Ana SayfaYazarlarHa buni bize kim etti?

Ha buni bize kim etti?

Bir gecede diktatörlükten demokrasiye geçtik çok şükür. Öyle ki; diktatörün baskısı altında inim inim inleyenler, kurdukları kutsal ittifakla demokrasiyi memlekete yeniden getirdiler. İyi olan ne varsa bir yerden bulup memlekete getirme gelenekleri vardı ne de olsa. Bu iyiliğin memleketin mi yoksa kendi hayırlarına mı olduğu tartışma götürse de, biz inanmış gibi yapıp 7 Haziran’ı her şeyden önce iyiye yoralım. En azından yüce Türk büyüğü, asil insan Mine Kırıkkanat, Aziz Nesin’in memleket insanına haksızlık ettiğini, sadece yüzde 41’inin aptal olduğunu söyleyiverdi. Bir gecede nüfusun yüzde 60’ının zekâ küpüne düştüğü bir demokrasi…

 

Aslında seçim öncesi ve seçim sonuçları birçok açıdan hayırlı oldu, iyi oldu. Hiçbir şekilde bir araya gelemeyecek insanların, hep birlikte aynı halayda mendil salladıklarına tanık olduk. Seçim gecesi ise beş şiddetinde yaşanan depremin 11 şiddetinde bir enerjiyi ortaya çıkardığına tanıklık ettik. Seçimle birlikte muhalefette biriken öfke yerini rahatlamaya bıraktı. Gereğinden fazla rahatlayanlar, eline urganı alıp Taksim Meydanı’na çıkıp ‘intikam’ nidaları atsa da çoğunluk, “İyi de bundan sonra ne olacak?” kaygısına düştü.

 

Öyle ya; AK Parti en çok oyu aldığı halde tek başına iktidarını yitirdi. 13 yıl boyunca iktidarı, muhalefeti bu konfora alışmış, herkes yerine göre mevziisini almış, söyleyeceği lafı ezberlemişti. Sadece iktidarın yaptığı her şeye peşinen ‘kötü’ demekten ve kötücüllük üzerine kurgulanan bir muhalefet, ilk kez iktidar olma, olabilme şansını yakaladı. Fakat ‘ortak düşmana’ karşı kenetlenen muhalefet partileri, iş iktidar olmaya gelince nasıl bir araya geleceklerdi. AK Partisiz bir iktidar seçeneğinde HDP-MHP’nin ortaklık kurabilme ihtimalini bu partileri bir araya getiren ‘üst akıl’ düşünmüş müydü, bekleyip göreceğiz.

 

Denk getir Allah’ım koalisyonu

 

13 yıldır ana muhalefet olan CHP’nin liderinin, oy artışı sağlamadan aynı yerde saydığı halde, seçimden zaferle çıktığını sanıp kendini ‘Başbakan’ olarak ilan etmesinin bende bir izahı yok. Bu güzden CERN’e başvuru yaptım. Onlar bunun bir izahını yaparlar elbet. Tepelerde bunlar yaşanırken mahalledeki kahveye gidip, king oynayayım dedim. Kahvenin kapısında toplanmış ahali, çıkan sonuçlara göre koalisyon hesapları yapıyor. Bu görev de genç bir teğmenken Talat Aydemir’le birlikte ülkeye ‘tanklarla demokrasi’ getirmek isterken yakalanıp hapse atılan Tevfik Abi’ye verilmiş. Tevfik Abi’nin yaptığı her koalisyon denklemine çevresinden itirazlar geliyor. “Onla o olmaz, bunla bu olmaz gibi…” Manzarayı gören, MIT Matematik mezunu insanların toplaşıp zor bir problemi çözdüklerini sanır. Gerçi bunu çözmek daha zor o da ayrı mesele. Koalisyon hesapları ve ahalinin verdiği cevaplardan iyice bunalan Tevfik Abi, ‘yılan’ bulmuş gibi sarıldı bana. “Sen bilirsin, kimle kim koalisyon yapar?” dedi. Valla ben king oynamaya geldim. “Söylemezsen sana kâğıt yok” deyince mecburen olmayan fikrimi ortaya döktüm. Bana göre en ideali AK Parti-HDP koalisyonu ama… Kalabalık hemen “O asla olmaz” diye gürledi… O zaman ‘denk getir Allah’ım’ sistemini uygulamalı deyince, ahali birden suspus oldu. Ağzımın içine bakan ahaliyi bulmuşum kaçırır mıyım bu fırsatı. Denk getir Allah’ım sistemi bu ülkede en geçerli sistemdir. Yani, denk gelirse çok iyi olur, gelmezse yeni denk gelenlere bakarız. Ahali karmaşık bir problemi çözmüş bir bilge edasıyla bana baktı, okşandı egom hafiften. Sonra, geçtik masaya king oynamaya, dörtlü koalisyon kuruldu böylece…

 

Barışı satın almak

Seçimlerden sonra duydum -ki hiç anlamam- uluslararası sermaye koalisyonu satın almış. Yani, beklentileri o yönde ve hesaplarını buna göre yapmışlar. Hayatında tek bir hisse senedi almamış, hatta bankada vadeli hesabı dahi hiç olmamış biri olarak bütün kalbimle şunu söylüyorum: Böyle bir imkânım olsaydı barışı satın alırdım. Onun üzerine gölge dahi düşsün istemezdim. 90’lı yolların ‘demokratik!’ ortamında yaşananları az çok bilenlerden biriyim. Cizre’de Kadıoğlu Otel’de ‘taranırız korkusuyla’ karyola yerine yer yatağında yatmışlığım çoktur. Şimdi bunları ayrıntılı anlatıp kötücüllüğe bir tuğla eklemek, umudu mundar etmek istemiyorum. Şemdinli’de 2012 yazında çıkan çatışmalar nedeniyle köyler boşaltılmıştı. Ben de bölgeye gittim. Dağ yollarını kullanarak bir mezraya vardık. Yaşlı bir adam kalmıştı sadece bir evde. Evlerinin duvarları delik deşikti. Hemen yanı başında bulunan üzüm bağı ve meyveleri roketatar mermisiyle yanmıştı. Ramazan ayıydı. Yaşlı adam, ekmek bulup iftarı açabilmek için 10 kilometrelik yolu yürüdüğünü, sonra eve döndüğünü anlattı bana. Ne istiyorsun diye sorduğum soruya, “Ne isteyeyim oğul, biz yıllardır çektik, bari çocuklarımız, torunlarımız çekmesin” diye cevap vermişti. Evet ortada illa satın alınacak bir şey varsa bunun adı barış olmalı, pamuklara sarıp korumalı…

 

- Advertisment -