Ana SayfaYazarlarSevgili ustam Cumalı,

Sevgili ustam Cumalı,

 

Nasıl özledim bilseniz, burnumda tütüyorsunuz.

 

İyi hikayeci, iyi romancı, oyun yazarı, şair, iyi insan…

 

İnsanlığın yüz akı siz gibiler hızla eksilirken, siz olun da sizi özlemeyin bakalım.

 

‘Yaşlanmaz şair çocuk’, derdi sizden için, Yaşar Kemal.

 

Florina’lı çocuk, doğduğu topraklara ömür boyu hasret , mübadil çünkü.

 

Yunanistan’a ilk gezimde ‘Florina’yı da görmeden dönme’, demiştiniz.Dönüp anlatırken de, ‘ne güzel yerler, değil mi kızım?’ dediğiniz geliyor şimdi aklıma.

 

Hastaydınız, sizi yoklama ricamızı hep geri çevirdiniz, hırkanızın düğmesini ilikleyemezken, konuk ağırlanmazdı…Ben konuk muyum, herkes miyim, kızınız değil miyim, dediğimde, ‘öyle, ama, olmaz işte, anla’ dediğinizi içim sızlayarak hatırlıyorum, keşke kapınıza dayansaymışım…

1921’de Yunanistan sınıɾlaɾındaki Rumeli Vilayet-i Celilesine (Manastıɾ'a) bağlı ve beyleɾiyle ünlü Cuma kazasında ailenizin ilk çocuğu olarak doğuyorsunuz, iki yıl sonra  mübadele olunca, Urla’ya geliyorsunuz, ailenizle.

 

İzmir’de Atatürk lisesini bitirip Ankara Hukuk’a yazıldığınız yıl, 1939’da ilk şiiriniz Urla Halkevi dergisi Ocak’ta çıkıyor, en önemsediğiniz yanınız şiiriniz, ilk imzanız A.N.Acar…N’yi biliyoruz, ilk isim gerçekten ilk adınız olan Ahmet.

Asıl ilk şiirim dediğiniz Netice 940 yılında Varlık’ta çıkıyor.

 

Ataç, Cahit Sıtkı, Oktay Rıfat, Orhan Veli’yle tanışıyorsunuz, etkileniyor, şiirinize biçim veriyorsunuz. Hayatı, onun bütün cilvelerinin şiirini söylüyorsunuz, tıpkı hikayeniz gibi yalın, duru, süssüz püssüz şiir söylüyorsunuz, derin bir kuyudan, Urla’daki bağınızın kuyusundan bakır kovayla çektiğiniz arı duru, tatlı su gibi bir şiirdir, gönül kuyunuzdan çekip susuzlara sebil ettiğiniz.

 

Kızılçullu Yolu askerden döndüğünüz yıl çıkıyor, 1943’te.

 Güzel Sanatlaɾ Genel Müdüɾlüğü'nde çalışırken, Harbe Gidenin Şarkıları, şiir kitabınız yayınlanıyor, ikinci dünya savaşının bittiği yıl. 1945 yılında ilk hikaye çıkageliyor,  Yücel deɾgisi sayfalarında: "Aysız Geceleɾ" Deneme yazmaya koyuluyorsunuz. O sıra, Ankara’da Cahit Sıtkı ile aynı evi paylaşıyorsunuz. 1949 Boş Beşik’ oyununuz sahneleniyor.Aynı yıl İzmir’e göçüp,dokuz yıl boyu Urla ve İzmir’de avukatlık yapıyorsunuz. Kitaplarınız ardı ardına yayınlanıyor. Zeliş’i burada tanıyorsunuz, bana nasıl tadıyla anlatmıştınız, tozlu dava dosyaları arasında şimşek gibi çakan Zeliş’i…O davasının derdindeydi siz onun bir hikayeden çıkagelmiş kahraman olduğunu o saat fark etmiştiniz, yazarla kahramanı böylece  tanışmıştı. Müvekkilinizden ücret almadığınızı anlattınız, gönül kazancınız ve telif sonradan çıkageldi.

 

Ege’yi,  kasabayı, toprağın insanlarını anlatmayı yeğlediniz, ne iyi ettiniz.

 

Duruşmalarda sözü dolandırıp, savunmayı uzattığınızda, hakimin ‘sadede gelin efendim’ uyarısı, sanatçılığınızda yol buldu, kısa, dolambaçsız, vurucu söylediniz, bunu öğütlediniz. 1956'da İzmir'de "Ara Tiyatro"'yu kurup yönettiniz.Ertesi yıl Sait Faik ödülü geldi, sonrası kendi gücünüzce Paris…Avukatlığı da İzmir’i de bırakarak.

1957-1959 arası Paris Büyükelςiliği Basın Ataşeliği'ndesiniz.

İki yıldan sonra merhaba Istanbul ve kalem işçiliği. Istanbul radyosu redaktörlüğü ve romanlar…Hikayenizi senaryolaştırdığınız Susuz Yaz Berlin’de altın ayı ödülü kazanıyor.

 

 İlk romanınız "Tütün Zamanı", 1959'da tefrika edildi.

 

Şimdi yıl 2017, en iyi yüz roman sıralamasında sondan dördüncü oldunuz, ola ola.

 

O güzelim Viran Dağlar’la anılmadınız da…

 

Epey patırtı koptu bu liste üstüne, artık patırtıların, algı’nın, satış sayısının cirit attığı bir arena, edebiyat,böyle olacağını bileydik, vay bize…

Berin hanımın işi nedeniyle iki yıl kadar Tel Aviv ve Paris’tesiniz.Sizin yazılar yüzünden eşiniz görevden alınıyor.

 

Şimdi yazılar, kitaplar onu yazanın ipini çekiyor.

 

Büyük bir cangıl, kitabı olmayana kız vermiyorlar, ödülü olmayana da…

 

Yok ustam, nerede sizin esaslı daranız, nerede şimdinin ya bundadır ya bunda, bunların hangisi  yaaa-nııım-daaa, oyunu…

 

Oğuz Atay TRT Roman ödülünü aldı, Tutunamayanlar’la, O.Pamuk Cevdet Bey ve Oğulları’yla Milliyet roman ödülünü, ikisi de yıllarca yayınlanmadı.Edebiyat kör kurşuna kurban gitme alanı diyeceğim, diyemiyorum, gez göz arpacık, kasıtla nişan alıyorlar, tırışkadan gazi ,sanat şehidi çoğu kişi, ki bu şehadetin sanal faslı…

 

Şimdi sizin bildiğinizden farklı bir edebiyat dünyası var, kazananı kaybedeni belirsiz, okkanın altına giden yığınla, ölçüler değişti, masası olan yeğleniyor, piar çalışması iyi ve ajanı uyanık olan biraz direnebiliyor, ama, sayılar ağlanası…Kamp kamp, saf saf, klüp klüp bölündü millet.

 

Yayınevlerinin derdi,  ne yazarlar, ne güzel kitaplar, varsa satış, yoksa satış, belli rakam üstü satışı yakalayamayan sakız içi manii yazsın, havası baskın…

 

1976 idi, yıl, Makedonya 1900 ile ikinci kez Sait Faik armağanı verildiğinde, yücegönüllülükle benim ilk kitabım Yapma Çiçek Ustalarının bu ödülü hak ettiğini söylemiştiniz, Milliyet Sanat dergide çıktı.Türk hikayesinin en önemli yapıtı Makedonya 1900 kiiim, ben kim? Hemen yazdım, hemen yazdınız , bundan sonrası siz aramızdan ayrılasıya süren sahici dostluk…Hikayelerimi kıyasıya eleştirdiniz, ben sizin hikaye yahut romanınızı okuduğumu söylediğimde olay örgüsü, kahraman sınavına çektiniz beni. Tarsus’ta parkta sizi ağırlarken, avaz avaz çalan kötü müzik susunca bülbül ötmeye başlamıştı, ağaçta, ‘kötü şarkı susunca bülbül öttü’ dediğime mim koyup, bunu edebiyata uyarladınız. Ne çare, şimdi kötü şarkılar bülbülün sesine baskın… Aynı gün, mahalle arasında oynayan çocukların sayışmasına katılıp, onlara ne güzel bir sayışma tekerlemesi söylediğinizi hatırlıyorum da…

 

Yunus Nadi yarışmasında farklı dallarda ödül alıp yan yana durduğumuzdaki keyfinizi de hatırlıyorum.

 

Arabamın atları deh aman deh, faslından çıkalı çok oldu, dingil kırık, dingil yayıncı, hırsızın hiç mi suçu yok, okur, ey okur, aloo, bi zahmet sen de üstüne alın e mi anacım…

 

Kısım bölük ayrıyız, iki cephe kişileri birbirine kör-sağır.

 

Amerikanofil ayarlardayız, aynalar pavyonundayız.

13 Ocak’ta şan verdiğiniz bu dünyadan 10 Ocak 2001 günü ayrıldınız. Urla’daki baba evinizi belediye anı ve kültür evi yaptı, Beşiktaş Vişnezade şairler parkına heykelinizi diktiler.

 

Devranın ve edebiyatın böylesini görmediğiniz iyi oldu aslında.

 

Hatırlayan var mıdır acaba, ‘sabahları sevdiğinizi oldu bitti, çocukları ve bütün başlangıçları’.

 

‘Her iyi şair şiirinin diyetini öder. Ama türlü türlü öder. Kimi tavan aralarında aç, sefil. Kimi sürgünlerde, mahpuslarda. Kimi en budalalara bile türlü nimetlerin zahmetsiz nasip olduğu bu dünyada, bağlı kaldığı manevi değerler uğruna, kendini korkunç bir yalnızlığa mahkûm ederek, Cahit gibi, içe içe, öle öle… ‘dediğinizi?

 

Ve hep ‘çocuklara rey verdiğinizi…’

 

 

- Advertisment -