Muhalif bir gazeteci diyor ki, “Erdoğan ile muhafazakarlık yarıştırarak değil, demokrasi yarıştırarak seçimler kazanılır.” Yani, özetle bu meslektaşımız Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü yasağını gündemden tamamıyla kaldırmak istemesinden mutlu olmamış. Bir başka yazar ise ekonomik sorunlar dururken nereden çıktı bu başörtüsü diyor ve ekliyor: “Kılıçdaroğlu’nun bundan sonra atabileceği adım, ‘Çarşafı mecburi hale getirelim’ demek olabilir. Bu kafa ile onu demesinden bile korkuyorum.” Muhalefet gazetelerinden birisi Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsü sorununu kökten çözeceğiz” çağrısını birinci sayfasından görmüyor. Bir başka muhalefet gazetesi ise “Başörtüsü değil türban” diyen bir yazarı manşete çıkarmış. Biraz daha baksam, daha da fazla ve aşırı tepkilerle karşılaşacağım anlaşılıyor.
Yeni bir iktidar yeni umutlar vermeli
Kılıçdaroğlu’nun, bu çıkışı yapmasının temel nedeni muhafazakar çevrelerdeki endişeler. “İktidar değiştiğinde ya eski yasakçı zihniyet hortlarsa, bazı alanlarda elde ettiğimiz imkanları kaybedersek” diyorlar. Gerçekten de laik çevrelerde az da olsa bazı rövanşist eğilimleri görebiliyoruz. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı kutuplaşmayı, gerilimleri aşmayı hedefliyor. Muhalif medyadaki tepkisel havaya bakınca CHP liderinin çıkışı iyice anlamlı hale geliyor.
2007 yılına gidelim. AK Parti’nin ‘Cumhurbaşkanını halk seçsin’ formülünü toplumun önüne koyduğu günleri hatırlamanızı isterim. Deniz Baykal CHP’si, ‘eşi başörtülü Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olamaz’ direnişi içindeydi. Ordunun ve Anayasa Mahkemesi’nin desteğiyle CHP siyaseti kilitledi. Erken seçime gidildi. Yeni parlamento, Gül’ü Cumhurbaşkanı seçti. Bu tür engellemeleri aşabilmek amacıyla AK Parti adım adım Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçti. Bütün bunları ne çabuk unuttuk. Şimdi yeniden parlamenter sisteme geçmeye çabalıyoruz.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, geçmişte yaşanan bu ve benzeri olayları “Hata yaptık” diyerek kabulleniyor. Aynı hataya bir daha düşmemek için bu konuyu gündemden çıkaracak bir yasa teklifi hazırladıklarını söylüyor. Kendisini solcu, çağdaş, hatta demokrat sanan bazı kesimler öfke içindeler. “Örtülü kadınlar evlere marş marş” diyecek zihniyet sönümlenmemiş gibi. Türkiye’de yakın tarihe kadar örtülü kadınlar kamu alanına sokulmuyordu. Bunun gerekçesi ise çağdaş dünyanın bir parçası olmaktı.
Sorun yoksa neden bu öfke
Çağdaş sayabileceğimiz dünya bu konuya daha esnek yaklaşıyor. İngiltere’ye adımınızı atar atmaz karşınıza pasaport kontrolünde görevli başörtülü çok sayıda kadın memur çıkabiliyor. Medyadaki tablo gösteriyor ki Türkiye’nin hâlâ başörtüsü sorunu bulunuyor. Kadınların nasıl giyinecekleri üzerinden çağdaşlık da olmaz demokrasi de…