Ana SayfaYazarlarPeki Lozan nedir?

Peki Lozan nedir?

 

“Lozan Anlaşması sadece Türkiye ile Yunanistan’ı ilgilendiren bir anlaşma değil. Tüm bölgeyi ilgilendiriyor. Bu yüzden tüm anlaşmalar güncellenmeli. Bu güncelleme sadece Türkiye ile alakalı değil Yunanistan’la da alakalı. Karşılıklı olarak…" Erdoğan’ın Atina ziyaretinin hemen öncesinde Lozan’a ilişkin yaptığı bu açıklamaya karşılık Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, Türkiye’yle ilişkilerin karşılıklı saygı, uluslararası hukuk ve Lozan Anlaşması’na tam saygı temelinde gerçeklemesi gerektiğini söylemişti.

 

İlaveten, Yunanistan Hükümet Sözcüsü Dimitris Çanakopulos, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina  ziyareti öncesinde yaptığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşması kabul edilen Lozan Antlaşması’nın güncellenebileceğine dair açıklamasını “kaygı verici” olarak nitelendirmişti. Bana kalırsa Çanakopulos’un yaptığı en önemli vurgu, Lozan Anlaşması'nın iki ülkenin gerçek bir işbirliği ortaya koyabileceği "müzakereye açık olmayan bir temel taş" olduğuna dair sözleriydi.

 

Peki Lozan nedir? Lozan, Türkiye’nin modern ulus devlet olmasını resmileştiren ve düvel-i muazzama bunu kabul ettiren kurucu anlaşmasıdır. Ancak Türkiye Lozan'da fiziksel varlığını kurtarmak için kültürel varlığını feda etmiştir. Dolayısıyla, o günkü taktik davranış bugüne kadar değişmeden bir anlamda bizim bütün genetik kodlarımıza iç politika da dış politika da sinmiş bir gelenek oluşturmuştur. Bu gelenek tarihsel kökleri pozitivizmden beslenen modernist siyaset anlayışına dayalı Kemalist Cumhuriyet ideolojisidir.

 

Lozan Antlaşması kuşkusuz çok başarılı ve avantajları büyük bir anlaşmadır ama o ölçüde bedelleri olan da bir anlaşmadır. Orada Türkiye kültürel varlığından, hüviyetinden ve kimliğinden vazgeçmiştir. Bunun yerine daha çok İslam'ın ve dinî hayatın biraz da ifrata kaçarak mesaj vermek adına görünür olamaması yönünde Fransız usulü Jakoben laiklik politikalarının uygulanması doğrultusunda bir tarihsel serüveni ve felsefeyi tercih etmiştir.

 

Kuvvetle muhtemeldir ki mevcut iktidar muhafazakâr modernleşmeci bir paradigmayla hareket ederek; bugünün koşullarına uygun bir biçimde modernleşme manivelasını kullanarak Lozan'da sarf-ı nazar edilen kültürel kimliği geri çağırıyor. Ve muhtemeldir ki yine küresel güçlerle yani bir tür eski borç çeklerini alıp yerine yenilerini vererek bir tür takas anlaşması yapmış görünüyor.

 

Burada laikliğin tarihsel serüven içindeki uygulamalarına atıf yapmamız lazım. O da dinî hayatın mümkün mertebe görünür olmaması ile ilgilidir. Bu kadar radikal reformların yapılmasını da belki bununla açıklamak mümkün olabilir. Yani tarihsel sürecimiz içerisinde II. Mahmut'un Batı tipi modernleşmesi ile Abdülhamid'in muhafazakâr modernleşmesinin yaşadığı diyalektik bugün Abdülhamid'in muhafazakâr modernleşmesinin öne geçmesi ve artık bir dış politika rejimi haline dönüşmesi iç politikada da yeni bir yapıya, mimariye dönüşmesi ile karşımıza çıkıyor.

 

Tabii modernleşme burada anahtar kavram. Dolayısıyla, bizim bugünü anlamamızın en önemli püf noktası budur. Nasıl ki Avrupa tarihsel tecrübesinde burjuvazi modernleşme manivelasını kullanarak eski düzeni yani aristokrasi ve kilisenin alaşımından oluşan ancien régime'i tasfiye ettiyse aslında Cumhuriyet'in ilk nesli de benzer yöntemle yine modernleşme manivelasıyla hanedan ve medresenin alaşımından oluşan eski düzeni tasfiye etmiştir.

 

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik