Ana SayfaYazarlarYeni anayasa mevcut anayasanın kötülüğü üzerinden savunulamaz

Yeni anayasa mevcut anayasanın kötülüğü üzerinden savunulamaz

 

Erdoğan’a sadakatleriyle övünen kalemler de yazmışlardı benzer şeyleri… Binali Yıldırım’ın ağzından duyunca da şaşırmadım: “FETÖ, PKK, HDP hayır diyor; onun için biz evet diyoruz”… Şimdilik seviye bu.

 

Kimlik şantajından medet umma; giderek, anayasayı reddetmekle terörü desteklemenin akraba tutumlar olduğunu ima etme…

 

Bu örtülü şantaja eşlik eden bir korku kaşıma söylemi. Ülke ve millet olarak ölümcül tehditlerle karşı karşıya olduğumuz; bütün kötü küresel güçlerin bizi kuşattığı, ancak güçlü bir liderlikle varlığımızı koruyabileceğimiz mesajları…

 

Ak Parti ilk kez, toplumu kendi siyaset yoluna çağırırken bu kadar açık, bu kadar katıksız, tehdit ve şantaj diline başvuruyor. Bu asla, bu parti açısından hayra alamet değil.

 

11 Ocak 2017 tarihinde serbestiyet’te yer alan “Muhafazakârların sınavı: Anayasa taslağı” başlıklı yazımdaki bir pasajı yeniden buraya almak istiyorum izninizle:  Bütün büyük kavga sahnelerinde (Ergenekon, Balyoz, 27 Nisan bildirisi, 365 rezaleti, kapatma davası, Barış Süreci, Anayasa referandumu, 7 Şubat girişimi, Gezi olayları, 17-25 Aralık, Haziran seçimleri ve arkasından hendeklerle, barikatlarla başlayan büyük yıkım ve nihayet 15 Temmuz) düşüncelerini açık seçik yazmış; taraf olmuş bir insan olarak bu yazıda… asıl söyleyeceğim şudur: Benim gözümde ilk kez bu Anayasa tartışmasında Ak Parti meşru zemini kaybetmiştir.”

 

Bu yazıyı izleyen günlerde anayasa önerisini destekleyen çevrelerden gelen argümanları; öneriyi eleştirenlere karşı kullanılan dili, yeni pelikan oyunlarını gördükçe bu izlenimim daha da güçlendi.

 

Anayasa tartışmasında Ak Parti meşruiyet üretmekte zorlanıyor. Hem de çok zorlanıyor…

 

Sadece paranoyak korkuları tırmandıran; “hayır” demeyi teröre destek gibi sunan siyasi dil nedeniyle de söylemiyorum bunu. Bütün bu siyasi temaların yanında anayasa önerisinin içeriğine ilişkin öne sürülen argümanlara da bakıyorum aynı zamanda.

 

İçeriğe dair söylem iki özellik taşıyor. Bir: Mevcut anayasanın kötülenmesi. İki: Yeni tasarının özelliklerinin gizlenmesi, gözden kaçırılması, çarpıtılması…

 

Mevcut anayasanın kötülüğü ve değiştirilmeye muhtaçlığı konusunda toplumun büyük çoğunluğunun uzlaştığını varsayabiliriz. Fakat dikkatleri mevcut anayasaya çekmek ve değişimin meşruiyetini buraya yaslamaya çalışmak fazla kurnazca bence.

 

Mevcut anayasanın parlamenter bir düzeni ifade etmediği; bürokratik vesayeti güvenceye alan mekanizmalarla donatıldığı doğrudur. Bu vesayet mekanizmalarının çöpe atılarak yerini seçilmiş temsilcilerin iradesine bırakan düzenlemelere ihtiyaç duyduğumuz da doğrudur. Dahası; demokratik başkanlık sistemi öngören bir anayasanın bütün bu vesayet enkazının aşılması için en uygun yöntem olacağı fikrine de itiraz edilmeyebilir. Burada asıl soru şudur: Mevcut anayasanın vesayet artığı bir hukuk enkazı olması, neden onun yerine getirilecek demokratik bir öneriyi değil de, bütün güçlerin en tepede toplandığı “tek adam rejimini” desteklemeyi gerektirsin?  Daha açık sorayım: Evet mevcut anayasa demokratik parlamenter sistemi öngörmüyor; peki, siz neden demokratik başkanlık sistemi önermiyorsunuz?

 

Neden, yargının da yasamanın da üstünde son derece belirleyici (oligarşik) bir iktidar gücü oluşturabilecek öneriyle çıktınız toplumun karşısına?

 

Evet, öyle çıktınız ve şimdi bunu gözlerden saklamaya çalışıyorsunuz.

 

“Gözlerden saklama çabası” suçlamasının sertlik derecesinin farkındayım. Fakat, olanın adını koymak gerekir. Gerçeği nezakete kurban edemeyiz.

 

Bir sonraki yazıda bu iddiamı kanıtlayacağım…  

 

 

- Advertisment -