılır. Gezi olayları ile özdeşlik kurulan dünyadaki birçok kalkışmanın renkli demokrasi devrimi olarak lanse eden ve bu amaçlı uluslararası STK'lara para, lojistik, kaynak, insan sağlayan Açık Toplum Vakfı'nın Türkiye'deki bütün organizasyonlarını yapan kişidir. Gezi olaylarının kitleselleşmesi, yaygınlaşması ve süreklileşmesi için uluslararası kaynakları STK'lar üzerinden Gezi olaylarına ve onun simgesi haline gelen Gezi Parkı'na taşımıştır."

İnsanın, “gizli tanığa ne hacet, açın bir iktidar gazetesini, bu ‘delil’lerden istediğiniz kadarını bulabilirsiniz” diyesi geliyor. Neyse…

Kavala ise M. P.’nin iddialarına “itiraf niteliğindeki” şu cevabı vermiş (Gazetenin, Kavala’nın savcıya verdiği ifadeyi tam ve doğru olarak yansıttığını varsayıyoruz):

"Üç tane STK'da görev yaptım ve yapıyorum. Sadece Gezi Parkı'nın park olarak kalması ve korunması yönünde taleplere katıldım ve destekledim. Çalışma yerim ve doğup büyüdüğüm bina Gezi Parkı'nın Elmadağ ucunda olduğu için sık sık normal hayatımda bu yolu kullanıyorum. Bundan dolayı parkta bulunmak ve parkta fidan dikmek gibi barışçıl ve tabiata önem veren faaliyetlere katıldım. Türkiye'nin Soros'u olarak adlandırılmam bir yakıştırma. Benim maddi imkanlarım ile Soros'unkiler mukayese edilemez. Yönetim kurulu üyesi olduğum Açık Toplum Vakfı'nın Soros'un desteklediği diğer ülkelerdeki vakıflarla irtibatı vardır. Gezi için kaynak sağladığım iddiası doğru değil."

 

Yeni dönem gazeteciliğinin alâmet-i fârikası

 

Sabah’ın haberi, hukukî hiçbir isnat yöneltilemeyecek fiiller ya da pozisyonlarla ilgili yoğun bir gayri meşruluk algısı yaratıp onun üzerinde tepinmek ve böylece bunları suç gibi göstermek şeklindeki son dönem gazeteciliğinin tipik bir örneği…

Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye’deki şubesi Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş bir vakıftır, şimdiye kadar bu vakıfla ilgili olarak herhangi bir cezai soruşturma yürütülmemiştir, dolayısıyla Türkiye Açık Toplum Vakfı’nın yine başka ülkelerdeki legal Açık Toplum vakıflarıyla ilişki kurmasında hiçbir sakınca yoktur.

Fakat ne gam? Öyle bir atmosfer yaratırsın ki, bunların hiçbiri insanların akıllarına bile gelmez. Bu ortamda bir gazete, savcının Osman Kavala’ya sorduğu bir soruya aldığı cevabı (“Yönetim kurulu üyesi olduğum Açık Toplum Vakfı’nın Soros’un desteklediği diğer ülkelerdeki vakıflarla irtibatı var”) haber yapınca da, bu, Osman Kavala’nın ‘suç itirafı’ oluverir.

Tabii, böyle durumlarda eski günleri hiç hatırlamamak ve hatırlatmamak da bu tür gazeteciliğin alâmet-i fârikalarındandır. Erdoğan’ın 2003 Davos toplantısında Soros’la aynı masadaki samimi sohbetleri, orada sarf ettiği “Türkiye’nin açık toplumu biziz. Bizi destekleyin…” sözleri, Sabah gazetesinin “Demokratik devrim tugaylarının komutanı” başlıklı başyazısı, Soros’un AK Parti’ye verdiği açık destekler, bunların hepsi unutulur.

O zamanlar Soros Türkiye’nin ulusalcılarının kullandığı bir ‘şeytan’dı ve şimdi Sabah ve benzeri gazetelerin yaptığının aynısını dönemin Ergenekon zihniyetli gazeteleri AK Parti iktidarına karşı yaparlardı; bunların hepsi unutuldu.

 

Kötülüğün şeffaflığı…

 

Sabah’ın bu haberin ayağına taktığı bir başka ‘haber’ daha var ki, kötülüğün daha da şeffaf bir biçimde görülebilmesinde bundan daha fonksiyonel bir adım düşünülemezdi. Haberin o kısmı da şöyle:

“Osman Kavala'ya, eski CIA danışmanı olan, 17/25 Aralık kumpasları ile 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında hakkında yakalama kararı bulunan Wilson Center Ortadoğu Programı Direktörü Henri Barkey'le bağlantısı da soruldu. Kavala, ‘Henri Jack Barkey ile 2000'den beri tanışıyoruz. Barkey ile 18 Temmuz 2016'da akşam yemeği için gittiğim Karaköy Lokantası'nda tesadüfen karşılaştım. Barkey lokantaya girdiği zaman kendisi ile selamlaştık ve onu misafirimle tanıştırdım. Ancak bizimle oturmadı. Henri Barkey Kiminle oturduğunu bilmiyorum’ dedi.”

Bu haberden “Barkey ile 15 Temmuz sonrası görüştü” başlığı çıkar mı? Tabii ki çıkmaz. Fakat Kavala’nın Henri Barkey ‘bağlantısı’, polisin şimdiye kadar dosyadan gazetecilere sızdırdığı suç isnatlarının en kritik noktalarından biri… O nedenle tam bu noktada, anlattığım türden gazeteciliğin başka bir alâmet-i fârikâsı devreye giriyor: Uysa da uymasa da…

Kavala’nın Henri Berkey ‘bağlantısı’ için Sabah ve benzerlerinin gösterdiği gayret çok büyük.

Bunu ve Kavala’ya yöneltilen öbür suç isnatlarının kofluğunu sonraki yazıda ele alacağım.

 

  

- Advertisment -