Ne zaman bir Latin Amerika ülkesinde seçim olsa bölgeye ilgi duyanlar arasında sol adaylar ciddi bir heyecan yaratıyor. Geçtiğimiz iki sene içinde Peru’da Pedro Castillo, Şili’de Gabriel Boriç ve Kolombiya’da Gustavo Petro’nun başkanlık seçimlerini kazanmış olması hem Türkiye’de hem de dünyada özel bir ilgi uyandırdı. Bu bağlamda bölgenin coğrafi ve nüfus olarak en büyük ülkesi olan Brezilya’daki seçimler kritik bir öneme sahip. 2019 yılının başından beri Brezilya’yı aşırı sağcı Jair Bolsonaro yönetiyor. Bolsonaro çevre, kadın ve pandemi konusundaki söylemleri ve izlediği politikalar sebebiyle sol çevreler arasında pek sevilmeyen, hatta nefret edilen bir isim. Buna karşın Bolsonaro ilk turda yüzde 43,2 oy alarak beklentileri aştı ve seçimi ikinci tura bırakmayı başardı. Daha da önemlisi Bolsonaro destekçileri hem meclis hem de eyalet seçimlerinde oldukça başarılı sonuçlar aldı. Eğer olur da Bolsonaro ikinci turda zafere ulaşırsa parlamentodaki destekçileri sayesinde fikirlerini daha kolay pratiğe geçirebilir.
Lula döneminde kalkışa geçen Brezilya
Bolsonaro’nun başkanlığını bir fiyasko olarak görenler diğer taraftan da Lula da Silva’nın seçimden önemli bir zaferle ayrılmasını bekliyordu ve mümkünse işi birinci turda bitirmesini umuyordu. Beklendiği gibi Lula yüzde 48,5’la birinci sırada yer alsa da umulduğu gibi seçim 2 Ekim gecesi sonuçlanmadı. 2003 ile 2011 yılları arasında başkanlık yapmış olan Lula Brezilya siyasetinde duayen bir siyasetçi. 1989, 1994 ve 1999 seçimlerinde başkanlık yarışını ikinci sırada bitiren Lula 2002 ve 2006 seçimlerinde üst üste iki kez başkan seçilmişti. Brezilya siyasetindeki sekiz yıllık Lula dönemi ekonomik büyüme ve yoksullukla mücadele açısından oldukça başarılı geçmişti. Brezilya’nın Lula dönemindeki yükselişini The Economist dergisi “Brezilya kalkışa geçiyor” kapağıyla vermişti.
Dilma dönemi ve yolsuzluk skandalı
İki dönem kuralına takıldıktan sonra yüzde 80 onay oranıyla görevden ayrılan Lula, 2010 seçimlerinde partisinden Dilma Rousseff’i ön plana çıkardı ve onu başkanlık koltuğuna oturtmayı başardı. Lula’nın desteğini arkasına alan Dilma 2014 senesinde tekrar seçilmeyi başardı. Dilma’nın 2014’teki zaferiyle beraber İşçi Partisi üst üste dördüncü başkanlık seçimini kazanmış oldu. Lula ve destekçileri için işler yolunda gidiyor gibi gözükürken Brezilya siyaseti Araba Yıkama Operasyonu (Lava Jato) olarak bilinen yolsuzluk skandalıyla sarsıldı. Her ne kadar bütün siyasi partiler kara para aklama, ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet gibi yasadışı eylemlere bulaşmış olsa da soruşturmalardan en çok etkilenen iktidardaki İşçi Partisi oldu. Soruşturmayı gerçekleştiren savcıların da esas olarak hedefinde İşçi Partisi vardı.
Ekonomik çöküş ve artan İşçi Partisi karşıtlığı
Yolsuzluk skandallarının üst üste patlak verdiği yıllarda Brezilya ekonomisi de ciddi bir krize girdi. Dünya Bankası verilerine göre 2011 senesinde 2,6 trilyon dolara ulaşan Brezilya Gayri Safi Yurtiçi Hasılası 2016’da 1,8 trilyon dolara kadar düştü. 2009’da Brezilya’yı öven The Economist dergisi bu kez “Brezilya başarısız mı oldu” kapağıyla çıktı. Ekonomik kriz ortamında fatura doğal olarak Dilma’ya ve İşçi Partisi’ne kesildi. Her ne kadar kendisinin açıkça yolsuzluğa karıştığına dair bir belge olmasa da 2016 senesinde Dilma meclis tarafından (İşçi Partisi destekçilerine göre sivil bir darbeyle) görevden alındı. Yolsuzluk skandalı ve azil sürecinde yıpranan bir diğer isim de efsanevi başkan Lula oldu. Bu dönemde milyonlarca Brezilyalı sokaklara çıkarak İşçi Partisi’ni ve kokuşmuş düzeni protesto etti. Seçmenin önemli bir kesiminde antipetismo olarak bilinen İşçi Partisi karşıtlığı önemli bir ivme kazandı.
Bolsonaro’nun seçilmesi
2018 yılında yapılan seçimlerde yükselen İşçi Partisi ve müesses nizam karşıtlığının en büyük kazananı Bolsonaro oldu. 1991’den beri Rio de Janeiro milletvekili olarak görev yapan Bolsonaro, 2018’de İşçi Partisi’ni durdurmak için en güçlü aday olarak ortaya çıktı. Lula aslında 2018’de de başkan adayı olacaktı ancak hukuki sebeplerden dolayı İşçi Partisi son anda Fernando Haddad’ı aday gösterdi. Kampanya sırasında bıçaklanıp hastaneye kaldırılmasına rağmen Bolsonaro ilk turda yüzde 46 ve ikinci turda yüzde 55 oy alarak Brezilya’nın yeni başkanı oldu. İşçi Partisi karşıtlarının yanı sıra Bolsonaro Brezilya toplumda etkisi giderek artan Evanjelik grupların da desteğini aldı. Yirmi bir yıllık askeri rejim dönemini (1964-1985) özlemle anan Bolsonaro ülkedeki aşırı sağcı ve kökten dinci aktörleri de kendi etrafında topladı.
Bolsonaro gitsin de.…
Geçtiğimiz dört sene içinde Bolsonaro kendi tabanını konsolide ederken karşı tarafta da ciddi bir direnç oluşmaya başladı. İşçi Partisi karşıtlığı ve bitmeyen yolsuzluk skandalları sayesinde iktidara gelen Bolsonaro başkanlığı süresince ırkçı, cinsiyetçi ve homofobik söylemleriyle Brezilya siyasetinde yeni bir cephe (anti-Bolsonarismo) açmış oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde Trump’a karşı kurulan cephe gibi Brezilya’da da Bolsonaro’dan bir an önce kurtulmak isteyen geniş bir seçmen kitlesi oluştu. Yine Amerika’da olduğu gibi bu kitleyi şimdilik bir arada tutabilen tek isim olarak kurt siyasetçi Lula ön plana çıktı. Tıpkı Joe Biden’ın adaylığı gibi “Bolsonaro’yu önce sandıkta yenelim, sonrasına bakarız.” düşüncesi muhalif seçmenler arasında oldukça yaygın hale geldi.
Çalıyor Ama Fakire Yardım Ediyor
Lula seçim kampanyası sırasında 2003-2011 yılları arasında yakalanan ekonomik kalkınma hamlelerini ön plana çıkarmaya çalışırken Bolsonaro ise 2010’ların ortasında yaşanan ekonomik daralma ve yolsuzluk skandallarını sürekli gündeme getiriyor. Her ne kadar yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcı daha sonra Bolsonaro hükümetinde görev almış olsa da Lula’nın yaklaşık bir buçuk sene rüşvet aldığı iddiasıyla hapis yatmış olması da akıllarda soru işareti yaratıyor. Bu muğlaklık Bolsonaro’ya olan desteği artırıyor. Bugün Lula’ya kerhen oy veren insanlar bile “Lula kesinlikle yolsuzluğa karışmamıştır” demekten çekiniyor. Hatta “Çaldı ama en azından fakire yardım etti” diyenler var. Anayasa Mahkemesi aracılığıyla hapis cezası usulden iptal edilen Lula’nın hakkındaki yolsuzluk davasından beraat etmediğini altını çizmemiz gerek. Kısacası, Bolsonaro’ya oy veren seçmenin önemli bir kısmı Lula’yı organize bir suç örgütünün lideri olarak görüyor ve onun Alvorada Sarayı’na dönmek yerine yeniden hapse girmesi gerektiğini savunuyor. Brezilya gibi dezenformasyonun yaygın olduğu ve kutuplaşmış ülkelerde maalesef algı gerçekliktir.
Bolsonaro 2026?
Tüm yıpranmışlığına rağmen 30 Ekim’de yapılacak ikinci tur öncesi Lula bir adım önde gözüküyor. İlk turu kazanan Lula büyük oranda Bolsonaro karşıtlığından beslenirken, Bolsonaro da Lula ve İşçi Partisi’nin iktidara dönmesini istemeyen seçmenleri kazanmaya yönelik negatif bir kampanya yürütüyor. Bolsonaro destekçilerinin parlamento ve eyalet seçimlerinde gösterdiği performansa baktığımızda Lula başkanlık seçimini kazansa bile ülkeyi istediği gibi yönetmesi oldukça zor. Brezilya’da aşırı sağ Lula kazansa da kaybetse de kalıcı olacak gibi gözüküyor. Nasıl ki Lula 1980’lerden beri Brezilya siyasetinin bir parçasıysa Bolsonaro hareketi de önümüzdeki yıllarda ciddiye alınması gereken bir siyasi aktör olmaya devam edecek. Latin Amerika siyasetinde bugünün kaybedeni yarının kazananı olabilir. Kendi desteğini koruduğu müddetçe, başarısız geçecek bir Lula dönemi sonrası tam adıyla Jair Messias Bolsonaro kurtarıcı olarak ön plana çıkarsa şaşırmayalım.
Orçun Selçuk*
Lisans ve yüksek lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora eğitimini Florida Uluslararası Üniversitesi’nde (FIU) siyaset bilimi alanında yaptı. 2019 senesinden beri Iowa eyaletinde bulunan Luther College’da Siyaset Bilimi öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Aynı üniversitede Uluslararası Çalışmalar programının da direktörülüğünü yürütmekedir. Demokratikleşme, popülizm, muhalefet partileri ve kutuplaşma alanlarında dersler vermekte ve akademik dergilerde makaleler yayımlamaktadır. Şu anda üzerinde çalıştığı kitap projesi Türkiye ve Latin Amerika’da kutuplaştırıcı popülist liderleri ve onlara karşı muhalefet partilerinin izlediği stratejileri incelemektedir.