Ana SayfaYazarlarAvrupa’da Müslüman kadınlar ve entelektüel temizlik

Avrupa’da Müslüman kadınlar ve entelektüel temizlik

 

Geçtiğimiz hafta Hazar Derneği İstanbul’da Avrupa’da Kadın Olmak üzerine önemli bir sempozyum gerçekleştirdi. Kadın olmak üzerinden Müslüman kimlikle varolmanın güçlükleri ele alındı. İslam ve Feminizmin Buluşma ve Ayrılma Noktaları oturumunda, İngiltere örnekliği Üzerinden Avrupalı Müslüman Kadının Kadın Hakları ve Din Algısı, Almanya’da Dindar Kadınların Örgütlenmelerinde Egemen Söylemin Cinsiyeti gibi başlıklar açıldı. Forumda ise evlilik ve aileyi kadının kariyerine engel olarak gören feminist yaklaşımların oluşturduğu pratiklerin kadınlar dünyasına ve topluma etkisi, iş hayatının kadındaki yansıması, “bedenim benimdir”mottosu, sistem ve iktidar sorgulamasıyla yola çıkan feminist hareketin kapitalist sistemin kadın eliyle yeniden üretilmesine yaklaşımı tartışıldı.

 

Moderatörlüğünü yaptığım Avrupa’da Feminizm Nereye Evriliyor konulu oturumdaki konuşmacılardan Kübra Gümüşay’ın kullandığı “entelektüel temizlikçilik” kavramına dikkat çekmek istedim bu yazıda.  

 

Gümüşay İngiltere’de Oxford Üniversitesinde okumuş, İslam, feminizm, dijital kültür, sosyal medya, ırkçılık üzerine çalışan ve bu konularda fikir üreten başörtülü genç bir kadın. Doğup büyüdüğü Almanya’da yaşıyor, içinde yaşadığı toplumda güç ilişkilerini değiştirmeye, eşitliğin kurulumuna dair çalışmalar yapmak istiyor ama enerjisinin çoğunu İslam hakkındaki önyargıları gidermeye harcamak zorunda. Başka ülkede azınlık ve Müslüman olarak yaşamanın zorluklarını anlattığı konuşmasında, hattı müdafaa diyebileceğimiz zorunluluk yüzünden bir Alman entelektüel gibi bir türlü sistem sorgulamasına gelemediklerinden yakınıyordu.  Orada doğmuş olsa bile bitmeyen varolma sorunu. Bir yandan İslam adına kadını ikinci sınıf gören fikirlerin,  küçük yaşta evliliklerin, şiddet ve kötü rol modellerin taşıyıcılarıyla mücadele, öte yandan Avrupa’daki İslama dair kafa karışıklığıyla. Gümüşay kendini dinden ayrılmayan ama dinin en doğru hakikatine ulaşmak için çabalayan bir kişi olarak tanımlarken, varlığını ve kariyerini başka halkları ve kültürleri kötüleme üzerine kurmak da istemiyor.  

 

Yıllardır savunduğum şeyi orada birlikte çalıştığı kadınlarla deneyimleme fırsatını yakalamış Gümüşay; ötekini aşağılama yoluyla kimlik oluşturmak yerine dünyayı hak ve adalet ekseninde dönüştürmek için başka kadınlarla birlikte ortak bir kurtuluş örgütleme.

 

Öte yandan onlar adına konuşan ve sözlerini kesen kadınlar var ve dinin ataerkil baskıcı ayırımcı bir özü olduğunu ileri sürerek nasıl Müslüman olabiliyorsunuz diye sorgulamaktan geri durmuyorlar. Gümüşay sıradan adli olaylarda bile yanlışların İslama atfedilmesi karşısında sürekli savunmaya geçmekten yorulmuş sayısız Avrupalı müminden biri.

 

Mesela hiçbir fikri derinlikleri olmayan, göğüslerini açarak popüler olan Femen kızlarının, başörtüsünü nazi forması ve köleliğin simgesi ilan etmesine değer atfeden kalabalıklar var. Kadınların özgürlüğünü savunduğunu iddia eden ama başörtüsüne Müslüman kadınların  özgün seçimi olarak saygı göstermek yerine onu “gender apartheid” olarak tanımlamaya kalkışan akademisyenler.  

 

Bir süre sonra aklınızın mantığınızın hatta varlığınızın sorgulanmasına alışıyorsunuz diyor Gümüşay. Irkçılığın sürekli yükseldiği bir toplumda özeleştiri imkanı da ortadan kalkıyor ve temel varoluş meselesini aşıp da ince işlere yönelmek imkansız hale geliyor. Yaşadıkları  şehirlerde insani koşullar, çevre meseleleri hakkındaki fikrî üretkenlik alanından alıkonuluyorlar böylelikle. Müslümanlar ve İslam hakkında sürekli başkaları konuşuyor.  Medya dilinin, haberlerdeki ırkçılığın, yalan dolanın düzeltilmesi çabası, okumuş iyi eğitim almış Müslümanları bu kötülükleri düzeltmeye çalışan “entelektüel temizlikçi” konumuna indirgiyor. Bu ağır koşullarda benliğini kaybeden değerlerini savunamaz hale gelen insanların sayısı da azımsanamayacak boyutta.  

 

Gümüşay çoğul kimliklerden kadın meselesinin kesişimsel (intersectional) boyutundan söz etti. Misal, kadın siyah engelli yoksul olmanın her biri farklı bir ezilme biçimine işaret ettiğinden yolda tacize uğrayan bir kadın birçok yönden ele alınması gereken bin çoğul kimlikli. Bu konularda çalışmalarını sürdüren bir araştırmacı.   

 

Dindar kadınlara yönelik görmezden gelme şiddeti üzerine verdiği örnek de düşündürücü. Hamburg’da ameliyata alınacak olan kimsesiz Afgan çocuğun koruyucu annesi olarak günlerce hastanede başucunda beklerken, iyi derecede Almancasına rağmen başörtüsüne gösterilen tepki yüzünden hiç kimse muhatap alıp konuşmamış. Bunlar derin yaralar açıyor sürekli tekrarlandığında.  

 

Bütün bunlara rağmen Müslüman kadınlar ne konuşacaklarına, ne istediklerine kendilerinin karar verdiği bir gündem belirlemeye çalışıyorlar. Avrupa’da Göçmen Kadın: Kurbanla Özne Arasında Deneyimler başlıklı oturumu yöneten Belçika milletvekili Mahinur Özdemir’göre ise iki tarafta da hatalar var. Bir taraf işimizi görsünler yeter düşüncesiyle insani hiçbir yatırım yapmadı dil kursları açmak gibi insani bir altyapı kurmaya yönelmedi. Müslüman taraf ta hep para kazanıp dönmeyi hedefledi, içinde yaşadıkları toplumla diyalog kurmak insani ilişkiler geliştirmek yoluna gitmedi. Hala da birlikte yapılacak çalışmalara karşı birçok Müslüman inisiyatif soğuk bakıyor ve Özdemir hiç kimseyi kötülemeden yermeden gelenlere çalışıp yola devam etme görüşünde.   

 

Gümüşay gibi yüksek profilli fikir emekçilerinin enerjilerini en iyi değerlendirebilecekleri koşullar nasıl inşa edilebilir. Özdemir’in başarısı iyi bir örnek. Ailesi Konya ve Emirdağ’dan Belçika’ya gelen, kendisi Schaerbeek doğumlu olan Özdemir, 2009 yılından bu yana Brüksel milletvekili. Türkçe Fransızca anadillerinin yanı sıra Flemenkçe ve İngilizce konuşuyor. Başörtüsüyle ilgili epeyce itirazlar oldu mecliste ama o bu konuyu eğitimini aldığı İnsan kaynakları mühendisliği ve kamu yönetiminin hakkını vererek aştı, yaşadığı toplumun her kesiminin vekili olmayı başardı. Şehir planlama, imar, çevre, konut sorunu ve işyerlerindeki ayrımcılıklar üzerine çalışmalar yaptı, projeleler hazırladı. Hakkındaki gündemi değiştirdi ve artık icraatlarıyla konuşuluyor.

 

Avrupa’nın fanatikleri eksik değil elbette. Özdemir’i ölümle tehdit eden ve öldürülmesi için çağrı yapan Belçikalı işadamı Alain Binet altı ay hapis cezası aldı.

- Advertisment -